5

٥

وَقَالُوا اَسَاطيرُ الْاَوَّلينَ اكْتَتَبَهَا فَهِىَ تُمْلى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَصيلًا

(5) ve kalu esatiyrul evveline ktetebeha fe hiye tümla aleyhi bükratev ve esiyla
Dediler (bu) evvelkilerden nakledilen şeylerdir onları yazdırmışta böylece o, kendisine okunuyor sabah akşam

(5) And they say: Tales of the ancients, which he has caused to be written: and they are dictated before him morning and evening.

1. ve kâlû : ve dediler
2. esâtîru : masallar, efsaneler
3. el evvelîne : evvelkiler
4. iktetebe-hâ : onu yazdırdı
5. fe : böylece
6. hiye : o
7. tumlâ : imlâ ettirilen, okunan
8. aleyhi : ona
9. bukreten : sabah
10. ve asîlen : ve akşam


SEBEB-İ NÜZUL

İbn Abbâs’tan rivayette o şöyle anlatıyor: en-Nadr ibnu’l-Hâris ibn Kelde, Kureyş’in şeytanlarından biriydi ve Hz. Peygamber (sa)’e düşmanlığı açıktan yapanlardan birisiydi. Hîre’den gelmiş ve orada Fars krallarının, Rüstem ve İsfendiyar’ın hikâyelerini öğrenip gelmişti. Allah’ın Rasûlü (sa) bir mecliste oturur, oradakileri Allah’a çağırır, onlara Kur’ân okur ve onları, geçmiş inkarcı ümmetlerin başına gelenlerden sakındırır da kalkıp giderse hemen onun peşinden bu en-Nadr ibnu’l-Hâris gelir onlara Rustem es-Sindîd’den, İsfendiyar’dan ve Pers krallarından hikâyeler anlatır, sonra da: “Vallahi Muhammed’in söyledikleri benim söylediklerimden daha güzel değil. Onun söyledikleri ancak eskilerin masallarıdır. Nasıl bana okutulmuşsa ona da okutuluyor ve yazdırılıyor.” dedi de Allah Tealâ bunun üzerine bu: “Dediler ki: “Bunlar, onun başkasına yazdırıp ta kendisine sabah akşam okunmakta (veya dikte ettirilmekte) olan evvelkilerin masallarıdır.” âyeti ile birlikte dokuz âyet indirdi. “Ona âyetlerimiz okunduğu zaman “Bunlar eskilerin masallarıdır.” der.” (Kalem, 68/15) ve “Yalana, günaha her dadananın vay haline! Ki kendisine Allah’ın âyetleri okunurken işitir de sonra büyüklük taslayıcı olarak ve kulaklarında bir ağırlık varmış da bunları hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte onu, çok elem verici bir azâb ile müjdele.” (Câsiye, 45/7-8) âyetleri de onun hakkında nazil olmuştur (es-Sindîd farsça da güneşin doğuşu anlamına geliyormuş ve her güzeli, güzelliği bu Rustem’e nisbet ettiklerinden ona bu sıfatı vermişler. Bazı kaynaklarda es-Sindîd yerine eş-Şedîd şeklindedir.)