16

١٦

اُولءِكَ الَّذينَ اشْتَرَوُاالضَّلَالَةَ بِالْهُدى فَمَارَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَاكَانُوا مُهْتَدينَ

(16) Ülaikellezineşteravüd dalalete bil hüda fe ma rabihat ticaratühüm ve ma kanu mühtedin
İşte bunlar o kimseler ki, hidayetin yerine dalaleti satın almışlardır böylece ticaretleri kar etmemiştir ve hidayete erememişlerdir

(16) These are they who have bartered Guidance for error: but their traffic is profitless, and they have lost true direction.

1. ulâike : işte onlar
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. işterevû : satın aldılar
4. ed dalâlete : dalâlet
5. bi : ile
6. el hudâ : hidayet
7. fe : fakat, o taktirde, o zaman
8. : olmadı
9. rabihat : kâr
10. ticâretu-hum : onların ticareti
11. ve : ve
12. mâ kânû : değillerdi, olmadılar
13. muhtedîne : hidayette olanlar, hidayete erenler

أُوْلَئِكَişte onlar الَّذِينَ اشْتَرَوْاsatın alan kimselerdir الضَّلَالَةَsapıklığı بِالْهُدَىhidayete karşı فَمَا رَبِحَتْkar getirmedi تِجَارَتُهُمْalış verişleri وَمَا كَانُواve olmadılar مُهْتَدِينَ doğru yolu bulanlardan


AÇIKLAMA

Dalâlet, Allah’ın yolundan sapmak; hidayet ise Allah’ın yolunda olmaktır. Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de 7 hidayetten bahsetmektedir.

3 / ÂLİ İMRÂN – 73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz’in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm’dir (en iyi bilendir).

2 / BAKARA – 120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
Birtakım meal verenler, buradaki muhtevada hüdallah kelimesini, Allah’a ulaşmaktır ifadesini Allah’ın ulaştırmasıdır şeklinde de yorumluyorlar. Eğer böyle yorumlayanlar varsa onlar için de hidayetin ne olduğunu iki ayeti kerime ispat ediyor:
42 / ŞÛRÂ – 13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allah dilediğini kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse, Allah’a ulaşmayı dilerse Allah onları kendisine ulaştırır. Eğer hüdallah’ı, Allah’ın ulaştırmasıdır şeklinde ifade ediyorsak, o zaman bir kelime daha ilâve etmemiz lâzım oraya:
“Allah’ın kendisine ulaştırmasıdır.” Çünkü hidayet adı verilen bir yapıda ulaştırmak, Allah’ın zat’ına olacaktır. Allahû Tealâ diyor ki:
13 / RA’D – 27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Hidayet, insanoğlunun kendisinde emanet olarak bekleyen ruhunu, Allah’ın kendisine ulaştırmasıdır. Ruhumuz bir emanettir ve Allahû Tealâ’ya mutlaka ulaştırılması gereklidir. İşte bu nankör olan, inkâr eden ve cahil olan insanın, nefsi ile fizik vücudu beraberce ruhu emanet olarak almışlardır ve de emanetlerin sahibi Allah’tır:
4 / NİSÂ – 58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
Her halükârda hidayete ermek, insanın kendisinde bir emanet olan ruhun, o emanetin gerçek sahibi olan Allah’a iade edilmesidir, teslim edilmesidir. Hidayet, sadece ruhun Allah’a teslimi değildir. Bu birinci teslimdir. Fizik vücudun teslimi ikinci emanetin teslimidir. Nefsin teslimi üçüncü emanetin teslimidir. İradenin teslimi dördüncü emanetin teslimidir. Böylece teslimlerden ibaret bir dünya hayatını yaşarız. 28 basamaklık Kur’ân’a göre tanzim edilmiş bir İslâm merdiveninde, bütün emanetler 7 safhada Allah’a teslim edilir. 7 safhanın 7’si de ayrı ayrı hidayetleri oluşturur.
3. basamakta kişi Allah’a ulaşmayı diler; 1. hidayettedir. (Al-i İmran-103)
14. basamakta mürşidine ulaşıp tâbî olur; 2. hidayettedir. (Meryem-43)
21. basamakta da ruh Allah’a ulaşır, 3. hidayettedir. (Al-i İmran-73)
25. basamakta fizik vücut Allah’a teslim olur, bu 4. hidayettir. (Hac-37)
26. basamakta nefs Allah’a teslim olur, bu 5. hidayettir. (Muhammed-5)
27. basamakta irşada ulaşır, bu 6. hidayettir. (Yunus-9)
Ve nihayet salâh makamının 28. basamağının 5. kademesinde irade de Allah’a teslim olur, bu 7. ve son hidayettir. (En’am-97)
Allahû Tealâ tarafından ruhun hidayeti üzerimize tam 12 defa farz kılınmıştır. Kur’ân-ı Kerim, hidayetin ve bu muhteva içerisinde dalâletin açıklamalarını getirmektedir.
Bir insan Allah’a ulaşamayı dilemediği taktirde dalâlettedir, dalâlette olanların gideceği yer cehennemdir. Ve zamanımızda bir kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi ve irşad makamına tâbî olması, teslim olması dîn adamları tarafından inkâr edilmektedir:
2 / BAKARA – 159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitap’ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.
Burada hidayet müessesesinin dalâlet karşılığı satın alındığı ifade edilmektedir.