22

٢٢

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

(22) velekad yessernal kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
Yemin olsun müyesser kıldık (biz) kur’an’ı düşünmek için ama düşünen mi var?

(22) But We have indeed made the Quran easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?

1. ve lekad : ve andolsun
2. yessernâ : biz kolaylaştırdık
3. el kur’âne : Kur’ân
4. lî ez zikri : zikir için
5. fe : fakat, buna rağmen
6. hel min muddekirin : tezekkür eden (ibret alan) var mı

وَلَقَدْandolsunيَسَّرْنَاbiz kolaylaştırdıkالْقُرْءَانَKur’an’ıلِلذِّكْرِzikir içinفَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍo halde var mı ibret alıp düşünen


AÇIKLAMA

“Âd tekzip etti. İşte benim azabım ve tehditlerim nice imiş?” Yani Nuh kavminin peygamberlerini tekzip etme konusunda yaptığı gibi Hud Kavmi,  Ad da peygamberlerini tekzip etti. Ey Kureyş ve diğer inkarcılar! Onların başına gelen azabımız ve tehditlerimiz nasıl imiş bakın, dinleyin:

“Azabım ve tehditlerim nice imiş!” sözü aşağıda söyleneceklere muha­tapların kulak kesilmesi ve onların dikkatlerinin çekilmesi içindir.

“Çünkü biz uğursuz sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü bir fırtına gönderdik.” Yani biz onların başına, uğursuz ve uğursuzluğu da sü­rekli olan bir günde çok soğuk ve çok uğultulu bir rüzgâr musallat ettik de onları helak edip yerle bir etti. O günün uğursuzluğunun devamlı olması dünyevî azapları ile uhrevî azaplarının o günde birleşmesindendir. Yoksa sırf bir günün “uğursuzluğu sürekli” diye vasfedilmesi yerinde olmaz. Günler geceler hepsi aynıdır. Bu yüzden mesela 13 sayısının uğursuz sayılması şer’an ve dinen doğru değildir.

“Bunun üzerine uğursuz günlerde onların üzerine uğultulu ve soğuk bir rüzgâr gönderdik.” (Fussilet, 41/)16); “Onların üzerine aralıksız yedi gece, sekiz gündüz onu (rüzgârı) musallat kıldı.” (Hakka, 69/7) ayetleri de, bu ayetin benzerleridir.

‘İnsanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gi­bi, ta köklerinden koparıyordu.” Yani işte o şiddetli rüzgâr onları hurma dallarını kökünden, söküp savurduğu gibi yerden kaldırıp savuruyordu. Mücahid bu rüzgârın onları kaldırıp sonra başları üstüne yere attığını, bo­yunlarını kırıp başlarını gövdelerinden ayırdığını söylemiştir.

Yani uzun boylu, cüsseli olan o insanlar hurma kütükleri gibi yere cansız düşüyorlardı. Hurma kütüğünden maksat dalı budağı olmayan kök­lerdir. Bu insanlar uzun boylu olduklarından ve rüzgâr onları yüz üstü ye­re attığından, dalsız budaksız yere düşen hurma ağacına benzetilmişlerdir.

Bu ayet, bu rüzgârın onların başlarını koparıp, başsız bıraktığına ayrıca cüsseli ve uzun boylu olduklarına, rifzgâra mukavemet edebilmek için yere tu­tunmaya çalıştıklarına ve yine onları söküp atan bu rüzgârın çok soğuk olma­sından dolayı kurutup kupkuru ağaçlar haline getirdiğine işaret etmektedir.

Sonra Allah azabın korkunçluğunu ifade eden ayeti tekrar ederek şöy­le buyurdu:

“İşte benim azabım ve tehditlerim nice imiş?” Yani düşünün benim ce­zamı, tehdidimi ve yakalayıvermemi.

Sonra Kur’an-ı Kerim ile bunlara kolayca muttali olunabileceği husu­sundaki açıklamayı tekrar ederek şöyle buyurdu:

“Andolsun ki biz Kur’an’ı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O halde var mı bir düşünen.” Yani biz Kur’an-ı Kerîm’i içinde indirdiğimiz mükem­mel nasihatlerden ve orada açıkladığımız müjde ve korku veren haberler­den ders ve ibret alınması için kolaylaştırdık. Var mı ders ve ibret alan? Bu ayet şöyle de tefsir edilmiştir: Biz Kur’an’ın ezberlenmesini kolaylaştırdık ve ezberlemek isteyene yardım ettik, onu ezberlemek isteyen var mı?