48

٤٨

وَمَا نُريهِمْ مِنْ ايَةٍ اِلَّا هِىَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَا وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

(48) ve ma nürihim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun
Onlara gösterdiğimiz mucize mutlaka o diğerlerinden daha büyüktür onları azap ile tuttuk olur ki (inkardan) dönerler

(48) We showed them Sign after Sign, each greater than, its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us).

1. ve mâ nurî-him : ve onlara göstermedik
2. min âyetin : âyetlerden
3. illâ : ancak, den başka, olmadıkça
4. hiye : o
5. ekberu : daha büyük
6. min uhti-hâ : onun kardeşinden, benzerinden, diğerinden
7. ve ehaznâ-hum : ve biz onları aldık, yakaladık
8. bi el azâbi : azap ile
9. lealle-hum : umulur ki, böylece belki onlar
10. yerciûne : rücu ederler, dönerler

وَمَا نُرِيهِمْ biz onlara göstermedikمِنْ آيَةٍ hiç bir ayetإِلَّا olmayanهِيَ أَكْبَرُ daha büyükمِنْ أُخْتِهَا biri ötekindenوَأَخَذْنَاهُمْ onları yakalayıverdikبِالْعَذَابِ azaplaلَعَلَّهُمْ belkiيَرْجِعُونَ dönerler diye