6

٦

تِلْكَ ايَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِاَىِّ حَديثٍ بَعْدَ اللّهِ وَايَاتِه يُؤْمِنُونَ

(6) tilke ayatüllahi netluha aleyke bil hakk fe bi eyyi hadisim ba’dellahi ve ayatihi yü’minun
İşte bunlar Allah’ın ayetleridir sana onları hak olarak okuyoruz artık Allah’tan ve o’nun ayetlerinden sonra hangi söze inanırlar

(6) Such are the Signs of Allah, which We rehearse to thee in truth: then in what exposition will they believe after (rejecting) Allah and His Signs?

1. tilke : işte bu
2. âyâtu allâhi : Allah’ın âyetleri
3. netlû-hâ : onu okuyoruz
4. aleyke : sana
5. bi el hakkı : hak ile, hakkı
6. fe : artık, öyleyse, o halde
7. bi eyyi : hangisi
8. hadîsin : söz
9. ba’de allâhi : Allah’tan sonra
10. ve âyâti-hi : ve onun âyetleri
11. yû’minûne : inanırlar, inanacaklar

تِلْكَ işte bunlarآيَاتُ ayetleridirاللَّهِ Allah’ınنَتْلُوهَا bunları okuyoruzعَلَيْكَ sanaبِالْحَقِّ hak olmak üzereفَبِأَيِّ öyleyse hangiحَدِيثٍ sözeبَعْدَ sonraاللَّهِ Allah’tanوَآيَاتِهِ ve O’nun ayetlerindenيُؤْمِنُونَ onlar iman edecekler


AÇIKLAMA

“Hâ, mim.” bu iki harfin izahı daha önce geçti.

“Bu Kitap aziz ve hakim olan Allah tarafından indirilmiştir.” Şüphesiz ki bu Kur’an, güçlü ve galip olan Allah tarafından indirilmiştir. O, asla mağlup olmaz, tedbiri, her şeyi yerli yerine koyması ve kullarının faydasını sağlamasıyla hikmet sahibidir. Bu iki sıfatı Allah’a ispat etmek, O’nun bü­tün mümkinata kadir olduğunu, bütün bilinebilecek her hususu bildiğini ve hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını gösterir. Dolayısıyla O’ndan boş ve batıl bir şey meydana gelmez.

Sonra yüce Allah, izzet ve hikmetinin gereğini zikrederek şöyle buyur­du:

“Şüphesiz göklerde ve yerde müminler için birçok ayetler vardır.” Yani hiç şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, Allah’ın varlığına, birliğine ve yüce kudretine kesin deliller vardır. Bu, kevnî (kâinata ait) bir delildir. Sonra da Allah enfüsî (insanın kendisinde bulunan) delili zikretti ve şöyle dedi: “Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, ke­sin olarak inanan bir toplum için ayetler vardır.” Yani şüphesiz ki, örneği geçmiş bir varlık olmaksızın sizin yaratılmanızda; zatı ve beşerî sıfatları tam bir insan haline gelinceye kadar, çeşitli yaratılış merhalelerinden geç­menizde, yeryüzünün çeşitli bölgelerinde; sıcaklık, soğukluk ve normal olan farklı iklimlerde; yağışlı ve kuru arazilerde birtakım canlıları dağıtıp yaymasında; kara, deniz ve havada yaşayan evcil ve vahşi çeşitli hayvanla­rın yaratılışında, hiç şüphesiz yüce yaratıcının kudret ve hikmetini göste­ren gayet açık pek çok ayet ve ibret verici deliller vardır. İman edip, hakkı kabul eden kesin iman sahipleri bunlardan ibret alırlar ve imanları kat kat artar, Allah’ın emirlerine boyun eğerler ve iman kalplerinde sabit dağ­lar gibi kökleşir, hiçbir şüphenin bulunamayacağı kesin imanı elde etmiş olurlar.

“Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah ‘in gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgâr­ları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan bir toplum için ayetler vardır.” Yani şüphesiz gecenin ve gündüzün farklı oluşu ve birbirlerini ta­kip edişinde; uzunluk, kısalık, sıcaklık, soğukluk, aydınlık ve karanlık açı­sından farklı oluşunda; Allah’ın bulutlar vasıtası ile yeryüzüne indirmiş ol­duğu yağmurla, kullarının emrine çeşidi sayılamayacak kadar vermiş oldu­ğu bitki ve rızıkta; rüzgârların değişik yönlerden ve değişik hallerde esti­rilmesinde; bazen güneyden, bazen kuzeyden; bazen sıcak, bazen soğuk; bazı zamanlar faydalı, bazı zamanlar zararlı, bütün bunlarda, Allah’ın var­lığına, birliğine ve kudretine açık hüccetler ve büyük deliller vardır. Bunlar hakkında düşünen ve bunların ardındaki gerçeklerini anlayan üstün akıl sahipleri genelde bunlardan istifade ederler. Cahiller ve inatçı kimseler ise, bundan yararlanmazlar.

İşte böylece bu ayetleri düşünenler, imanın aslını kalplerine yerleşti­rerek kesin imana, oradan da aklın ve düşüncenin kemale ermesine yükse­lirler. Bu, yüce bir hale yükseliş olup kâmil müminlerin sıfatıdır.

Bu ayetler, Allah Tealâ’nın şu ayetine benzemektedir: “Şüphesiz gökle­rin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün bir biri peşinden gelmesin­de, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemi­lerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller (ayetler) vardır.” (Bakara, 2/164).

Sonra yüce Allah, bu ayetlerden alınacak ibreti şu sözüyle veciz bir şe­kilde ifade etti:

“İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah’ın ayetleridir. Artık Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?” Yani zikre­dilen bu ayetler Allah’ın hüccetleri, delilleri ve apaçık ayetleridir. Ey Pey­gamber! O ayetleri sana, açık gerçeği içinde bulundurduğu halde, okuyo­ruz. Bütün beşerin istifade etmesi için sana indirdiğimiz Kur’an’da biz ger­çeği ispat ediyoruz ve bizim söylediğimiz doğrudur. O halde insanlar Allah’ın sözü ve kelâmı olan ayetlere inanmazlar ve boyun eğmezlerse, bun­dan sonra hangi söze inanıp, tasdik edecekler? “İşte bunlar Allah’ın ayetle­ridir…” cümlesinde “tilke (bunlar)” kullanılması ayetlerin mertebesinin yü­celiğine işarettir.