32

    RevelationCuzPageSurah
    84 21406Rum(30)

٣٢

مِنَ الَّذينَ فَرَّقُوا دينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

(32) minellezine ferraku dinehüm ve kanu şiyea küllü hizbim bima ledeyhim ferihun
O kimseler ki dinlerini parçalayıp fırka fırka olmuşlardır her hizip kendi yanlarında olan ile sevilmektedir

(32) Those who split up their Religion, and become (mere) Sects, each party rejoicing in that which is with itself!

1. min ellezîne : o kimselerden, onlardan
2. ferrakû : fırkalara ayrıldılar
3. dîne-hum : onların dîni
4. ve kânû : ve oldular
5. şiyean : grup, fırka
6. kullu : bütün, hepsi
7. hızbin : hizip, grup
8. bimâ : şeyi
9. ledeyhim : onların yanında
10. ferihûne : sevinirler


AÇIKLAMA

‘Yüzünü, tevhid ehli olarak tamamen dine çevir. Bu Allah’ın fıtrata en uygun dinidir ki Allah insanları yaratılıştan bu din üzerine kılmıştır.”

Yani önceki ayetlerdeki delilleriyle itikad ve din hususundaki Hak or­taya çıktığı, şirk ve şirkin alâmetleri hükümsüz ve batıl olduğu anlaşılınca Allah’ın senin için tayin ve ikmal ettiği, tevhid dini olan bu dine tâbi ol. Bu din Allah’ın bütün yaratıkları üzerinde yarattığı bozulmamış fıtrat dinidir. Zira Allah, insanları kendisini tanımaları, birliğini kabul etmeleri ve ken­disinden başka hiçbir ilah tanımamaları üzerine yaratmıştır. Bu şekilde batıl dinlerden Hak dine meyleden kimse ol.

Bu, Hz. Peygamber (s.a.)’e ve aynı zamanda ümmetine bir emirdir. Bu fıtrat Allah Tealâ’nın buyurduğu gibi: “Allah onları kendi nefisleri üzerine: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyerek şahid kılmış, onlar da “Evet” de­mişlerdi.” (A’raf, 7/172).

Yine Peygamberimiz (s.a.), Müslim ve Ahmed’in rivayet ettiği sahih hadis-i kudsîde şöyle buyurmuştur: “Ben kullarımı tevhid ehli olarak ya­rattım. Şeytanlar ise onları dinlerinden uzaklaştırdı.”

Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Her doğan çocuk fıtrat üzerine doğar. Ne var ki çocuklarını Yahudi, Hristiyan ve Mecusî yapan, anne ve babasıdır. Tıpkı bir hayvanın azaları tam olarak doğması gibi. Siz hiç o hayvan yavrusunun kulağı ve burnu kesilmiş olarak görüyor musunuz?”

Bu iki ayet ve iki hadisten her biri mahlûkatın aslının tertemiz oldu­ğuna, Allah Tealâ’nın mahlûkatını kendisini tanımaları ve birliğini kabul etmeleri üzerine ve saf İslâm üzerine yarattığına, sonra bazılarına Yahudi­lik, Hristiyanlık ve Mecusîlik gibi fasit dinlerin arız olduğuna delildir.

“Fıtratallahi” yani Allah’ın fıtratına sarılın, ya da Allah’ın fıtratına bağlanın demektir. “Münîbîne ileyh” kavli sebebiyle muhatab fiili çoğul olarak takdir edilmiştir.

“Allah’ın yaratmasında hiçbir değişiklik yoktur.” Yani hiçbir kimsenin Allah’ın fıtratını (aslî yaradılışı) ve sağlam dini değiştirme hakkı yoktur. Bu ifade nehiy ya da talep manasında haberdir. Yani Allah’ın yarattığı şeyi ve O’nun dinini şirkle değiştirmeyin. Böylece insanları Allah’ın üzerinde yarattığı fıtrî yapılarını değiştirmeyin.

Bu hilkatin inanç yönünden tertemiz olduğuna, varlığın ve kâinatın, aslında beşerî aklın saflığına delildir. Sonra nefsi arzular, eğri bilgiler, batıl gelenekler ve geçmişlerin daimî taklidi gibi çevre tesiriyle değişme meyda­na gelmekte, düşünce kullanılmaksızın, bağımsız isabetli bakışla bir inanç oluşturmaksızm bir değişiklik meydana gelmektedir. İnsan kendi haliyle başbaşa bırakılsaydı, İslâm’dan başka bir şeyi din olarak seçmeyecekti. Çünkü o, fıtratın ve aklın dinidir.

“İşte en sağlam din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Yani tevhid dinine tâbi olmak, şeriata ve bozulmamış fıtrata sarılmak şeklinde em­redilen bu yol hiçbir eğriliğin ve sapmanın bulunmadığı en doğru yoldur.

Ancak insanların çoğu bunu hakkıyla bilmezler. Onlar düşüncelerini kullanmadıkları için ve buna delâlet eden açık burhanlardan ve doğru bil­gilerden istifade etmedikleri için bundan uzak kalmışlardır. Eğer onlar dü­şünseler, akıllarını kullansalar ve hakkıyla bilselerdi, tevhid dininden, İs­lâm dininden ve O’nun hidayetinden yüz çevirmezlerdi.

“Allah’a yönelenlerden olun. O’ndan korkun. Namazı dosdoğru kılın. Müşriklerden olmayın.” Allah’a yönelerek, O’na yalvararak, O’nun dinine tâbi olun. Ona yönelip de dünyayı terkettiğiniz zaman emin olup da, Ona ibadeti terketmeyin. Bilakis O’ndan korkun ve ibadete devem edin, O’nu gözetin, O’na itaatte ihmalkâr davranmayın ve masiyet işlemeyin. Namazı dosdoğru kılın, yani namazı şartlarına tam manasıyla uyarak, rükünlerini tam yaparak, huşua ve Allah’ı tazime riayet ederek kılmaya devam edin.

İman ettikten sonra O’na şirk koşanlardan olmayın. İbadette Allah’tan başkasını gaye edinmeyin. Bilakis sadece Ona ihlasla ibadet eden, Ondan başkasını murad etmeyen tevhid ehlinden olun. Halisane ibadet ise Buhari ve Müslim’in Hz. Ömer’den rivayet ettikleri sahih hadis-i şerife göre “Allah’ı görür gibi ibadet et. Sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor.” haki­katine vakıf olarak ibadet etmekdir.

İbni Cerir, Yezid b. Ebî Meryem’den şöyle rivayet ediyor: Hz. Ömer (r.a.), Muaz b. Cebele uğradı. Hz. Ömer:

– Bu ümmetin temel taşları nelerdir? diye sordu. Muaz:

– Üç şeydir. Bu üçü de kurtarıcı esaslardır:

1- İhlas: Bu, Allah’ın insan­ları üzerinde yarattığı bozulmamış fıtrattır.

2Namaz: Dinin ta kendisidir.

3- İtaat: Günahlardan korunmaktır.” dedi.

Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):

– Doğru söyledin, dedi.

Müşriklerin vasıfları ise şöyle anlatılmıştır:

“Sakın dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlardan olmayın. Her grup kendilerinin sahip olduklarıyla övünür.” Yani dinlerini parçalara bölen, değişik nefsi arzularına göre Allah’a ibadette ihtilafa düşen ve fıtrat dinini değiştiren, bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr eden; Yahudi, Hristiyan, Mecusî, putperest ve diğer batıl din mensupları gibi çeşitli grup­lara ayrılan kimseler gibi olmayın. Onlardan her grup sahip oldukları şey­leri beğenir. Doğrunu, kendi yanında olduğunu zanneder. Halbuki onlar Allah’ın dilediği ve kullarına din olarak seçtiği Hakk’a aykırı olan batıl üzerinedirler.

Bu aynı zamanda İslâm ümmetinin ihtilafa düşmesi konusunu da içi­ne almaktadır. İslâm ümmeti itikatta ve amelde pek çok grup ve mezheple­re ayrılmıştı. Bunlardan biri -yani Allah’ın kitabına, Rasulü’nün sünnetine ve Asr-ı Saadet’teki sahabe, tabiîn ve müslüman imamların üzerinde bu­lundukları metotlara sımsıkı sarılan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi-hariç hepsi sapıklıktadır.

Nitekim Hakim’in Müstedrek’inde rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.)’e bu mezhepler arasında kurtuluşa erecek grubun (Fırka-i Naci­ye’nin) hangisi olduğu soruldu. O da: “Bugün benim ashabımın üzerinde ol­duğu yol üzerinde olan kimselerdir.” diye cevap verdi.