٥٧
وَقَالُوا اِنْ نَتَّبِعِ الْهُدى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَا اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا امِنًا يُجْبى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَىْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَايَعْلَمُونَ
(57) ve kalu in nettebiıl hüda meake nütehattaf min erdina e ve lem nümekkil lehüm haramen aminey yücba ileyhi semeratü külli şey’ir rizkam mil ledünna ve lakinne ekserahüm la ya’lemun
Dediler o doğru yolu tutar, seninle beraber (olursak) yerimizden kovuluruz ya, biz yerleştirmedik mi? onları emin bir mevkiye ona mahsullerin meyvelerinden toplanıp veriliyor tarafımızdan rızık olarak her çeşit lakin onların çoğu bilmezler
(57) They say: If we were to follow the guidance with thee, we should be snatched away from our land. Have We not established for them a secure Sanctuary, to which are brought as tribute fruits of all kinds, a provision from Ourselves? but most of them understand not.
1. | ve kâlû | : ve dediler |
2. | in | : eğer |
3. | nettebiı | : tâbî olursak, uyarsak |
4. | el hudâ | : hidayet |
5. | mea-ke | : seninle beraber |
6. | nutehattaf | : atılırız |
7. | min ardı-nâ | : ülkemizden, memleketimizden |
8. | e | : mı, mi |
9. | ve lem numekkin | : ve yerleşik kılmadık, sabit kılmadık |
10. | lehum | : onları |
11. | haremen | : harem olan, hürmet edilen |
12. | âminen | : emin olan |
13. | yucbâ | : toplanır |
14. | ileyhi | : onlara |
15. | semerâtu | : ürünler |
16. | kulli şey’in | : herşey |
17. | rızkan | : rızık olarak |
18. | min ledun-nâ | : katımızdan |
19. | ve lâkinne | : ve ancak |
20. | eksere-hum | : onların çoğu |
21. | lâ ya’lemûne | : bilmiyorlar, bilmezler |
SEBEB-İ NÜZUL
el-Hâris ibn Osman ibn Abdi Menâf hakkında nazil olmuştur. “Ey Muhammed, biz biliyoruz ki senin söylemekte olduğun şey haktır, gerçektir. Ama bütün Araplar bizim aleyhimize birleştikleri, bütün Araplar putperest oldukları için bizi yerimizden yurdumuzdan çıkarır atarlar ve bizim de topuna birden gücümüz yetmez, hepsine birden karşı duramayız.” demiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir. İbnu’l-Cevzî bu olayı Mukatil’den rivayetle zikreder.
Neseî’nin İbn Abbâs’tan rivayetle tahric ettiği bir haberde ise bu sözü söyleyen el-Hâris ibn Amir ibn Nevfel olarak verilmekle birlikte ikisi de aynı kişidir.
İbn Abbâs’tan gelen başka bir rivayette bu sözü söyleyenler “Kureyş’ten bir kısım insanlar” olarak verilmiştir ki âyet-i kerimede “Dediler ki…” kavline daha uygundur