66

    RevelationCuzPageSurah
    103 17339Hajj(22)

٦٦

وَهُوَ الَّذى اَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُميتُكُمْ ثُمَّ يُحْييكُمْ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ

(66) ve hüvellezi ahyaküm sümme yümitüküm sümme yuhyiküm innel insane le kefur
size hayat veren o’dur sonra sizi öldürecek de sonra sizi (yine) diriltecek de şüphesiz insan çok nankördür

(66) It is He Who gave you life, will cause you to die, and will again give you life: truly man is a most ungrateful creature!

1. ve huve ellezî : ve o ki
2. ahyâ-kum : size hayat verdi
3. summe : sonra
4. yumîtu-kum : sizi öldürecek
5. summe : sonra
6. yuhyî-kum : sizi diriltecek
7. inne : muhakkak
8. el insâne : insan
9. le : gerçekten
10. kefûrun : çok nankördür


SEBEB-İ NÜZUL

İbn Abbâs bu âyet-i kerimenin el-Esved ibn Abdu’l-Esed, Ebu Cehl ibn Hişâm, el-As ibn Hişâm ve bir grup müşrik hakkında nazil olduğunu söylemiştir.


AÇIKLAMA

Allah Tealâ bu ayetlerde sonsuz kudretine ve geniş ilmine çeşitli deliller getirdi. Her şeye kadir olan, her şeyi bilen yardım etmeye de kadirdir. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

1- “Bu, gerçektir. Zira Allah geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar…” “Önceki ayette zikredilen ilâhî yardım Allah’ın her şeye kadir olması sebe­biyledir. Zira O geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. Yani birini artırır­ken, diğerini eksiltir. Birine birkaç saat ilâve ederken diğerinden bu kadar ek­siltir. Bazen kışın olduğu gibi gece uzar, gündüz kısalır, bazen da yazın olduğu gibi gündüz uzar gece kısalır. Buna kadir olan mazluma yardım etmeye, itaat edene sevap vermeye, asi olana ceza vermeye elbette kadirdir.

“Allah her şeyi çok iyi işitir, çok iyi görür.” Bu Allah’ın her duayı veya her sözü çok iyi işitmesi, her ameli veya her hali çok iyi görmesi, yerde ve gökte hiçbir şeyin O’na gizli kalmaması sebebiyledir.

Bunun manası şudur: Yüce Allah mahlûkatmda dilediği gibi tasarruf eden bir yaratıcı, hükmünü değiştirecek bir güç bulunmayan yegâne hüküm verici­dir.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “De ki: Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye ka­dirsin. Sen geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Sen ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.” (Al-i İmran, 3/26-27).

Bu yüce kudretin sebebi de şu ayette belirtilmiştir: “Bu gerçektir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. Müşriklerin O’ndan başka yalvardıkları şeyler ise batılın ta kendisidir.” Yani yukarıda geçen kâmil kudretin ve tam ilmin Allah’a ait olduğu şeklindeki vasıflar Allah’ın hakkın ta kendisi olması, varlığı kendi­siyle kaim değişmez, eşi, benzeri ve ortağı bulunmaz bir varlık olması sebebiy­ledir.

Yani O, varlığın yegâne kaynağıdır. O, ibadet ancak kendisine lâyık olan gerçek ilâhtır. Çünkü O, ulu hakimiyet sahibidir. Her şey O’na muhtaçtır, O’nun huzurunda boyun eğmeye mahkûmdur. Müşriklerin O’ndan başka yal­vardıkları, taptıkları ilâhlar, putlar, heykeller ve Allah’tan başka kendisine ta­pılan her şey batılın ta kendisidir. Hiçbir şey yapmaya muktedir değildirler. Ne zarar ne de fayda verebilirler. Bunlar âciz ve zayıftırlar, kadir olan Rablerine bağlılık için yaratılmışlardır.

“Allah çok yüce ve çok büyüktür.” Yani Allah Tealâ kudreti ve azametiyle her şeyden yücedir. Kendisinin ortağı olmasından uzak, çok büyüktür. O ken­disinden daha azametli bir varlık olmayan muazzam bir varlıktır. Şanı kendi­sinden daha üstün olan bulunmayan yücedir. Kendisinden daha büyük olma­yan bir büyüktür. O’ndan daha aziz ve hakimiyeti O’ndan daha büyük hiçbir varlık yoktur. Nitekim şöyle buyuruyor. “O çok yücedir, çok uludur.” (Bakara, 2/255); “O çok büyüktür, yüceler yücesidir.” (Ra’d, 13/9).

Anlatılmak istenen husus şudur: Putperest kimselerin ve benzerlerinin her şeyi elinde tutan ve her şeye kadir olan varlığa (Allah’a) ibadet etmeyi terk edip de ne kendisi için, ne de başkaları için fayda ve zarar verebilen varlıklara tapmaları nasıl doğru olabilir?

2- “Allah ‘ın gökten su yağdırdığını ve bununla yeryüzünün yemyeşil oldu­ğunu görmüyor musun?” Yani ey bu hitabın muhatabı olan kişi! Allah’ın rüz­gârları gönderdiğini, bunların bulutları harekete geçirdiğini ve üzerinde bitki bulunmayan kuru ve çorak toprağa yağmur yağdırdığını ve bu toprağın kuru ve verimsiz halinden sonra gayet güzel renkli ve gayet hoş şekillerdeki bitki ve çiçeklerle yemyeşil, güzel bir manzaraya büründüğünü bilmiyor musun?

Halil diyor ki: Ayetin manası: “Dikkat et! Allah gökten su indirip yeryüzü şöyle şöyle oldu.” demektir.

“Şüphesiz ki Allah lütfu bol olandır, her şeyden haberdardır.” Yani Allah çok merhametlidir, kullarına lütufla muamele edendir. Onların geçimlerini dü­zene koyar, ilmi ve lütfü her şeye ulaşır. Yeryüzünün her tarafında olan ne ka­dar küçük olursa olsun en küçük tanelere varıncaya kadar her şeyi bilir. Mahlûkatmın istifade edeceği şeylerden, menfaaatlerinden ve durumlarından ha­berdardır. Hiçbir şey O’na gizli kalmaz. O iradesiyle onların menfaatlerini ger­çekleştirir.

Nitekim Cenab-ı Hak Hz. Lokman’ın (a.s.) şu sözünü nakletmektedir: “Yavrum! Yaptığın şey bir hardal tanesi ağırlığı kadar olsa, bir kayanın içinde gizlenmiş olsa da Allah mutlaka onu meydana çıkarır. Şüphesiz Allah lütfu bol olandır, her şeyden haberdardır.” (Lokman, 31/16).

“Gerek yerde gerekse gökte zerre kadar bir şey dahi Rabbinden gizli değil­dir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın. ” (Yunus, 10/61).

3- “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şüphesiz ki Allah hiçbir şe­ye muhtaç değildir, son derece övgüye lâyıktır.” Yerde ve göklerde bulunan her şey yaratık, mülk ve kul olarak Allah’ındır.

Yani bütün her şey O’nun yarattığı, O’nun mülkü ve O’na kuldur. O’nun emrine boyun eğmiş, teslim olmuştur. Bunlarda O dilediği gibi tasarruf eder. O kendisi dışındaki her şeyden müstağnidir. Her şey O’na muhtaçtır. O’nun huzurunda kuldur. Bu, herşeyi kaplayan ilâhî kudretin başka bir delilidir.

4- “Allah’ın yeryüzünde olan her şeyi… sizin hizmetinize verdiğini görmü­yor musun?” Ey insanoğlu! Allah’ın hayvan, cansız varlıklar, maden, ekin ve meyveler gibi insanların çeşitli işlerinde yararlanmaları için yerin içinde ve dı­şında bulunan her şeyi sizin emrinize verdiğini bilmiyor musun?

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “O, göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir.”

“… ve O’nun emriyle denizlerde seyreden gemiler.” Yani Allah bir ülkeden diğer bir ülkeye, bir bölgeden diğer bir bölgeye yürütmesi ve hizmete amade olmasıyla yolcu ve eşyayı taşımak için denizlerde seyir halinde olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. Böylece ihtiyaç maddeleri ile faydalı malzemelerin alışverişi yapılır, insanlar birbirleriyle yardımlaşarak geçimlerini temin ederler. Bununla ihtiyaç duydukları ve istedikleri şeyleri gerçekleştirirler.

“Kendisinin izni olmadan yere düşmesin diye göğü tuttuğunu görmüyor musun? Yani Allah gökyüzünü içinde bulunan gezegen ve yıldızlarla birlikte yer çekimi kuvvetiyle herbirine ait değişmez bir yörünge tahsis etmek suretiyle iradesi ve dilemesiyle korumaktadır. Dileseydi gökyüzüne izin verir, o da yere düşer ve yerde bulunanların tamamı helak olurdu.

Fakat O lütfunun, rahmetinin ve kudretinin gereği olarak kendisinin izni ve emri olmaksızın yere düşmesin diye göğü tutmaktadır. Bu kıyamet günü  yıldızlar düşecek ve semalar çatlayacaktır.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Gökyarıldığı zaman… Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman…” (İnfitar, 82/1-2).

Eğer bu hassas sistem olmasaydı yıldızlar birbirleriyle çarpışır, yeryüzü sisteminde bulunanlarla birlikte helak olurdu.

“Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. ” Yâni Allah  zulmetmelerine rağmen insanlara karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir. Onlara yerin ve göğün güzelliklerini vermiş ve onları kendisinin varlığı ve kâinattaki açık ayetlerin delaletiyle anlamalarına irşad etmiştir.

5- “Size hayat veren, sonra öldüren, sonra da sizi tekrar diriltecek olan  O’dur.” Sizi yoktan var eden, zikre değmeyecek bir şey halinden sizi yara­ttı, ecelleriniz ve ömürleriniz bitince de bir örtü ve nimet sayılan ölümle sizi indiren, sonra da kıyamet günü sizi tekrar diriltecek olan O’dur.

Burada ifade için münasip sigaların tercih edildiği dikkati çekmektedir. Zira önce mazi sigası ile ifade etti. Çünkü olay tamamlanmış ve meydana gel­miştir. Sonra beklenen merhale olan ölüme, sonra da ahiret alemindeki yeni hayata işaret etti.

“Doğrusu insan çok nankördür.” Yani insan Allah’ın nimetlerini çok inkâr eder. Bu nimetlerin değerini takdir etmez. Allah’tan başka sahte ilâhları terk edip Allah’a ibadete ve Onu bir olarak tanımaya yönelmez. Bu ayet tıpkı şu ayet gibidir: “Şüphesiz insan Rabbinin nimetlerine karşı pek nankördür.” (Adiyat, 100/6).

Bu ayetin benzeri ayetler de vardır: “Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? Halbuki siz ölüler idiniz, sizi O diriltti. Sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Niha­yet O’na döndüreleceksiniz.” (Bakara, 2/28).

“De ki: Allah size can verir, sonra öldürür, daha sonra geleceğinde şüphe ol­mayan kıyamet gününde sizi bir araya toplar.” (Câsiye, 45/26).