110

١١٠

حَتّى اِذَا اسْتَيَْسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّىَ مَنْ نَشَاءُ وَلَا يُرَدُّ بَاْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمينَ

(110) hatta izestey’eser rusülü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna fe nücciye men neşa’ ve la yüraddü be’süna anil kavmil mücrimin
hatta peygamberimiz ümit kestikleri ve yalanladıklarını anladıkları zaman onlara yardımımız gelmiş böylece dilediğimiz kimseler kurtarılmıştı azabımız geri çevrilmez mücrimler güruhundan

(110) (Respite will be granted) until, when the messengers give up hope (of their people) and (come to) think that they were treated as liars, there reaches them Our help, and those whom We will are delivered into safety. But never will be warded off our punishment from those who are in sin.

1. hattâ : öyle ki, hatta
2. izestey’eser rusulu : resûller umutlarını kestikleri zaman
3. ve zannû : ve zannettiler
4. enne-hum : kendilerinin olduğunu
5. kad : oldu, olmuştu
6. kuzibû : yalanlandılar
7. câe-hum : onlara geldi
8. nasru-nâ : yardımımız
9. fe : o zaman
10. nucciye : kurtarıldı
11. men : kimse(ler)
12. neşâu : dileriz, isteriz
13. ve lâ yureddu : ve geri döndürülmez
14. be’su-nâ : azabımız
15. an : …den
16. el kavm el mucrimîne : mücrimler kavmi, günahkârlar topluluğu