44

٤٤

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَىْءٍ حَتّى اِذَا فَرِحُوا بِمَا اُوتُوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ

(44) felemma nesu ma zükkiru bihi fetahna aleyhim ebvabe külli şey’ hatta iza ferihu bima utu ehaznahüm bağteten fe iza hüm müblisun

vaktaki yapılan hatırlatmaları unuttular kendilerine açıverdik her şeyin kapılarını kendilerine açıverdik hatta verilen şeylerle ferahlandıkları bir zamanda onları ansızın yakalayıverdik o zaman bütün ümitlerinden mahrum kaldılar

(44) But when they forgot the warning they had received, we opened to them the gates of all (good) things, until, in the midst of their enjoyment of our gifts, on a sudden, we called them to account, when lo they were plunged in despair!

1. fe lemmâ : fakat ….. olduğu zaman
2. nesû : unuttular
3. mâ zukkirû bi-hî : onunla hatırlatıldıkları (uyarıldıkları) şeyi
4. fetahnâ : biz açtık
5. aleyhim : onlara
6. ebvâbe : kapılar
7. kulli şey’in : herşey
8. hattâ : oluncaya kadar
9. izâ ferihû : ferahladıkları zaman, ferahlayınca, sevinince
10. bimâ ûtû : verildikleri şey(ler) ile
11. ehaznâ-hum : onları yakaladık (aldık)
12. bagteten : ansızın, aniden
13. fe izâ-hum : artık, o zaman onlar
14. mublisûne : ümitlerini kesen kimseler oldular, ümitlerini kestiler

فَلَمَّا نَسُوا unuttuklarındaمَا ذُكِّرُواhatırlatılanıبِهِ kendilerineفَتَحْنَا biz de açtıkعَلَيْهِمْ üzerlerineأَبْوَابَ kapılarınıكُلِّ herشَيْءٍ şeyinحَتَّى nihayetإِذَا فَرِحُوا şımardıklarındaبِمَا أُوتُواkendilerine verilenler ileأَخَذْنَاهُمْ onları yakalayıverdikبَغْتَةً ansızınفَإِذَا هُمْ böylece onlarمُبْلِسُونَ ümitlerini kestiler