4

    RevelationCuzPageSurah
    52 11220Hud(11)

٤

اِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ وَهُوَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ

(4) ilellahi merciuküm ve hüve ala külli şey’in kadir

sizin dönüşünüz Allah’adır o her şeye kadirdir

(4) To Allah is your return, and he hath power over all things.

1. ilâllâhi (ilâ allâhi) : Allah’adır
2. merciu-kum : sizin dönüşünüz (dönüş yeriniz)
3. ve huve : ve o
4. alâ kulli şey’in : herşeye
5. kadîrun : kaadir, gücü yeten


AÇIKLAMA

Bu ayetlerin konusu dinin esaslarının belirtilmesidir. Bu esaslar, Kur’an’ın muhkem oluşu ve her şeyi geniş bir şekilde açıklaması, Allah’a kulluğa, tevhide ve Ona yönelmeye davet edilmesi, öldükten sonra dirilme ve ahiret aleminde amellerin karşılığının verileceğine iman edilmesidir.

Bu ayetlerin geniş manası şu şekildedir: Bu hem lafız, hem mana yönün­den muntazam, hiçbir noksanlığı bulunmayan, hem şekil hem de mana yönün­den kâmil olan, şanlı ve değerli bir kitaptır. Çünkü bu kitap sözleri ve hüküm­lerinde hikmet sahibi olan, kulların ihtiyaçlarından ve her şeyin neticesinden haberdar olan Allah tarafından gönderilmiştir.

Bu surede diğer surelerde olduğu gibi itikat hakikatlerini beyan etmek ve kâfirlerin batıl inançlarını çürütmek, hayat için en münasip şer’î hükümleri açıklamak ve kıssalar vasıtasıyla en sağlam metodları, faziletleri ve öğütleri beyan etmek, huy ve ahlâkın en değerlilerine uyarıda bulunmak üslûbu benim­senmiştir.

Ta ki, Allah’tan başkasına ibadet etmeyesiniz. Yani bu muazzam kitap Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz ve Ona hiçbir şeyi şirk koşmamanız için nazil olmuştur. Yahut bu muazzam ve mufassal kitap eşi ve ortağı bulunma­yan, tek olan Allah’a ibadet için yahut Allah’tan başka hiçbir şeye ibadet etme­meniz için nazil olmuştur.

“Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur. O halde ancak bana ibadet edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbi­ya, 21/25).

“Şüphesiz ki her ümmete ‘Yalnız Allah’a ibadet edin. Tağuttan kaçının di­yen bir peygamber gönderdik.” (Nahl, 16/36).

“Ben Allah tarafından sizin için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Yani insanlara de ki: Ben size Allah tarafından gönderildim. O’na muhalefet ederseniz azapla sizi uyarıcıyım. O’na itaat ederseniz sevapla müjdeleyiciyim.

Sahih hadiste rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.) Safaya çıkmış ve Kureyş’in en yakın kabilelerini çağırmıştı. Hepsi toplandı. Peygamberimiz (s.a.):

–  “Ey Kureyş topluluğu! Size yarın sabah düşman süvarilerinin geleceğini haber versem, beni tasdik edersiniz, değil mi?” diye sordu. Kureyş’liler:

– “Biz senin yalan söylediğini duymadık” dediler. Peygamberimiz (s.a.):

– “Şüphesiz ki ben sizi şiddetli bir azapla uyarıcıyım” dedi.

Bu ifade, Rasulullah (s.a.)’ın görev ve vazifesini beyan etmektedir. Bu va­zife de kendisine isyan edenleri cehennem ile uyarmak, kendisine itaat edenle­ri de cennetle müjdelemektir.

“Rabbinizden af dileyin.” Yani size geçmiş günahlardan istiğfar etmenizi, şirk, küfür ve günahlardan af dilemenizi, geçmiş günahlardan pişmanlık duy­mak, gelecekte bir daha aynı günahlara dönmemeye azmetmek ve bunda de­vam etmek suretiyle bu günahlardan dolayı Allah’a tevbe etmenizi emrederim. Eğer istiğfar edip günahlardan tevbe ederseniz, Allah sizi dünyada güzelce ya­şatır. Yani dünyada güzel bir yaşayış, bol rızık ve peşpeşe nimetlerle hoşa giden güzel faydalı şeylerle ondan istifade etmenizi, belirlenen vade gelinceye, canınızı alıncaya kadar bir müddet daha uzatsın. Nitekim bir ayet-i kerimede “Onu güzel bir hayat içinde yaşatacağız.” (Nahl, 16/97) buyrulmaktadır.

“İstiğfar” ile “tevbe”nin bir arada zikredilmesinin sebebi, tevbe edilmedik­çe istiğfarın Allah tarafından kabul edilme imkânı olmadığına delâlet etmek içindir.

İstiğfar bizzat istenen bir taat şeklidir. Tevbe ise istiğfarı tamamlayan un­surlardan olduğu için istenmektedir. Bu iki tabirin (istiğfar ile tevbenin) birbir­lerinden ayrı olduğu esasına göre durum böyledir. Çünkü istiğfar mağfireti -gü­nahların örtülmesini kapanmasını affedilmesini- istemektir. Tevbe ise günah­lardan tamamen sıyrılmak, geçmişte işlenilen günahlardan dolayı pişmanlık duymak, bu günahlara bir daha dönmemeye, bir daha işlememeye azmetmek demektir. Bu duruma göre ayetin manası “Şirkten tevbe edin, sonra Allah’a ita­atle yönelin” şeklindedir.

İstiğfar ile tevbeyi aynı manada kabul edenler “Sonra tevbe edin” ifadesini ‘Tevbeyi ihlâsla yapın. Tevbeye ibadet ve taatle istikamet üzerine devam edin.” manasında almışlardır.

“… Ve her fazilet sahibine faziletinin mükâfatını versin.” Yani ahirette amelinde fazilet bulunan herkese bunun mükâfatını verir, onu eksiltmez.

Dünyada güzel bir yaşayış ve ahirette sevap vermek iki mükâfatı bir ara­da vermektir. Ancak dünya mükâfatı geçici ve sınırlıdır. Ahiret mükâfatı ise daimidir, mutlaktır, başka bir şeyle kayıtlı değildir.

Bu ayette dünya ve ahiret hayırlarının tamamının ancak Allah Tealâ’dan geldiğine ve sadece O’nun yaratması, meydana getirmesi ve bağışlamasıyla ol­duğuna işaret edilmektedir. Yine bu ayette dünyadaki nimetlerin tek tek her ferde değil, bütün insanlara toptan verildiğine, ahiretteki mükâfatın ise her ferde hususi olarak verildiğine işaret edilmektedir.

Kur’an’ın üslûp ve âdeti şudur: Önce bir hususu ve teşvik için onun fayda­sını zikreder, sonra da korkutma, tehdit ve nefret ettirmek için o hususun zıddını zikreder.

Bundan dolayı Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: Eğer sizi davet ettiğim sadece Allah’a kulluk edip O’nun eşi-ortağı bulunmadığı inancından yüz çevirirseniz ben sizin için o büyük günün -kıyamet gününün- azabından korkarım.

Kıyamet günü, o gün meydana gelen büyük, ağır, şiddetli ve acıklı şeklin­de tavsif edildiği gibi, burada da o gün meydana gelecek korkunç ve dehşetli olaylar sebebiyle “Büyük Gün” diye tavsif edilmiştir.

Cenab-ı Hak bundan sonra “Onların dönüşleri her şeye kadir olan Allah’adır, azap ve sevap Ondandır” diyerek o büyük günün azabını beyan etti. Yani kıyamet günü onların dönüşleri kendi dostlarına dilediği şekilde ihsanda bulunmaya ve düşmanlarından intikam almaya o günde mahlûkatı yeniden ya­ratmaya kadir olan Allah’adır.

“Dönüşünüz yalnız Allah’adır” ifadesi hasr ifade eder. Yani “Dönüşünüz başkasına değil, yalnız Allah’adır” demektir. Bu ifade Allah Tealâ’nın emirle­rinden yüz çeviren ve peygamberlerini yalanlayan kimseler için şiddetli bir tehdittir. Çünkü kıyamet günü hiç şüphesiz ona azap ulaşacaktır. Daha önceki teşvike karşılık bu uyarı ve korkutma yapılmıştır.