55

٥٥

وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِى السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّنَ عَلى بَعْضٍ وَاتَيْنَا دَاوُدَ زَبُورًا

(55) ve rabbüke a’lemü bi men fis semavati vel ard ve le kad faddalna ba’dan nebiyyine ala ba’div ve ateyna davude zebura
senin Rabbin en iyi bilendir gökyüzünde ve yeryüzünde kim varsa yemin olsun ki, faziletli kıldık biz nebilerin bazısını bazısından ve Davud’a Zebur’u verdik

(55) And it is your Lord that knoweth best all beings that are in the heavens and on earth: we did bestow on some prophets more (and other) gifts than on others: and we gave to David (the gift of) the psalms.

1. ve rabbu-ke : ve Rabbin
2. a’lemu : iyi bilir
3. bi men : kimseyi
4. fî es semâvâti : semalarda (7 kat göklerde)
5. ve el ardı : ve yeryüzü
6. ve lekad : ve andolsun ki
7. faddalnâ : biz üstün kıldık
8. ba’dan : bir kısmını, bazısını
9. nebiyyîne : peygamberler
10. alâ ba’dın : bir kısmı üzerine, diğerlerine
11. ve âteynâ : ve biz verdik
12. dâvûde : Davut’a
13. zebûren : Zebur’u


AÇIKLAMA

Yüce Allah Rasulüne ve mümin kullarına müşriklerle ve diğerleriyle konuşmaları, tartışmaları esnasında ikna etmek için en güzel sözlerle konuşmalarını, hoş ifadeler kullanmalarını emir buyurmaktadır. Bu emrin sebebi ise mesajın sövmek, saymak ve eziyet etmekle zıt bir şekilde sunulamayacağıdır. Nitekim Yüce Allah bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et, onlarla en güzel yolla mücadeleni yap.” (Nahl, 16/125); “Kitap ehli ile de ancak en güzel yol hangisi ise o yolla mücadele ediniz.” (Ankebût, 29/46).

Bunun sebebi ise Yüce Allah’ın da buyurduğu gibi: “Doğrusu şeytan aralarını açmak ister.” buyruğunda belirtilen husustur. Yani sizler en güzel sözleri ve güzel ifadeleri söylemeyecek olursanız, şeytan müminler ve müşrikler arasındaki işleri bozar ve aralarında fitne ve kötülüğü körükler. Aralarında düşmanlığa sebep verir ve onların bir kısmını kışkırtır. Çünkü şeytan Hz. Adem’in soyundan gelenlerin apaçık bir düşmanıdır. Bundan dolayı bir kimsenin Müslüman kardeşine, demir ile işaret etmesi yasak kılınmıştır. Çünkü şeytan onun elinde olanı dürtebilir ve belki de bununla kardeşine bir zarar vere bilir. İmam Ahmed, Buharî ve Müslim’in Ebu Hureyre(r.a.)’den rivayetlerine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Sizden herhangi bir kimse silahla kardeşine işaret etmesin. Çünkü o şeytanın belki de elini dürteceğini ve bunun sonucunda da cehennemden bir çukura düşeceğini bilemez.”

Şeytanın insanı tahrik etmesinin sebebi ise Yüce Allah’in buyurduğu gibi: “Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” İnsanın açıktan açığa düşmanı olmasıdır. O düşmanlığını Kur’ân-ı Kerim’in de bize naklettiği gibi ta eskiden beri açıkça ilân etmiştir: “Sonra andolsun önlerinden, arkalarından, sağ taraflarından, sol taraflarından onlara geleceğim…” (A’râf, 7/17)

Daha sonra Yüce Allah sertliği, kabalığı bulunmayan en güzel ve en yumuşak yolu şöylece açıklamaktadır: “Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder…” Yani ey insanlar! Rabbiniz sizden kimin hidayeti, imana girme tevkifini hak ettiğini, buna lâyık olduğunu, kimin de lâyık olmadığını en iyi bilendir. O bakımdan O dilerse size merhamet ederek sapıklıktan kurtarır, itaate ve ona dönmeye muvaffak kılar. Dilerse size azap eder ve sizi iman ettirmez. O takdirde şirkiniz üzere ölürsünüz. İşte onlara söylenecek söz, bu ve benzerleridir. Onlara: “Sizler cehennemliksiniz, sizler azap edileceksiniz” gibi öfkelerini artıracak, kötülüğe götürecek türden sözler söylenmez. Yüce Allah’ın “Daha iyi bilendir” buyruğu çok iyi bilendir, en iyi bilendir, anlamındadır. “Allah’u ekber” ifadesinin Allah’ın büyüklüğünü anlattığı gibi. Yani burada Yüce Allah ile başkaları arasında bir karşılaştırma yapmayı gerektiren bir taraf yoktur.

“Biz seni onların üzerine vekil olarak göndermedik.” Yani ey Muhammed, biz seni onların üzerine bir koruyucu, bir gözetleyici, işleri sana havale edilmiş bir vekil olarak göndermedik ki, amelleri dolayısıyla onları hesaba çekesin ve onları İslâm’a girmeye mecbur edesin. Biz seni yalnızca bir uyarıcı, bir müjdeci olarak gönderdik. Sana itaat eden cennete girer, sana karşı gelip isyan eden cehenneme gider. O bakımdan onları davet ederken, yumuşak davran, sert davranma, ashabına da onları idare etmeyi ve eziyetlerine katlanmayı emret.

“Rabbin göklerde ve yerde olanları en iyi bilendir.” Yani Rabbin göklerde ve yerde olanları en iyi bilir. Onların durumlarını, miktarlarını da tam bir kuşatılıcıkla bilendir O “Yaratan bilmez mi? O Latiftir, Hablr’dir.” (Mülk, 67/14). O bakımdan O, onların her birisinin neye lâyık olduğunu en iyi bilendir. İşte bu buyruk, Yüce Allah’ın peygamberliği ve risaleti için seçtiği kimselere dair kanaatlerini ve onların şu sözlerini reddetmektedir: “Bu Kur’ân-ı Kerim iki kasabadan büyük birisine indirilmeli değil miydi?” (Zuhruf, 43/31). Yine müşrikler Suhayb, Bilâl, Habbâb gibi fakirlerin Hz. Peygamberin çevresinde bulunmala rı, ona karşılık Kureyş’in ileri gelenlerinin ve liderlerinin uzaklaştırılmasından sıkıldıkları vakit, söyledikleri sözleri reddetmektedir.

“And olsun ki biz peygamberlerden bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.” Yani and olsun peygamberler ve rasullerin bir kısmını, bir takım meziyet, kitap ve özellikler bakımından diğer kısmından üstün kıldık. İbrahim (a.s.)’i halîl, Musa’yı (a.s.) kelim, Muhammed (s.a)’i peygamberlerin sonuncusu kılmak gibi. Şu ayet-i kerime de buna benzemektedir: “Biz o peygamberlerin bazısını bazısına üstün kıldık. Allah onlardan kimisiyle söyleşmiş, kimisini de bir çok derecelere yükseltmiştir.” (Bakara, 2/253) Ayet-i kerimede ayrıca Rasulullah (s.a.)’ın Kur’ân-ı Kerim, Isra ve Miraç ile bütün peygamberlerden üstün kılındığına, ondan sonra Hz. İbrahim’in, ondan sonra Hz. Musa’nın, ondan sonra da Hz. İsa’nın -konu ile ilgili meşhur görüşe göre- geldiğine işaret etmek tedir.

Rasullerin sair peygamberlerden üstün olduğunda “Ulü’l-azm” peygamberlerin de rasullerin en faziletlileri olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Bu beş ulü’l-azm peygamber ise Kur’ân-ı Kerim’deki şu iki ayet-i kerimede sözü geçen peygamberlerdir: “Hani biz peygamberlerden ahitlerini almıştık. Senden de İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da (ahit almıştık.).” (Ahzab, 33/7); “Dinden Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi “Dini dosdoğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin” diye, size de şeriat yaptı.” (Şûra, 42/13).

“Davud’a da Zebur’u verdik.” Yani biz ona Zebur’u indirmekle üstünlük verdik; yoksa krallık ve egemenlikle değil. Zebur’da varit olan buyruklardan birisi de Muhammed (s.a.)’in peygamberlerin sonuncusu, en üstünü olacağı, onun ümmetinin de ümmetlerin en hayırlısı olacağıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazmışızdır ki Muhakkak arza benim salih kullarım mirasçı olacaktır diye yazmıştık.” (Enbiya, 21/105). Ayrıca orada Rasulullah (s.a.)’ın faziletlerine ve şerefine de dikkat çekilmektedir