98

٩٨

قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّى اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحيمُ

(98) kale sevfe estağfiru leküm rabbi innehu hüvel ğafurur rahiym

ilerde dedi sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim şüphesiz o bağışlayan, merhamet sahibidir

(98) He said: soon will I ask my Lord for forgiveness for you: for he is indeed Oft-Forgiving, Most Merciful.

1. kâle : dedi
2. sevfe estagfiru
(sevfe)
: yakında mağfiret isteyeceğim
: (yakın gelecek, yakında olacak)
3. lekum : sizin için
4. rabbî : Rabbimden
5. inne-hu : muhakkak o
6. huve : o
7. el gafûru : gafûrdur (mağfiret edendir)
8. er rahîmu : rahîmdir (rahmet nuru gönderendir)


AÇIKLAMA

Yakup (a.s.)’ın çocuklarının kervanı Mısır hududundan çıkıp Şam bölge­sindeki bugünkü Filistin toprakları olan Kenan diyarına doğru yol almaya baş­layınca Yakup (a.s.), etrafında bulunan torunlarına ve diğer insanlara şöyle de­di: “Ben, Yusuf un ve gömleğinin kokusunu duyuyorum. Eğer bana bunak ve ihtiyar demezseniz beni doğrularsınız”.

Abdürkup (a.s.), bu kokuyu sekiz günlük mesafeden duymuştu.

Râzî der ki: “Şöyle demek daha doğrudur: Allah Tealâ, bu kokuyu Yakup (a.s.)’a mucizeleri göstermek kabilinden duyurtmuştur. Çünkü kokunun bu ka­dar uzak mesafeden duyulması alışılagelmişin dışında bir olaydır. Dolayısıyla en doğru ya da en yakın görüşe göre bu hadise Yakup (a.s.)’ın bir mucizesidir.

Yakup’un etrafında bulunanlar ona şöyle dediler: “Allah’a yemin ederiz ki, sen Yusuf un hayatta olduğunu, bir gün ona kavuşacağını zannetmen sebebiyle uzun bir süreden beri eski hatanı sürdürüyorsun.”

Katâde şöyle der: “Mâna şöyledir: ‘Yusuf un sevgisinden hâlâ eski hatanı sürdürüyor, onu bir türlü unutamayıp avunamıyorsun’. Onlar, dedelerine ve büyüklerine, dedelerine ve bir peygambere söylememeleri gereken kaba sözler söylediler”.

Haberci, -ki Yusuf un gömleğini taşıyan, Yakub’un oğlu Yehûzâ idi.-Yusuf un ve kardeşi Bünyamin’in hayatta olduklarını müjdeleyerek, gömleği Yakub (a.s.)’ın yüzüne sürdü. Yakup (a.s.) sevincinden hemen eskisi gibi görme­ye başladı.

Süddî şöyle der: “Yusuf (a.s.)’ın gömleğini Yakup (a.s.)’ın oğlu Yehûzâ getir­mişti. Çünkü yalancı bir kana bulanmış gömleği getiren de oydu. O, böylece iş­lediği suçu affettirmek istemişti. Gömleği getirerek babasının yüzüne bıraktı. Yakub (a.s.)’ın hemen gözleri açıldı”.

Yakup (a.s.), etrafındaki çocuklarına, torunlarına ve diğer insanlara şöyle dedi: “Ben, siz Mısır’a giderken Yusuf u aramanızı ve Allah’ın rahmetinden ümüt kesmemenizi istediğimde size ‘Doğrusu ben, Allah Tealâ’dan gelen vahiyle O’nun katından sizin bilmediğiniz şeyleri ve Allah’ın Yusuf u bana kavuştura­cağını biliyorum’ dememişmiydim.” “Ben…. biliyorum” kavli, yeni bir cümle olup, başka bir sözle alâkası olmayan bir mübtedadır. Yakup (a.s.)’ın daha önce onlara söylediği “Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a açarım. Allah katından sizin bilmediklerinizi bilirim” sözünün, bu lafızla ilgisinin olması da mümkündür.

İşte o anda çocukları, babaları Yakub’a arkalarını dayayarak, O’nu yücel­terek ve ondan istirham ederek şöyle dediler: “Suçlarımızın bağışlanmasını di­le. Zira biz, günah işledik, Allah’a âsi olduk. Şimdi ise tevbe edip Allah’a dön­dük. Sana ve kardeşlerimiz Yusuf ve Bünyamin’e yaptıklarımıza pişmanız.”

Babaları Yakup (a.s.) onlara şöyle cevap verdi: “Gelecekte Rabbimden ba­ğışlanmanızı dileyeceğim. Çünkü Rabbim, günahları affedip örter, kullarına merhamet eder.”