33

٣٣

وَاتَيْنَاهُمْ مِنَ الْايَاتِ مَافيهِ بَلؤٌا مُبينٌ

(33) ve ateynahüm minel ayati mafihi belaüm mübiyn
Onlara öyle ayetler verdik ki bunların içinde apaçık imtihanlar (vardır)

(33) And granted them Signs in which there was a manifest trial.

1. ve âteynâ-hum : ve onlara verdik
2. min el âyâti : âyetlerden
3. : şey
4. fîhi : içinde
5. belâun : imtihan
6. mubînun : apaçık

وَآتَيْنَاهُمْ ve onlara verdikمِنْ الْآيَاتِ ayetlerمَا فِيهِ her birinde bulunanبَلَاءٌ birer imtihanمُبِينٌ açık


AÇIKLAMA

“Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun’un kavmini de imtihan et­miştik. Onlara şerefli bir elçi gelmişti.” Yani andolsun ki biz, bu müşrikler­den önce Firavun’un kavmini de imtihan etmiştik. Firavun’un kavmi Mısır kıptileridir. Allah onlara, güzel hasletleri ve övgüye değer davranışları kendisinde toplayan şerefli bir elçi göndermiştir ki, o da Musa (a.s.)’dır. O Allah nezdinde de, kavmi içinde de şerefli idi.

“Allah’ın kullarını benimle serbest bırakın! Çünkü ben size (gönderil­miş) güvenilir bir Rasulüm.” Yani onlara, “Allah’ın kulları İsrailoğulları’nı benimle birlikte serbest bırakın, onlara işkence etmeyin. Çünkü ben, Allah’ın, risaleti konusunda güvenilir, itham edilmez bir elçisiyim” diyen bir peygamber geldi. Bu ayet, bir başka ayetle şöyle tefsir edilmektedir: “Hay­di Ona gidin de, deyin ki: Biz senin Rabbi’nin elçileriyiz. İsrailoğulları’nı hemen bizimle birlikte gönder; onlara eziyet etme! Biz, senin Rabbinden bir ayet getirdik. Kurtuluş hidayete uyanlarındır.” (Taha, 20/47).

“İbadallah” sözü onlara nida olabilir. O takdirde mana şöyle olur: Ey Allah’ın kulları! Size gerekli olan imanı, davetimi kabul etmeyi ve yoluma tabi olma işini yapın. Çünkü ben, Allah’ın vahyi ve risaleti konusunda gü­venilir bir elçiyim. Peygamberin, kavmini davet esaslarına ve bundan son­ra gelen söze de uygun olan zahir mana budur. Ama İsrailoğulları’nın salı­verilmesi, serbest bırakılmasına gelince bu, davetin aslına göre ikinci dere­cede kalan bir istektir.

“Allah’a karşı ululuk taslamayın! Çünkü ben size apaçık bir delil geti­riyorum.” Yani Allah’ın ayetlerine tabi olma ve delillerine boyun eğme ko­nusunda kibirlenmeyin, Ona itaat ve peygamberlerine tabi olma hususun­da kendinizi yüksek görmeyin. Nitekim bir ayette Allah şöyle buyurmuş­tur: “Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak ce­henneme gireceklerdir.” (Mümin, 40/60). Çünkü ben size inkârı mümkün ol­mayan apaçık bir mucize getiriyorum. O da: Allah’ın gönderdiği apaçık ayetler ve kesin mucizelerdir. Meselâ asa mucizesi, yed-i beyza (beyaz el) mucizesi ve diğer dokuz mucize. Bunun üzerine kavmi, Hz. Musa’yı taşla­makla tehdit ettiler. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurdu:

“Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a sığın­dım.” Yani beni tehdit ettiğiniz, taşla katletmenizden, eza ve sövmenizden, Allah’a iltica edip sığınıyor ve O’na güveniyorum.

“Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklasın.” Yani eğer beni tasdik etmez, peygamberliğimi ve Allah’tan size getirdiğimi kabul et­mezseniz, beni bırakın, Allah Tealâ aramızda hüküm verinceye kadar bana her hangi bir kötülük yapmayın.

Hz. Musa, onların imanından ümidini kesip, küfür üzere ısrar ve inat­larını açıkça görünce, onlara beddua etti ve şöyle dedi:

“Nihayet Musa: Bunlar, suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.” Onlar Hz. Musa’yı yalanlayıp, onu öldürmek isteyince, Musa da, Rabbi­ne, “Bunlar peygamberini yalanlayan ve sana ortak koşan bir kavimdir” di­yerek arzetti. Nitekim bir başka ayette şöyle gelmiştir: “Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında zinet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri) insanları senin yolun­dan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver. (Allah): İkinizin de duası kabul olunmuştur. O halde siz doğruluğa devam edin, dedi” (Yunus, 10/88-89).

Allah Tealâ Hz. Musa’ya, İsrailoğulları’nı, bir gece gizlice Mısır’dan çı­karmasını emretti.

“Allah, o halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksi­niz” buyurdu. Yani Allah, Musa’nın duasını kabul etti ve ona kavmi İsrailo­ğulları’nı bir gece yola çıkarmasını emretti. Çünkü Firavun ve kavmi sizin Mısır’dan çıktığınızı öğrenince, peşinize düşerek sizi izleyeceklerdir. Bu, aynen şu ayete benzemektedir: “Andolsun ki biz Musa ‘ya: Kullarımla bir­likte geceleyin yola çık da (size) yetişilmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç, diye vahyetmiştik” (Taha, 20/77).

“Denizi olduğu gibi bırak! Çünkü onlar, boğulacak bir ordudur.” Musa! Denizi olduğu gibi açık bırak; daha önceki haline dönsün diye asan ile de­nize vurma! Firavun ve ordusu bu denize girsin. Çünkü onlar denizde bo­ğulmayı haketmiş bir kavimdir. Bu, Hz. Musa ve kavminin kurtulacağına ve düşmanlarının helak olacağına dair Hz. Musa ruhen rahatlasın, diye ve­rilen bir mucizedir

Sonra Allah Tealâ onların arkalarında bıraktıkları izzet ve şerefi, ni­met ve zenginliği zikrederek şöyle buyurdu:

“Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve se­fasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı.”

Mısır’da arkalarında pek çok yemyeşil bahçeler, çağlayan nehirler, su ile dolu kuyular, güzel ekinler, lüks ve zengin konaklar, mal ve bol servet ile lüks içinde bir yaşantı bıraktılar. Onlar çok lüks bir hayat yaşıyorlar ve nimetle gururlanıyor, çeşitli zevk ve sefa ile hayatlarını geçiriyorlardı.

“İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.” İşte bu helak edişi, nimeti ellerinden alıp mahvetmeyi diğer peygamberlerimizi ya­lanlayanlara yaptık -bize isyan eden diğer herkese de yapacağız-, bu belde­leri de yeryüzünde güçsüz düşürülen İsrailoğulları’na miras bıraktık. Nite­kim yüce Allah şöyle buyurdu: “Her görülüp ezilmekte olan o kavmi (Yahu­dileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı ta­raflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrailoğulları’na verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helak ettik.” (Araf, 7/137).

Sonra da yüce Allah onlarla alay edip onların helak edilişine önem vermemeyi şöyle diyerek açıklamıştır: “Gök ve yer onların arkasından ağ­lamadı, onlara mühlet de verilmedi.” Onlar azgın insanlar oldukları için, hiç kimse onlara üzülmedi, bilakis aşırı inkâr ve iflah olmaz inatlarından dolayı derhal cezaya çarptırıldılar. Tevbe etmeleri için onlara süre de veril­medi, çünkü onların tevbe etmeleri beklenmiyordu.

Sonra Allah Tealâ, bu cezaya mukabil ibret alınsın diye, nimetini zikrederek şöyle buyurdu: “Andolsun biz, İsrailoğulları’nı o alçaltıcı azaptan kurtardık yani Firavundan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.” Andolsun ki biz, İsrailoğulları’nı içerisinde bulundukları kölelikten, oğulla­rının katledilmesinden ve güç işleri yapmaya zorlanmalarından kurtardık; inatçı, büyüklük taslayan, kibirli, zorba, Allah’ı anmada ve kötülükleri yapmakta aşırı giden Firavun’un işkencesinden kurtardık. Küfrün başı onun: “Ben sizin en büyük Rabbinizim” diyerek ilâhlık ve Rablik iddiasıdır.

Bu, Allah’ın şu kavline benzemektedir: “Firavun (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyor­du. Çünkü o bozgunculardandı.” (Kasas, 28/4). “Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.” (Mü’minun, 23/46).

Burada görülüyor ki: Yüce Allah’ın, Hz. Musa ve kavmine olan ihsanı­nın açıklaması, Firavun ve kavminin helak edilişini açıkladıktan sonra ge­liyor. Çünkü zararın bertaraf edilmesi maslahat ve menfaatin celbinden önce gelir. (Yani zararı gidermek, menfaati elde etmekten önce gelir.)

Daha sonra da Allah, o zamanda İsrailoğulları’na yapmış olduğu ikra­mın boyutunu şöyle açıklamıştır: “Andolsun biz İsrailoğulları’na, bilerek (kendi zamanlarında) âlemlerin içinde bir üstünlük bahşettik.” İçlerinden gelen peygamberlerin çokluğu, Hz. Musa ile beraber sabredip Allah yolun­da cihat etmeleri sebebiyle, onların buna lâyık olduğunu bilerek onları kendi zamanlarındaki diğer insanlara tercih etmiştir. Ne zaman ki onlar imanı bırakıp küfre sarıldılar, yararlı olmaktan vazgeçip bozgunculuğa yö­neldiler, işte o zaman Allah onlara gazap etti, onları lanetledi ve onları maymunlara ve domuzlara çevirdi.

Onlara Hz. Musa eliyle apaçık mucizeler, açık deliller ve harikulade şeyler verdik. Bunların herbirinde açık bir deneme ve doğruyu bulan için bir imtihan vardı. Nasıl davranacaklarını görmek için biz bunu yaptık. Bu mucizelerden bazıları şunlardır: Onların, Kızıldeniz’de boğulmaktan kurta­rılmaları, bulutun üzerlerine gölge yapılması ve çölde kendilerine kudret helvası ve bıldırcın kuşu ikram edilmesi.