24

٢٤

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنيًا بِمَا اَسْلَفْتُمْ فِى الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ

(24) kulu veşrebu heniyen bima esleftum fiyl’eyyamilhaliyeti
Yeyin için afiyet olsun yaptığınız amellerin karşılığı olarak geçmiş günlerde (kayda değer)

(24) Eat ye and drink ye, with full satisfaction in the days that are gone!

1. kulû : yeyin
2. ve işrebû : ve için
3. henîen : afiyetle
4. bimâ : şeyle, şeyler sebebiyle
5. esleftum : geçmişte yaptınız
6. fî el eyyâmi : günlerde
7. el hâliyeti : geçmiş

كُلُواyeyinوَاشْرَبُواiçinهَنِيئًا afiyetleبِمَا أَسْلَفْتُمْpeşin yaptıklarınıza karşılıkفِي الْأَيَّامِgünlerdeالْخَالِيَةِgeçmiş


AÇIKLAMA

Yüce Allah kıyamet gününde amel defteri sağından verilecek olanların mutluluklarını ve bu sebeple sevineceklerini belirterek şöyle buyurmaktadır:

“Kitabı sağından verilmiş olana gelince, der ki: İşte alın okuyun kitabı­mı!” Hafaza meleklerinin amellerini yazdığı kitabı sağ tarafından verilen kimse oldukça sevineceğinden ötürü karşılaşacağı herkese şöyle der: Bu ki­tabı alın da içindekileri okuyun. Çünkü o mahşer ehlindekilerin sıkıntılı ve korku içerisindeki halini yaşadıktan sonra kurtulanlardan olduğunu öğ­renmiş olacaktır.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Ben zaten hesabıma gerçekten kavuşacağımı biliyordum.” Hesabım ile karşılaşacağıma ve Yüce Allah’ın günahlarım sebebiyle beni sorgulayacağı­na dair ağırlıklı bir kanaatim vardı. Fakat Yüce Allah lütfuyla beni affetti ve günahlarım sebebiyle beni sorgulamadı.

Müfessirlerin çoğunluğuna göre anlam şöyledir: Ben dünyada iken ahirette hesaba çekileceğimi ve bugünün kaçınılmaz olarak gerçekleşeceği­ni biliyor ve buna kesinlikle inanıyordum. Nitekim Yüce Allah şöyle buyur­maktadır: “Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklarını kesinlikle bilirler.” (Bakara, 2/46)

Dahhak dedi ki: Kur’an-ı Kerim’de müminin zannetmesi olarak geçen her bir buyruk yakîn (kesin bilgi) ifade eder, kâfir hakkında kullanılmışsa şüphe anlamındadır. Mücahid dedi ki: Ahirete dair zan yakîn, dünyaya da­ir zan ise şek (şüphe ve tereddüt) ifade eder.

Zemahşeri dedi ki: Burada zannm ilim (yakîn) anlamında kullanılma­sının sebebi, zann-ı galibin de adetler ve ahkâm ile ilgili hususlarda ilmin yerini tutmasından dolayıdır. Meselâ, ben bu işin şöyle şöyle olduğunu yakîne benzer bir zan ile zannediyorum, denilir.

Ayetin birinci anlamını sahihte sabit olan ve İbn Ömer’den nakledilen şu hadis desteklemektedir. Buna göre ona “necvâ: gizlice konuşma (fısıldaşma)’ya dair soru sorulunca şöyle dedi: Rasulullah (s.a.)’ı şöyle buyurur­ken dinledim: “Kıyamet gününde Allah kulunu yaklaştırır ve ona bütün gü­nahlarını tek tek söyletir. Kul nihayet artık helak olacağı kanaatine sahip olunca, Yüce Allah da ona şöyle buyuracak: Dünyada iken ben bu günahla­rını gizledim, bugün de sana onları bağışlıyorum. Sonra da ona hasenatına dair kitabı sağ tarafından verilir. Kâfir ve münafığa gelince şahitler (hakla­rında) şöyle diyeceklerdir:” “İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlar­dır. Haberiniz olsun ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (Hud, 11/18)

Daha sonra Yüce Allah iyi ve takvalı müminin akıbetini açıklayarak şöyle buyurmaktadır:

“Artık o mutlu bir hayat içindedir. Yüksek bir cennette; devşirilecek meyveleri yakındır.” O yaşayışını olumsuz etkileyecek bütün etkenlerden uzak, hoşa giden ve hoşnut olunan bir hayatı; mekânı itibariyle yüksek, değeri üstün mevki ve konumlan yüce, meskenleri pek hoş, sevinci sürekli bir cennette yaşayacaktır. Bu cennet bahçelerinin meyvelerinin toplanması için uzağa gitmeye gerek yoktur. Ayakta olan da, oturan da, yatan da onla­rı eliyle alabilir.

Taberani’nin rivayetine göre Selman-ı Farisi dedi ki: Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: “Hiçbir kimse şu izin belgesi olmadan cennete girmeyecektir: Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla! Bu Allah’tan filan oğlu filan için yazıl­mış bir belgedir. Onu üstün ve devşirilecek meyveleri yakın olan bir cennete alınız.” Aynı hadisi Ziya el-Makdısi şu lafızla rivayet etmiştir: “Mümin kimseye sırat üzerinden geçiş izin belgesi verilecektir: Rahman ve rahim Allah’ın adıyla. Bu aziz ve hakim olan Allah’tan filana verilen bir belgedir. Onu devşirilecek meyveleri yakın yüksek bir cennete alınız.”

“Geçmiş günlerde peşinen işledikleriniz sebebiyle afiyetle yiyin, için.” Onlara şöyle denilecektir: Ey takva sahibi iyi kimseler, cennetin hoş yiye­ceklerinden, meyvelerinden afiyetle yiyiniz, oradaki içeceklerden afiyetle içiniz. Bundan dolayı sizin için herhangi bir sıkıntı yoktur. Bu da dünya hayatında yaptıklarınıza bir karşılık ve işlediğiniz salih ameller sebebiyle bir mükâfattır.

Bu mükâfat Yüce Allah’ın onlara bir lütfü, nimeti ve ihsanıdır. Çünkü sahih bir hadiste sabit olduğuna göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Amel ediniz, aşırıya gitmeyiniz. Kendinizi usandıracak kadar yorulmayı­nız. Şunu bilin ki; hiçbir kimseyi kendi ameli cennete sokamaz.” Sen de mi ey Allah’ın Rasulü, diye sordular. Şöyle buyurdu: “Ben de; Allah’ın beni kendi katından bir rahmete ve bir lütfa daldırması hali müstesna.”