٦٦
وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَليلٌ مِنْهُمْ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْبيتًا
(66) ve lev enna ketebna aleyhim eniktülu enfüseküm evihrucu min diyariküm ma fealuhü illa kalilüm minhüm ve lev ennehüm fealu ma yuazune bihi lekane hayran lehüm ve eşedde tesbita
yazmış olsaydık onların üzerine nefislerinizi öldürünüz veya yurtlarınızdan çıkınız ona yapmazlardı onlardan çok azı hariç şüphesiz onlar yapmış olsalardı kendilerine vaiz edilen şeyi onlar için daha hayırlı olurdu sebat yönüyle daha sağlam
(66) If we had ordered them to sacrifice their lives or to leave their homes, very few of them would have done it: but if they had done what they were (actually) told, it would have been best for them, and would have gone farthest to strengthen their (Faith)
1. | ve lev | : ve eğer |
2. | ennâ | : biz … olduk |
3. | ketebnâ | : yazdık |
4. | aleyhim | : onların üzerine, onlara |
5. | en | : olmak |
6. | uktulû | : öldürün |
7. | enfuse-kum | : kendi nefslerinizi, kendinizi |
8. | ev | : veya |
9. | uhrucû | : çıkın |
10. | min | : …’den |
11. | diyâri-kum | : sizin (kendi) yurtlarınız, yurtlarınız |
12. | mâ fealû-hu | : onu yapmadılar |
13. | illâ | : ….’den başka, hariç |
14. | kalîlun | : biraz, pek az |
15. | min-hum | : onlardan |
16. | ve lev | : ve eğer |
17. | enne-hum | : onların … olması |
18. | fealû | : yaptılar |
19. | mâ | : şey |
20. | yûazûne | : vaaz edilir, öğüt verilir |
21. | bi-hî | : onunla |
22. | le | : mutlaka, elbette |
23. | kâne | : oldu |
24. | hayran | : hayırlı, daha hayırlı |
25. | lehum | : onlar için, kendileri için |
26. | ve eşedde | : ve daha şiddetli, daha kuvvetli, daha sağlam |
27. | tesbîten | : tesbit, sebat bakımından |
وَلَوْ eğerأَنَّا bizكَتَبْنَا yazacak olsaydıkعَلَيْهِمْ onlaraأَنْ اقْتُلُوا öldürünأَنفُسَكُمْ nefisleriniziأَوْ ya daاخْرُجُوا çıkın diyeمِنْ دِيَارِكُمْ yurtlarınızdanمَا فَعَلُوهُbunu yapmazlardıإِلَّا müstesnaقَلِيلٌ pek azıمِنْهُمْ içlerindenوَلَوْ eğerأَنَّهُمْ onlarفَعَلُوا yapsalardıمَا şeyiيُوعَظُونَöğüt verilen بِهِ kendilerineلَكَانَandolsun ki olurduخَيْرًا daha hayırlıلَهُمْ onlar içinوَأَشَدَّ ve daha sağlamتَثْبِيتًا yerleştirme bakımından da
SEBEB-İ NÜZUL
Suddî’den rivayet olunuyor: Sabit ibn Kays ibn Şemmâs ile bir yahudi birbirlerine karşı övündüler. Yahudi: “Allah bize, kendinizi öldürün diye emretti, bunu bize farz kıldı da biz (yani atalarımız) kendilerimizi Öldürdük. Muhammed ise size savaşmayı emrediyor, siz bunu kerih görüyor, savaşmak istemiyorsunuz” dedi. Sabit: “Vallahi, eğer Allah bize, kendimizi öldürmemizi farz kılsaydı hiç tereddüt etmeden kendimizi öldürürdük.” dedi de Allah Tealâ “Kendilerine öğüt verilen şeyleri yerine getirseydiler elbette bu, haklarında çok hayırlı ve payidar olma açısından daha sağlam bir hareket olurdu.” âyet-i kerimesini indirdi. Yahudi ile konuşan bu sahabenin Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer veya Abdullah ibn Mes’ûd olduğu rivayetleri de vardır. Bu rivayetlerde Hz. Peygamber (sa)’in yahudi ile tartışan bu sahabenin yahudiye karşı söylediğini duyunca “Benim ümmetimden öyle erler var ki kalblerindeki iman ulu dağlardan daha sabit ve yerleşiktir.” buyurduğu da zikredilmektedir.