111

١١١

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَريكٌ فِى الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبيرًا

(111) ve kulil hamdü lillahil lezi lem yettehiz veledev ve lem yekun lehu şerikün fil mülki ve lem yekun lehu veliyyüm minez zülli ve kebbirhü tekbira
de ki Allah’a hamd olsun o ki evlat edinmeyen mülkünde ortağı olmayan veliye ihtiyacı olmayan zul durumuna düşmediğinden ve o’nu tekbir ile büyüterek yücelt

(111) Say: praise be to Allah, who begets no son, and has no partner in (his) dominion: nor (needs) he any to protect him from humiliation: yea, magnify him for his greatness and glory

1. ve kulil hamdu : ve hamd ile de
2. lillâhillezî (li allâhi ellezî) : Allah’a ki o
3. lem yettehız : edinmedi, edinmez
4. veleden : bir çocuk
5. ve lem yekun : ve olmamıştır, olmaz
6. lehu : onun
7. şerîkun : bir ortak
8. fî el mulki : mülkte
9. ve lem yekun : ve olmamıştır, olmaz
10. lehu : onun
11. veliyyun : dost, yardımcı
12. min ez zulli : zilletten
13. ve kebbir-hu : ve onu tekbir et, onu büyült, yücelt
14. tekbîren : tekbir ile, (onun) büyüklüğünü ifade ederek, üstün kılarak


SEBEB-İ NÜZUL

İbn Cerîr’in Muhammed ibn Ka’b el-Kurazî’den rivayetle tahricinde o şöyle demiştir: Yahudi ve Hristiyanlar: “Allah çocuk edindi.” dediler. Araplar (telbiyelerinde): “Lebbeyk (Buyur Rabbımız), senin ortağın yok. Bir ortağın müstesna ki zaten sen hem ona, hem de onun sahip olduklarına sahipsindir.” dediler. Sâbiîler ve Mecusiler: “Şayet Allah’ın dostları olmasaydı o muhakkak zelîl olurdu.” dediler de bütün bunlar üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.

AÇIKLAMA
Bu buyruk Yüce Allah hakkında Rahman adının kullanılmasını kabul etmeyen müşriklere bir reddir. Yüce Allah: “İster Allah diye dua edin ister Rahman deyin…” diye buyurmaktadır. Yani ey Muhammed, sen Mekke’de Yüce Allah’ın rahmet sıfatını inkâr eden ve ona Rahman adının verilmesini kabul etmeyen şu müşriklere de ki: Sizin Allah’a “Allah” adını anarak dua etmeniz ile “Rahman” adını anarak dua etmeniz arasında bir fark yoktur. Çünkü O güzel isimlerin sahibidir. el-Keşşâf müellifi şöyle demektedir: Allah ve Rahmân’dan kasıt müsemmâ değil isimdir. Buradaki “veya” ise muhayyerlik ifade etmek içindir. Buna göre “İster Allah diye dua edin, ister Rahman deyin” buyruğunun anlamı, siz ister bu ismi kullanın, ister öbür ismi; ister bunu alın, ister öbürünü demektir. Burada dua etmek ise seslenmek anlamında değil, adlandırmak anlamındadır.

Yüce Allah’ın “Hangisini derseniz deyin, en güzel isimler yalnız O’nundur.” buyruğundaki ifadenin takdiri şöyledir: Yani sizler bu iki isimden hangisini ad olarak verir ve hangisini anar iseniz, şunu bilin ki, onun bütün isimleri güzeldir ve bu isimler tazim ve takdis edilmektedir. Nitekim bir başka yerde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “En güzel isimler yalnız O’nundur. Göklerde ve yerde bulunan ne varsa O’nu teşbih eder.” (Haşr, 59/24). Yani siz hangi isim ile onu çağıracak olursanız o güzeldir.

Daha sonra Yüce Allah Kur’ân okuma ve dua etme keyfiyetini bizlere şöylece göstermektedir: “Namazında sesini yükseltme, gizleme de. İkisi arasında bir yol tut.” Yani namaz kılarken Kur’ân okuyuşunu açıktan yapma ki, müşrikler onu işitip Kur’ân-ı Kerim’e, onu indirene, onu getirene sövmesinler. Ashabının duymayacağı şekilde gizleyerek, senden Kur’ân’ı öğrenmelerini engelleyecek, Kur’ân-ı Kerim’i onlara işittirmeyecek bir şekilde de gizlice okuma! Sen açıktan okumak ile gizli okumak arasında orta bir yol tut. İşte Kur’ân okurken izlenecek en ideal yol budur. Bu ise sesi yükseltmek ile onu gizli, saklı okumak arasındaki ortalamadır. Açıkça okumasın ki çevresinden dağılmasınlar, Kur’ân-ı Kerim’i ondan dinlemekten yüz çevirmesinler yahut Kur’ân-ı Kerim’e sövmesinler; gizlice okusun ki, onu dinlemek isteyen dinleyip ondan yararlanabilsin.

Daha sonra Yüce Allah bizlere nasıl hamdedeceğimizi öğreterek şöyle buyurmaktadır: “Ve de ki: Hamd hiçbir çocuk edinmemiş o Allah’a mahsustur ki…” Yani şöyle de: Kullarına verdiği nimetlere karşılık hamd ve şükür yalnız Allah’ındır ve o kendisini, zâtını eksikliklerden tenzih etmek üzere aşağıdaki üç sıfata sahip olandır:

1- O hiçbir çocuk edinmemiştir: Onun çocuk edinmeye ihtiyacı yoktur. Çocuk edinmek sonradan yaratılmışların niteliklerindendir. O ise sonradan yaratılmış olmaktan münezzehtir. Bu buyruk ile: “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyen Yahudiler ile, “Mesih Allah’ın oğludur” diyen Hristiyanların kanaatleri de reddedilmektedir.

2- Yüce Allah’ın mülk ve hakimiyetinde hiçbir ortağı yoktur. Çünkü o aynı zamanda ortağa muhtaç değildir. Şayet ortağa ihtiyacı olsaydı, aciz olması gerekirdi. Diğer taraftan ilâhların birden çok olması kâinatın düzenini bozukluğa ve onları kendi aralarında anlaşmazlığa götürür: “Eğer göklerle yerde Allah’tan başka ilâhlar bulunsaydı, her ikisi de bozulur, giderdi.” (Enbiya, 21/22). Ve böylelikle ibadete, hamd ve şükre lâyık olan bilinmezdi.

3- Yüce Allah’ın düşkünlükten ötürü hiçbir yardımcısı olmaz. Yani O düşkün değildir ki, bu düşkünlüğü dolayısıyla herhangi bir kimseyi veli, yardımcı yahut danışman edinsin. Aksine o Yüce Allah, her şeyi tek başına ortaksız olarak yaratandır. Hepsini tek başına tedbir edendir, idare edendir, kendi meşîetiyle onları takdir edendir, belli ölçülerle yaratandır.

İşte bu sıfatların toplamı Yüce Allah’ın şu buyruklarında yer almaktadır: ‘De ki: O Allah’tır, bir ve tektir. O Allah’tır, O Samed’dir. Doğmamıştır, doğurmamıştır. Kimse de O’nun dengi değildir.” (İhlâs, 112/1-4).

“Ve onu tekbir ettikçe et.” Yani haddi aşan zalimlerin söylediklerinden onu alabildiğine yücelt, onun celâl ve azametini ifade et. İşte onun celâl, azamet ve kudsiyetine uygun olan tazim budur. O zatı ile büyük ve müteâl olandır. Zatı dolayısıyla O vâcibü’l-vücûd (varlığı zorunlu) ve var olan her şeye muhtaç olmadığı dolayısıylada o yüce ve müteâldir. Sıfatlarından da öyledir. Eksiklik ifade eden bütün sıfatlardan münezzehtir, bütün kemal sıfatları yalnız O’nundur. Fiillerinde de öyledir. O’nun mülkünde hikmet ve meşîeti gerekmedikçe hiçbir şey meydana gelmez. Koyduğu hükümlerde de böyledir. Mutlak olarak emretmek, nehyetmek, aziz ve zelil kılmak onun işidir. Kimse O’nun hükmünü koğuşturamaz, kimse O’nun herhangi bir hükmüne de itiraz edemez. O isimlerinde de böyledir. Ancak en güzel isimleriyle anılır ve ancak üstün ve mukaddes sıfatlar ile nitelendirilir.

İmam Ahmed, Muâz el-Cühenî’den Rasulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: İzzet ayeti, “Hamd hiç bir çocuk edinmemiş O Allah’a mahsustur…” ayetinden itibaren surenin sonuna kadar olan ayettir.” Abdürrezzâk da Abdülkerim b. Ebi Ümmeye’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Rasulul lah (s.a.), Haşim oğullarından bir çocuğun dili açılmaya başladı mı ona: “Hamd hiçbir çocuk edinmemiş…” ayetini sonuna kadar yedi defa öğretirdi.”