86

٨٦

وَلَا يَمْلِكُ الَّذينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

(86) ve la yemlikü llezineyed’une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakki ve hüm ya’lemun
O’ndan başka yalvardıkları şeyler şefaat etmeye malik değil(lerdir) ancak bilerek hakkın varlığına şahadet getirenler (hariç)

(86) And those whom they invoke besides Allah have no power of intercession only he who bears witness to the Truth, and they know (him).

1. ve lâ yemliku : ve malik değildir, gücü yetmez
2. ellezîne : onlar
3. yed’ûne : dua ederler, taparlar
4. min dûni-hi : ondan başka
5. eş şefâate : şefaat
6. illâ : den başka, hariç
7. men : kimse
8. şehide : şahit oldu
9. bi el hakki : hakka
10. ve hum : ve onlar
11. ya’lemune : bilirler

وَلَا يَمْلِكُ malik değildirالَّذِينَ يَدْعُونَ dua ettikleriمِنْ دُونِهِ O’nun dışındaالشَّفَاعَةَ şefaateإِلَّا ancak müstesnaمَنْ شَهِدَ şahitlik edenlerبِالْحَقِّ hakkaوَهُمْkendileriيَعْلَمُونَ bilerek


SEBEB-İ NÜZUL
Rivayete göre en-Nadr ibnu’l-Hâris ve onunla birlikte olan bir grup: “Eğer Muhammed’in söyledikleri doğruysa, gerçekse biz de meleklerden dostlar edi­niriz. Nasıl olsa onlar bize şefaat ederler.” demişler de bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuş