٣٥
وَقُلْنَا يَاادَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَارَغَدًا حَيْثُ شِءْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمينَ
(35) Ve kulna ya ademü üskün ente ve zevcükel cennete ve küla minha rağaden haysü şi’tüma ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimin
Dedi ki ey Adem sen ve zevcen cennete oturun yeyin orada bol bol istediğiniz yerden ve yaklaşmayınız şu ağaca sonra zalimlerden olursunuz
(35) We said: “O Adam! dwell thou and thy wife in the Garden and eat of the bountiful things therein as (where and when) ye will or ye run into harm and transgression.”
1. | ve kulnâ | : ve biz dedik |
2. | yâ | : ey |
3. | âdemu | : Âdem |
4. | uskun | : iskân ol, otur, yerleş |
5. | ente | : sen |
6. | ve zevcu-ke | : ve senin eşin |
7. | el cennete | : cennet |
8. | ve kulâ | : ve ikiniz yeyin |
9. | min-hâ | : ondan |
10. | ragaden | : bol bol |
11. | haysu | : yerden |
12. | şi’tumâ | : dilediniz (ikiniz) |
13. | ve lâ takrabâ | : ve yaklaşmayın (ikiniz) |
14. | hâzihi | : bu |
15. | eş şecerete | : ağaç |
16. | fe | : o zaman, o taktirde, aksi halde, yoksa |
17. | tekûnâ | : siz (ikiniz) olursunuz |
18. | min ez zâlimîne | : zalimlerden |
وَقُلْنَاdedik kiيَاeyآدَمُademاسْكُنْyerleşinأَنْتَsenوَزَوْجُكَve eşinالْجَنَّةَbu cennetteوَكُلَاyiyinمِنْهَاoradaرَغَدًاbol bolحَيْثُ شِئْتُمَاdilediğiniz yerde وَلَا تَقْرَبَاfakat yaklaşmayın هَذِهِşuالشَّجَرَةَağacaفَتَكُونَاyoksa ikiniz de olursunuz مِنْ الظَّالِمِينَzalimlerden