٢٠
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِىَ لَهُمَا مَاوُرِىَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاتِهِمَا وَقَالَ مَانَهيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدينَ
(20) fe vesvese lehümeş şeytanü li yübdiye lehüma mavuriye anhüma min sev’atihima ve kale ma nehaküma rabbüküma an hazihiş şecerati illa en tekuna melekeyni ev tekuna minel halidin
vesvese verdi şeytan her ikisine de açığa çıkarmak için ikisininde örtülerini (açarak) avret yerlerini ve dedi ki size neden yasak etti Rabbiniz bu ağacı iki melek olacağınızdan (dolayı) yahut ikinizde ebedi kalanlar olacağınızdan
(20) Then began Satan to whisper suggestions to them, in order to reveal to them their shame that was hidden from them (before): He said: “Your Lord only forbade you this tree, Lest ye should become angels or such beings as live forever.”
1. | fe | : o zaman |
2. | vesvese | : vesvese verdi |
3. | lehum eş şeytânu | : şeytan onlara |
4. | li yubdiye | : açığa çıkarması, ortaya çıkarması için |
5. | lehumâ | : o ikisinin |
6. | mâ | : şey |
7. | vuriye | : gizlenmiş, örtülmüş |
8. | an-humâ | : o ikisinden, (kendilerinden) |
9. | min | : …den |
10. | sev’âti-himâ | : ikisinin avret yerleri (görünmesi) |
11. | kâle | : dedi |
12. | nehâkumâ | : ikinize yasakladı (nehyetti) |
13. | rabbu-kumâ | : Rabbiniz (ikinizin Rabbi) |
14. | an | : …den |
15. | hâzihi eş şecereti | : bu ağaç |
16. | illâ | : sadece, ancak, …den başka |
17. | en tekûnâ | : olmanız (ikinizin) |
18. | melekeyni | : iki melek |
19. | ev | : yoksa, veya |
20. | min el hâlidîne | : ebedî kalanlardan |
فَوَسْوَسَ vesvese verdi deلَهُمَا onlaraالشَّيْطَانُ şeytanلِيُبْدِيَ göstermek içinلَهُمَا onlaraمَا وُورِيَ gizlenmiş olanعَنْهُمَا مِنْ سَوْآتِهِمَا avret yerleriniوَقَالَ dediمَا نَهَاكُمَا size yasakladıرَبُّكُمَا Rabbinizعَنْ هَذِهِ buالشَّجَرَةِ ağacıإِلَّا sadeceأَنْ تَكُونَا siz olursunuzمَلَكَيْنِ iki melekأَوْ veyaتَكُونَا مِنْ الْخَالِدِينَ ebedi olursunuz diye