20

٢٠

وَاِذَا رَاَيْتَ ثَمَّ رَاَيْتَ نَعيمًا وَمُلْكًا كَبيرًا

(20) ve iza reeyte semme reeyte ne’iymen ve mulken kebiyren
(Nereye) baksan sonra (yine) baksan bol nimet ve büyük bir mülk (görürsün)

(20) And when thou lookest, it is there thou wilt see a Bliss and a Realm Magnificent.

1. ve izâ raeyte : ve gördüğün zaman, baktığın zaman
2. semme : orada
3. raeyte : sen gördün
4. naîmen : ni’metler
5. ve mulken : mülk ve saltanat
6. kebîren : büyük

وَإِذَا رَأَيْتَbakarsan ثَمَّ her nereye رَأَيْتَ görürsün. نَعِيمًا orada pek çok nimet وَمُلْكًا ve bir saltanat كَبِيرًا büyük


SEBEB-İ NÜZUL

İbnu’l-Münzir’in İkrime’den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Hz. Ömer bir gün Hz. Peygamber (sa)’in yanına girmiş. Efendimiz (hurma) dallarından örülmüş bir hasırın üzerinde uyumakta imiş ve hasırın izi yanına çıkmış. Hz. Ömer bunu görünce ağlamıya başlamış. Hz. Peygamber (sa)’in, kendisini neyin ağlat­tığını sorması üzerine şöyle demiş: “Ey Allah’ın elçisi, Kisrâ’yı ve sahip olduğu hükümranlığı, Hürmüzü ve sahip olduğu hükümranlığı, Habeş kralını ve sahip olduğu hükümranlığı düşündüm, bir de sen Allah’ın elçisi iken dallardan örül­müş bir hasır üzerinde uyuduğunu gözümün önüne getirdim de ona ağladım.” demiş. Hz. Peygamber (sa): “Ey Ömer, dünyanın onların, âhiretin de bizim ol­masına razı olmaz mısın?” buyurmuş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ: “Nere­ye baksan orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” âyet-i kerimesini indirmiş