٥٧
فَيَوْمَءِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَاهُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
(57) fe yevmeizil la yenfeul lezine zalemu ma’ziratühüm ve la hüm yüsta’tebun
O gün fayda vermez zulüm edenlere mazeretleri ve onlara ayrıcalık gösterilmez
(57) So on that Day no excuse of theirs will avail the Transgressors, nor will they be invited (then) to seek Grace (by repentance).
1. | fe | : o zaman |
2. | yevme | : gün |
3. | izin | : izin |
4. | lâ yenfeu | : fayda vermeyecek |
5. | ellezîne | : onlar |
6. | zalemû | : zulmedenler |
7. | ma’ziratu-hum | : onların mazeretleri |
8. | ve lâ | : ve yoktur, olmaz |
9. | hum | : onlar |
10. | yusta’tebûne | : onlardan razı etmeleri istenir |
AÇIKLAMA
“Kıyamet koptuğu gün günahkârlar dünyada kısa bir zamandan fazla kalmadıklarına yemin ederler.” Yani kıyamet koptuğu ve Allah’ın insanları kabirlerinden çıkarıp dirilttiği, insanların müddeti uzun, büyük ve korkunç olaylara maruz kaldığı gün, günahkâr kâfirler dünyada ya da kabirlerde bir saatten fazla, yani kısa bir zamandan fazla kalmadıklarına yemin ederler. Bununla kendileri aleyhlerine hüccet ortaya konulmaması amacını gütmektedirler. Onlar kendilerinin içinde bulundukları ihmallerini mazur göstermek için dünyada makul bir süre bekletilmediklerine yemin ederler.
Bu ifade dünyanın müddeti ne kadar uzun olursa olsun ahiretle karşılaştırıldığı zaman dünyanın müddetinin kısalığına ve kötü akıbetle uyarılan kimselerin yaşadıkları müddeti azımsadıklarına, kendilerine hayır vaadedilen kimselerin ise yaşadıkları müddet ne kadar kısa olursa olsun, bu müddeti çok görmektedirler: “Sanki onlar dünyayı gördüklerinde dünyada bir akşam ya da kuşluk vakti kalmış gibidirler.” (Naziat, 79/46).
“Onlar böyle döndürülüyorlardı.” Onlar dünyada kalma müddeti hakkında hakikati ve gerçeği takdir etmede bu şekilde haktan yüzçevirdikleri gibi haktan batıla, doğruluktan yalancılığa döndürülmektedirler.
Bununla anlatılmak istenen husus: Onların kısa bir zamandan fazla kalmadıklarına dair sözlerinde ve yalan üzerine yemin etmelerinde yalancıdırlar. Onlar dünyanın ziynetine, metaına ve süsüne aldanmışlardır. Bunu bildikleri zaman, bu onları inatçılığı terketmeye ve hak yoluna girmeye sevkedebilir.
Buna göre onların küfürde ısrar etmeleri, Hakk’ı düşünmekten, öldükten sonra dirilişe ve ahiret gününe inanmaktan yüzçevirmeleri sebebiyledir.
Cenab-ı Hak kıyamet sahnesinde müminlerin kâfirlere verecekleri cevabı zikrederek şöyle buyurdu:
“Kendilerine ilim ve iman verilenler de: “Şüphesiz sizler Allah’ın takdir ettiği dirilme gününe kadar (dünyada) kaldınız.” derler.” Yani ahireti bilen müminler kendilerinin dünyada kısa bir zamandan fazla kalmadıkları görüşünde olan ve buna yemin eden, öldükten sonra dirilişi inkâr edenlere şöyle cevap verirler: Sizler hiç şüphesiz Allah’ın ilmi ve hükmünde yaratıldığınızdan dirildiğiniz zamana kadar dünyada uzun müddet kaldınız.
Bu ayette bilgi sahibi olan müminin dünyada bekleme müddetini çok gördüğüne işaret edilmektedir. Zira mümin cennet nimetlerini ve cennette ebedi kalmaya hasret olup akıbetin cennet olduğunu gayet iyi bilmekte, dolayısıyla dünyadaki müddeti çok uzun saymakta, gecikme istememektedir.
“işte bu da yeniden diriliş günüdür. Fakat siz dünyada bunu bilmiyordunuz, derler.” Yani siz dirilişi inkâr eden kimselerseniz, işte inkârı imkânsız olan ve gerçekleşen diriliş günü. Bununla sizin dirilişi inkâr etmenizin asılsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak sizin görüşünüzdeki ihmalkârlığınız ve bunun sabit olduğuna dair delillerden gafil olmanız sebebiyle, bunun meydana çekecek bir hak olduğunu bilmiyorsunuz.
“Artık o gün zalimlere mazeretleri fayda vermez. Artık kendilerinden (Allah’ı hoşnut edecek şeylere) dönmeleri de istenmez.” Yani kıyamet günü o kâfir zalimlerin yaptıklarından özür veya mazeret dilemeleri fayda vermeyecek, onların tevbe etmeleri kabul edilmeyecektir. Zira tevbe zamanı, amel vakti olan dünya hayatıdır. Âhirete gelince, ahiret amel vakti değil, amellerine karşılık verilmesi vaktidir.
“Artık kendilerinden (Allah’ı hoşnud edecek şeylere) dönmeleri de istenmez.” yani onlardan suçun tesirini giderecek tevbe ve itaat talep edilmez. Zira bu kabul edilmeyecektir. Onlar günahlarına karşılık ayıplanmayacak, sadece cezaya uğrayacaklardır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Onlardan Allah’ı hoşnut edecek şeyler istense bile onlar bunu yapamayacaklardır.” (Fussilet, 41/24). Zira onların durumları içinde bulunduğu durumdan dönen ve hoşnutluk isteyen kimsenin durumu değildir.