35

٣٥

ثُمَّ اَوْلى لَكَ فَاَوْلى

(35) sümme evlaleke fe evla
Sonra sana yapılan hem de tam yerinde

(35) Again, woe to thee (o man!), yea, woe!

1. summe : sonra
2. evlâ : daha uygun, münasip, müstahak, haketme
3. leke : sana
4. fe : artık, bundan sonra
5. evlâ : uygun, münasip, müstahak, haketme

ثُمَّ yine أَوْلَى layık لَكَ sana فَأَوْلَى dahası layık


SEBEB-İ NÜZUL

Neseî’nin Yakub ibn İbrahim kanalıyla Saîd ibn Cübeyr’den rivayetle tahricine göre o, İbn Abbâs’a bu âyet-i kerimeleri sormuş da İbn Abbâs: “Bun­ları Rasûlullah kendiliğinden (bir vahye dayanmaksızın, ya da kendisine bunları söylemesi vahyolunmuş olmaksızın) söylemiş, daha sonra da Allah Tealâ in­dirmiştir.” demiş.

a) İbn Ebî Hâtim’in Katâde’den naklettiği haber bunu açıklığa kavuşturu­yor. Şöyle ki: Hz. Peygamber (sa) bir gün Ebu Cehil’in yakasından tutmuş ve: “Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun.” buyurmuş. Allah’ın düşmanı Ebu Cehil: “Ne o, beni tehdit mi ediyorsun? Allah’a yemin ederim ki ne sen, ne de Rabbin bana bir şey yapamazsınız. Mekke dağlarının arasında yürüyenlerin elbette en güçlüsü benim ben.” demiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerimelr nazil olmuş.

b) İbn Cerîr’in Avfî kanalıyla İbn Abbâs’tan naklettiği bir hadiste o şöyle anlatıyor: “Onun üzerinde ondokuz vardır.” âyet-i kerimesi nazil olduğunda Ebu Cehil, Kureyş’e: “Analarınız size ağlasın, İbn Ebu Kebşe (Hz. Muhammed’i kas­tediyor) size, cehennem bekçilerinin ondokuz olduğunu haber veriyor. Siz ki bu kadar çok ve güçlüsünüz; sizden on kişi cehennem bekçilerinden birini tutamıyacak (hakkından gelemiyecek) mi?” demiş. İşte bunun üzerine Allah Tealâ peygamberine, Ebu Cehil’e varmasını ve ona “Yazıklar olsun sana yazık­lar olsun. Yine yazıklar olsun sana yazıklar olsun.” demesini vahyetmiş