١٥
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه وَاَجْمَعُوا اَنْ يَجْعَلُوهُ فى غَيَابَتِ الْجُبِّ وَاَوْحَيْنَا اِلَيْهِ لَتُنَبِّءَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
(15) fe lemma zehebu bihi ve ecmeu ey yec’alu hü fi ğayabetil cübb ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş’urun
vaktaki onu götürdüler bırakmaya karar verdiler onu kuyunun dibine ve ona vahy ettik muhakkak sen haber vereceksin bu işleri onlara kendilerinin de farkına varmadıkları (bir sırada)
(15) So they did take him away, and they all agreed to throw him down to the bottom of the well: and we put into his heart (this message): of a surety thou shalt (one day) tell them the truth of this their affair while they know (thee) not
1. | fe lemmâ | : böylece, bundan sonra, olduğu zaman |
2. | zehebû bi-hî | : onu götürdüler (onunla gittiler) |
3. | ve ecmeû | : ve topluca, toplu olarak, hep beraber |
4. | en yec’alû-hu | : onu kılmak için (bırakmak için) |
5. | fî | : içinde, içine |
6. | gayâbet | : dip, derinlik |
7. | el cubbi | : kuyu |
8. | ve evhaynâ | : ve biz vahyettik |
9. | ileyhi | : ona |
10. | le tunebbienne-hum | : mutlaka onlara haber vereceksin |
11. | bi emri-him | : onların yaptıklarını, onların işini |
12. | hâzâ | : bu |
13. | ve hum | : ve onlar |
14. | lâ yeş’urûne | : farkında değiller |