60

    RevelationCuzPageSurah
    84 21409Rum(30)

٦٠

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذينَ لَايُوقِنُونَ

(60) fasbir inne va’dellahi hakkuv ve la yestehiffennekel lezine la yukinun
Sabret şüphesiz Allah’ın vaadi haktır. seni gevşekliğe sürmesinler! kesin iman etmeyenler

(60) So patiently persevere: for Verily the promise of Allah is true: nor let those Shake thy firmness, who have (themselves) no certainty of Faith.

1. fâsbir (fe isbir) : o zaman, artık, öyleyse sabret
2. inne : muhakkak ki
3. va’dallâhi (va’de allâhi) : Allah’ın vaadi
4. hakkun : haktır
5. ve lâ yestehıffenneke : ve sakın seni hafifliğe sürüklemesin
6. ellezîne : o kimseler, onlar
7. lâ yûkınûne : yakîn hasıl etmeyenler, kesin olarak inanmayanlar


AÇIKLAMA

“Şüphesiz ki biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik.” Yani biz onlara gerçeği beyan edip açıkladık ve Hakk’ı anlayıp ona uymaları için yaratıcının birliğine, öldükten sonra dirilişe ve Rasulullah (s.a.)’in doğrulu­ğuna delâlet eden misalleri verdik. Allah’a daveti tebliğ etmede Rasulullah (s.a.) tarafından hiçbir kusur meydana gelmemiştir. İnsanlar bundan sonra bir şey talep ederlerse bu inatçılık olur. Zira kim bir delili yalanlamayı önemsiz görürse inançsızlık ve inatçılıkla bütün delilleri yalanlamak ona zor gelmeyecektir. Bunun için Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

“Yemin olsun ki, sen onlara bir mucize getirsen inkâr edenler, mutlaka: “Siz ancak batılla uğraşıyorsunuz.” derler.”

Yani Allah’a yemin olsun ki, onlar ister kendilerinin, isterse başkaları­nın teklifiyle olsun hangi mucizeyi görürlerse görsünler, bu mucizelere iman etmezler, bunun sihirbazlık ve batıl olduğuna inanırlar. Ey peygam­ber ve ey müminler! Siz batılı ortaya koyan ve buna tâbi olan batıl, hü­kümsüz bir topluluksunuz, derler.

Bu tıpkı onların ayın ayrılması v.b. mucizelerde söyledikleri şekilde­dir: “Kendileri üzerine Rablerinin hükmü gerçek olan kimseler acıklı bir azab görmedikçe hangi mucize gelirse gelsin onlar iman etmezler.” (Yunus, 10/96-97).

Onların inatçılıkla ve kibirlilikle imandan yüzçevirmeleri Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu gibi kalplerinin damgalanmasına sebep olmuştur:

“İşte Allah (hakkı) bilmeyenlerin kalplerini böyle mühürler.” Bu gibi mühürleme, hayırdan ve haktan mahrumiyet ile Allah, istidatları olmadığı ve geçmişlerin taklitçiliği üzerine ısrar etmeleri ve hurafelere inanmaları sebebiyle, Kur’an-ı Kerim’deki açık ayetlerin gerçek yönünü bilmeyen ve bunu öğrenmeyen bilgisiz kimselerin kalplerini mühürler.

Allah daha sonra Rasulü’ne, müşriklerin muhalefet etmeleri, eziyet etmeleri ve inatlarına karşı sabırlı olmasını emrederek şöyle buyurdu:

“Sen sabret. Şüphesiz Allah’ın vaadi haktır.” Yani ey Peygamber! Müş­riklerin eziyetine karşı sabret. Risaletini tebliğ etmeye devam et. Zira Allah’ın onlara karşı sana yardım edeceği ve senin onlara karşı zafer elde edeceğin ve hayırlı akıbetin dünya ve ahirette sana ve sana tâbi olanlara ait olacağı şeklinde Allah’ın sana verdiği vaadi hiçbir şüphe bulunmayan, değişmez bir gerçektir. Bu vaad mutlaka gerçekleşecek ve yerine gelecek­tir.

“Kesin bir imana sahip olmayanlar seni hafifliğe düşürmesin.” Allah’a ve ahiret gününe yakînen iman etmeyenlerin söylediklerinden telaşa kapı­larak sakın hafifliğe ve endişeye kapılmayasın. Zira onlar sapık bir kavim­dir. Sen Allah’ın seni gönderdiği din üzerine sebat et. Çünkü bu hiçbir sap­ma olmayan gerçeğin ta kendisidir, daha doğrusu hakkın tamamı buna hastır. Bu ifade Peygamberimiz (s.a.)’in imana davetine devam etmenin va­cip olduğuna işaret etmektedir.

İbni Cerir, İbni Ebî Hatim, İbni Ebî Şeybe, İbni Münzir, Hakim ve Beyhakî’nin rivayetine göre haricîlerden bir adam, Hz. Ali (r.a.) sabah na­mazını kılarken onun yanına geldi ve:

“Sana ve senden öncekilere vahyolundu ki eğer şirk koşarsan amelin boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun.” (Zümer, 39/65) ayetini oku­du. O sırada namaz kılan Hz. Ali (r.a.) ona kulak verdi ve dediğini anladı. Haricî’ye namazda şu ayeti okuyarak cevap verdi.

“Sabret. Zira Allah’ın vaadi haktır. Kesin imana sahip olmayanlar, se­ni hafifliğe düşürmesin.”