17

١٧

فَكَانَ عاَقِبَتَهُمَا اَنَّهُمَا فِى النَّارِ خَالِدَيْنِ فيهَا وَذلِكَ جَزؤُا الظَّالِمينَ

(17) fekane ‘akibetehuma ennehuma finnari halideyni fiha ve zalike cezauzzalimine
Sonra ikisininde akıbeti ateşte ebedi olarak kalmak olmuştur işte zalimlerin cezası (budur)

(17) The end of both will be that they will go into the Fire, dwelling therein forever. Such is the reward of the wrongdoers.

1. fe kâne : böylece oldu
2. âkibete-humâ : onların akıbetleri
3. enne-humâ : onların ikisinin olduğu, olması
4. fî en nâri : ateşin içinde
5. hâlideyni : (ikisi) devamlı kalacak olanlar
6. fî-hâ : orada, içinde
7. ve zâlike : ve işte bu
8. cezâû : ceza
9. ez zâlimîne : zalimler

فَكَانَ olmalarıdırعَاقِبَتَهُمَا akibetleriأَنَّهُمَا şüphesiz ikisinin deفِي النَّارِ ateşteخَالِدَيْنِ فِيهَا kalıcıوَذَلِكَ işte budurجَزَاءُ cezasıالظَّالِمِينَ zalimlerin


AÇIKLAMA

“Münafıkları görmedin mi? Ehl-i Kitap’tan inkâr eden kardeşlerine şöyle diyorlardı: “Siz çıkartılırsanız biz de mutlaka sizinle beraber çıkarız, sizin hakkınızda hiç kimseye boyun eğmeyiz…” Yani, ey Muhammed! Abdul­lah b. Ubey b. Selül, Abdullah b. Nebtel, Rifaa b. Zeyd, Vedia b. Malik, Süveyd, Dais ve benzeri şu münafıkları görmedin mi? Bunlar Beni Nadir Yahudilerine şöyle haber gönderiyorlar: “Dayanın, kalenizi tahkim edin, tes­lim olmayın, biz sizi teslim etmeyiz, size savaş açılırsa sizin safınızda sava­şırız, sürülürseniz biz de sizinle beraber çıkarız.” Allah Tealâ şu sözüyle onların yalancılığını ortaya koydu:

“Allah şahitlik eder ki muhakkak onlar yalancıdır.” Yani onlar Yahudi­lere “Sizinle beraber çıkarız, size yardım ederiz.” diyerek yaptıkları vaatle­rinde yalancıdırlar. Bunun yalan olması ya sözlerinde durma niyetinde ol­madıkları için veya söylediklerini yapmadıkları içindir.

Ayetin başındaki “görmedin mi?” ifadesi, kendilerinden bahsedilenle­rin halinin hayret edilecek bir hal olduğunu ifade eden bir üslûptur, zira onların işi son derece gariptir. Zaten münafıkların Yahudilere yalan söyle­diği de ortaya çıktı, zira muhasara esnasında onlara yardım etmediler. Allah Tealâ da bu Yahudilerin kalbine korku salınca, Rasulullah’tan (s.a.s) çıkmalarına müsade etmesini ve canlarına dokunulmamasını rica ettiler. Rasulullah (s.a.) da öyle yaptı. Onlar da evlerini yıkıp bir kısmı Hayber’e bir kısmı Şam’a gittiler.

Sonra Allah Tealâ onların sahtekârlıklarını ve yalancılıklarını daha tafsilatıyla tekid ederek şöyle buyurdu:

“Andolsun, onlar çıkarılsalar onlarla beraber çıkmazlar, savaş açılsa yardım etmezler. Andolsun, onlara yardım etseler muhakkak dönüp kaçar­lar, sonra da yardım olunmazlar.” Yani Allah’a yemin olsun ki Beni Nadir Yahudileri yurtlarından çıkarılsalar münafıklar onlarla beraber çıkmazlar, müslümanlar Yahudilerle savaşsalar onlara yardım etmezler. Onlara yar­dım edip aynı safta savaşacak olsalar, firar ederler. Sonra da artık Yahudi ve münafıklar asla yardım görmezler, Allah onları zelil eder ve yardım et­mez, münafıkların nifakının da onlara faydası olmaz. Bu ayetin bir benzeri de Enfal suresi 23. ayetidir: “Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onla­ra duyururdu. Onlara duyursaydı bile yine yüz çevirerek dönerlerdi.”

Gerçekte de münafiklar, sürülen Beni Nadir Yahudileriyle beraber çık­mamışlar, ne Beni Kurayza’ya ne de Hayber Yahudilerine yardım etmemiş­lerdi. Halbuki Allah Tealâ münafıklar ve Yahudiler karşısında müminlere yardım edeceğini müjdelemiş ve Allah’ın bu vaadi gerçekleşmiş, Allah’ın lütfü ile Arap yarımadası Yahudilerden temizlenmişti.

Münafıkların Yahudilere yardım etmeyişinin sebebini Yüce Allah şöy­le ifade etti:

“Şüphesiz onların kalplerinde sizin korkunuz Allah’ın korkusundan fazladır. Bu böyledir, çünkü onlar düşünmeyen bir kavimdir.” Yani siz ey müslümanlar, münafıklar veya Yahudiler sizden korktukları kadar Allah’tan korkmuyorlar, Allah’tan daha çok sizden korkuyorlar. Bu korkunun sebebi onların Allah’ın azamet ve kudretini lâyıkıyla tanımayışlarıdır. Şa­yet onlarda bu anlayış olsaydı, sizin değil de Allah’ın korkmaya daha lâyık olduğunu bilirlerdi.

Bu ayetin bir benzeri de Nisa suresinin 77. ayetidir: “Onlardan bir grup, Allah’tan korkar gibi, belki daha fazla insanlardan korkarlar.”

Sonra Allah Tealâ münafıklar ve Yahudilerin müslümanlarla savaş tarzını zikrederek şöyle buyurdu:

“Onlar sizinle topluca, ancak ya müstahkem şehirlerde veya duvarlar arkasından savaşabilirler.” Yani Yahudi ve münafıklar ödlek oldukların­dan, İslâm ordusuyla yüzyüze gelemezler, onlarla topluca savaşamazlar. Belki ya kale duvarları veya siperler arkasından -mecbur kaldıkları takdir­de  müdafa savaşı yaparlar.

“Aralarındaki düşmanlık şiddetlidir. Sen onları birlik içinde zanne­dersin, halbuki kalpleri dağınıktır. Bu böyledir, çünkü onlar düşünmeyen bir kavimdir.” Yani onların aralarındaki düşmanlık ve savaş şiddetlidir. Sen onları birlik içinde zannedersin, halbuki onlar dağınıktır. Birlik oluşla­rı sadece görünüştedir. Aralarındaki kin ve adavetten dolayı gerçekte onla­rın niyetleri, görüş ve düşünceleri farklıdır. Çünkü onlar hakkı ve Allah’ın emrini anlamayan, hayatta başarıya götüren birliğin sırrını kavrayamayan bir kavimdir. Zira anlamış olsalardı Hakk’ı kabul edip ona uyarlar, birlik içinde olurlar, ihtilâf etmezlerdi.

Bu, onların zayıf düşmesinin sebebinin tefrika ve ihtilâftan kaynak­landığının delilidir. Günümüzde onlarla savaş halinde olan müslümanlara yakışan, muhkem bir bina gibi birlik içinde tek saf olmak, doğudan veya batıdan yardım talep etmeksizin kendilerine güvenmektir.

Sonra Allah Tealâ onlarla benzerlik arzeden birtakım haller zikrede­rek şöyle buyurdu:

“Kendilerinden az önce işlerinin vebalini tadanlar gibidirler. Onlara elim bir azap vardır.” Yani hicretin ikinci yılında Bedirde Kureyş kâfirleri­nin başına gelenlerle, hicretten bir buçuk sene sonra Rasulullah’ın (s.a.) Medine’den Şam taraflarına sürdüğü Beni Kaynuka Yahudilerinin başına gelenlerin bir benzeri de şu Beni Nadir Yahudilerinin başına gelmiştir. Be­dir harbi Beni Nadir harbinden altı ay önce olmuş, bu dünyada inkârlarının kötü akıbetini tatmışlardır. Ahirette yine onlar için elim bir azap vardır.

Sonra Allah Tealâ münafıkların Yahudilerle irtibatını göstermek için bir başka misal zikrederek şöyle buyurmuştur:

“Şeytan gibidirler. Çünkü o, insana “İnkâr et.” der, inkâr edince de “Ben senden uzağım, ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.” der.” Yani şu münafıkların Yahudilere savaşta yardım vaadetmeleri, beraber çıkacak­ları sözünü vermeleri şeytanın işine benzer. Şeytan insana şerri güzel gös­terir, inkâra teşvik eder, insan şeytana uyarak inkâr edince de ondan uzak­laşır, kıyamet günü karşısına çıkar ve ondan uzaklaşarak “Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ın azabından korkarım” der.

Sonra Allah Tealâ onların göreceği azaba işaretle şöyle buyurdu:

“Bu sebeple her ikisinin akıbeti: Onlar cehennemde ebedi kalacaklar­dır. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” Yani inkârı emreden şeytanın akıbeti ile inkâr eden insanın akıbeti cehenneme gitmek ve orada devamlı kalmaktır. Ateşte ebedî kalma cezası bütün kâfirlerin cezasıdır. Yahudi ve münafıklar da bunlardandır