٤٨
اَللّهُ الَّذى يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِى السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه فَاِذَا اَصَابَ بِه مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِه اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
(48) allahüllezi yürsilür riyaha fe tüsiru sehaben fe yebsütuhu fis semai keyfe yeşaü ve yec’alühu kisefen feteral vedka yahrucü min hilalih fe iza esabe bihi mey yeşaü min ibadihi izahüm yestebşirun
Allah o’dur ki rüzgarı gönderir de bulutu sürükler nihayet onu yayar gökyüzünde dilediği gibi ve onu parça parça yapar derken yağmuru görürsün (bulutların) arkasından çıkar nihayet onu isabet ettirdiğin zaman kullarından istediğine o zaman onlar sevinirler
(48) It is Allah Who sends the Winds, and they raise the Clouds: then does He spread them in the sky as He wills, and break them into fragments, until thou seest rain drops issue from the midst thereof: then when He has made them reach such of His servants as He wills, behold, they do rejoice!
1. | allâhu | : Allah |
2. | ellezî | : o kimseler, onlar, o |
3. | yursilu | : gönderir |
4. | er riyâha | : rüzgârlar |
5. | fe | : böylece, sonra |
6. | tusîru | : sürükler, hareket ettirir |
7. | sehâben | : bulutlar |
8. | fe | : böylece, sonra |
9. | yebsutu-hu | : onu yayar, dağıtır |
10. | fî es semâi | : semada, gökte |
11. | keyfe | : nasıl |
12. | yeşâu | : diler |
13. | ve yec’alu-hu | : ve onu kılar, yapar |
14. | kisefen | : kısım kısım, kısımlar |
15. | fe | : böylece, sonra |
16. | terâ | : görürsün |
17. | el vedka | : yağmur |
18. | yahrucu | : çıkar |
19. | min hılâli-hî | : onun arasından |
20. | fe | : böylece, sonra |
21. | izâ esâbe | : isabet ettirdiği zaman |
22. | bi-hi | : ona |
23. | men yeşâu | : dilediği kimse |
24. | min ibâdi-hî | : onun kullarından |
25. | izâ | : olduğu zaman |
26. | hum | : onlar |
27. | yestebşirûne | : sevinirler |