٢٥
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَميصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُوءًا اِلَّا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَليمٌ
(25) vestebekal babe ve kaddet kamisahu min dübüriv ve elfeya seyyideha ledel bab kalet ma cezaü men erade bi ehlike suen illa ey yüscene ev azabün elim
ikisi de kapıya koştular çekip yırttı ve (kadın) onun gömleğini arkadan ve kadının efendisine rast geldiler kapının yanında (kadın) dedi cezası nedir senin ailene kötülük yapmak isteyenin ancak zindana atmak yahut elim bir ceza verilmeli
(25) So they both raced each other to the door, and she tore his shirt from the back: they both found her Lord near the door. She said: what is the (fitting) punishment for one who formed an evil design against thy wife but prison or a grievous chastisement?
1. | ve istebekâ | : ve koştular |
2. | el bâbe | : kapı |
3. | ve kaddet (kadde) (kadde (kalın d ile yazılırsa)) (kudde) |
: ve yırttı : (boyuna yırttı) : (enine yırttı) : (yırtıldı) |
4. | kamîsa-hu | : onun gömleği |
5. | min duburin | : arkadan |
6. | ve elfeyâ | : ve ikisi karşılaştılar, karşılarında (buldular) |
7. | seyyide-hâ | : onun efendisi (kadının) |
8. | ledâ el bâbi | : kapının yanı |
9. | kâlet | : dedi (kadın) |
10. | mâ | : nedir |
11. | cezâu | : cezası |
12. | men erâde | : isteyen kimse |
13. | bi ehli-ke | : senin ailene |
14. | sûen | : bir kötülük |
15. | illâ | : ancak, yalnız |
16. | en yuscene | : zindana atılmak |
17. | ev | : veya |
18. | azâbun elîmun | : acı (bir) azap |