43

٤٣

مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ قيلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَليمٍ

(43) ma yükalü leke illa ma kad kiyle lir rusüli min kablik inne rabbeke lezu mağfirativ ve zu ikabin elim
Sana, başka bir şey söylenmiyor senden önceki resullere söylenenden gerçekten senin Rabbin mağfiret sahibi hem de acıklı azap sahibidir

(43) Nothing is said to thee that was not said to the messengers before thee: that thy Lord has at His command (all) Forgiveness as well as a most grievous Penalty.

1. mâ yukâlu : söylenen şey
2. leke : sana
3. illâ : den baska
4. : şey
5. kad kîle : söylenmiş
6. li er rusuli : resûllere
7. min kabli-ke : senden önce
8. inne : muhakkak ki
9. rabbe-ke : senin Rabbin
10. le : elbette, mutlaka
11. : sahip
12. magfiretin : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
13. ve zû : ve sahip
14. ikâbin : ikab, şiddetli ceza, azap
15. elîmin : acı, elem


AÇIKLAMA

“Ayetlerimiz konusunda doğruluktan sapanlar bize gizli kalmazlar.” Yani haktan sapanlar, sözü konmaması gereken yere koyanlar, Allah Tealâ’nın kelâmını ve kudretini, hikmetini gösteren ayetleri tahrif edenler, bize gizli değildir. Aksine biz onları biliriz. Yaptıklarının karşılığı ve cezası olsun diye biz onları cezalandırırız.

Bu ayetle sakınılması ve korkulması gereken şiddetli bir tehdit ve dehşetli bir uyarı vardır.

Cezanın çeşidi şudur:

“Şimdi ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi?”

Yani Rasulullah (s.a.)’ı yalanlayarak ayetlerinden saparak zorla ve ceza olarak cehenneme atılan kimse ile kıyamet günü azaptan emin olan kimse eşit olabilir mi? Ayetler konusunda sapanların, ateşe atılacağı, inananların ise kıyamet günü güvenle gelecekleridir. Ey akıl sahipleri han­gi durum daha iyi? Kararı siz verin.

Sonra Allah Tealâ şu buyruğuyla inkarcıları tehdit etmektedir.:

“Dilediğinizi yapın, O, yaptıklarınızı görmektedir.” Yani, hayır veya şer istediğinizi yapın. Allah Tealâ, yaptıklarınızı görür ve bilir. Yaptığınıza göre de sizi cezalandırır. Hayır hayırla, şer işlerseniz şerle. Bu vaaddir ve tehdittir.

Zeccac; “Yapın” emrinin tehdit manasında bir lâfız olduğunu, söy­lemiştir.

Sonra Allah Tealâ; sapanların özelliklerini ve cezalarını açıklamakta ve onları tehdit ederek şöyle buyurmaktadır:

“Onlar kendilerine gelen Kur’anı inkâr ettiler.” Yani; Kur’an geldiğin­de Kur’an’ı inkâr edip, yalanlayanlar inkârlarından dolayı azap olunacak helak olacak ve cezalarını göreceklerdir.

Sonra akıl sahiplerini uyarmak için Kur’an’ın üç özelliğine işaret edi­lerek şöyle buyurmuştur:

“Halbuki o öyle eşsiz bir kitaptır ki ne önünden, ne de arkasından onu boşa çıkaracak bir söz gelmez. Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülenden in­dirilmiştir.” Yani doğrulamaktan kaçındıkları Kur’an, itirazdan, ta’ndan ve kusurdan uzak eşsiz bir kitaptır. Hiçbir eksiği yoktur. Hiç kimse bir ben­zerini getiremez, hiç kimse onun hiçbir yönünü iptal edemez. Kendisinden önceki hiçbir kitap onu yalanlayamaz, kendisinden sonraki hiçbir kitap da ona erişemez. Noksanlıktan ve ziyadeden korunmuştur. Cenab-ı Allah’ın da buyurduğu gibi;

“O zikri biz indirdik, biz. Ve onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr, 15/9)

Sözüyle ve fiileriyle hikmetli olan Allah’ın katından indirilmiş bir kitaptır. Emrettikleri ve yasakladıkları konusunda öğülmüştür.

Nimetlerinin ve üstünlüklerinin çokluğundan dolayı tüm mahlukâtm teşekkürüne lâyıktır. Tüm bunların gerçek sebebi şudur: Bu kitap Allah katından indirilmiştir, büyük bir nimet, büyük bir rahmettir. İnsanlara hidayet yolunu açıklamıştır. Dalâlet ve sapıklık yolunun mahzurlarını da bildirmiştir.

Sonra Allah Tealâ, inkarcıların, risaletini inkâr ve kitabını ta’n konusundaki ezalarından dolayı Rasulullah (s.a.)’ı teselli etmekte, davasında sebat ederek sabretmesini emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir.” Kuşkusuz Rabbin müşriklerin sana söyledikleri deli, yalancı, sihirbaz gibi lâfları, senden önceki peygamberlere de söylemişlerdi. Senin yalanlandığın gibi onlar da yalanlanmışlardı. Ve aynı şekilde kavimlerinin eziyetlerine sabretmişlerdi. Sen de kavminin sana yapmış olduğu eziyet­lere sabret. Çünkü Rabbin, kendisine tevbe edeni bağışlayandır. İnkâr­larında ısrar edeni, inadında ve ta’nında devam edeni ve tevbe etmeden kâfir olarak öleni de elem verici bir azapla cezalandırır.

Bu ayetin aşağıdaki gibi pek çok benzeri vardır:

“İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka büyücü veya cinlenmiş, dediler.” (Zariat, 51/52)

İbni Ebi Hatim Said b. Müseyyeb’in şöyle dediğini tahric etmiştir: “Şüphesiz Rabbin bağışlama sahibidir…’ ayeti indiğinde Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

“Şayet Allah’ın affı ve cezalandırmaktan vazgeçmesi olmasaydı, kimse sıkıntısız ve meşakkatsiz bir hayat yaşayamazdı. Eğer Allah’ın tehdit ve azabı olmasaydı herkes ameline güvenir, ibadette tembellik gösterirdi.”