50

٥٠

وَاَنَّ عَذَابى هُوَ الْعَذَابُ الْاَليمُ

(50) ve enne azabi hüvel azabül elim
gerçekten azabım da elim azabın ta kendisidir

(50) And that my penalty will be indeed the most grievous penalty.

1. ve enne : ve muhakkak
2. azâbî : benim azabım
3. huve : o
4. el azâbu el elîmu : elîm (acı) azap


AÇIKLAMA
“Ya Muhammed! Kullarıma benim mağfiret ve rahmet sahibi ve aynı zamanda acıklı bir azab sahibi olduğumu haber ver.”

Bu ifade ümit ve korku makamlarına delâlet etmektedir. Allah Tealâ kendisine yönelip tevbe edenlerin günahlarını örter, böylelerini rezil etmez ve cezalandırmaz. Onları rahmetine nail kılar, tevbe ettikten sonra onlara azab vermez. Bu durum itaatkâr mümine de, isyankâr mümine de şamildir.

“Yine onlara haber ver ki küfür ve masiyet üzerinde ısrar edip tevbe etmeyen kimselere vereceğim azabım acıklı, can yakıcı bir azaptır.”

Bu ifade de masiyet işleyenlere tehdit ve ihtar mahiyetindedir.

Bu iki ayette diğer pek çok ayetlerde olduğu gibi müjde ile ihtar, teşvik ile korkutma birlikte zikredilmiş böylece insanların korku ile ümit arasında olmaları istenmiştir.

Said b. Mansûr ve Abd b. Humeyd’in Katade’den bu ayet hakkında naklettikleri hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyuruyor: “Kul Allah’ın affının derecesini bilseydi haramdan çekinmezdi. Kul Allah’ın azabının derecesini bilseydi kendini hiçe sayardı.”

Buharı, Müslim ve başka zatların Ebû Hureyre’den rivayet ettikleri hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.) şöyle buyururlar: “Cenab-ı Hak rahmeti yarattığı zaman 100 parça yarattı. Yanında 99 parçasını alıkoydu. Bütün mahlûkatına kalan bir parçayı gönderdi. Kâfir Allah nezdindeki bütün rahmetin ne olduğunu bilse rahmetten hiç ümidini kesmez. Mümin Allah nezdindeki bütün azabı bilse ateşten emin olamaz.”

Müslim’in rivayeti şu şekildedir: “Mümin Allah katındaki cezayı bilse hiç bir kimse O’nun cennetini arzu edemez. Kâfir Allah katındaki rahmeti bilse hiç bir kimse O’nun rahmetinden ümidini kesmez.”