٢٤
اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَءِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَاَحْسَنُ مَقيلًا
(24) ashabül cenneti yemeizin hayrum müstekarrav ve ahsenü mekiyla
O gün cennet ehlinin mekanları (hem) hayırlı dinlenme için de en güzel yerdir
(24) The Companions of the Garden will be well, that Day, in their abode, and have the fairest of places for repose.
1. | ashâbu el cenneti | : cennet ehli |
2. | yevme izin | : izin günü |
3. | hayrun | : daha hayırlı, en hayırlı |
4. | mustekarran | : karar kılınan yer, kalınacak yer |
5. | ve ahsenu | : ve ahsen, en güzel |
6. | makîlen (kâilun) |
: öğle uykusu uyunan yer, dinlenme yeri : (öğle uyku vakti, dinlenme zamanı) |
AÇIKLAMA
Müşriklerin Kendilerine Meleklerin İnmesini Yahut Allah’ı Görmeyi Talep Etmeleri Ve Onlara Amellerinin Boşa Gittiğinin Bildirilmesi
Bu sahne kâfirlerin inkarcılık ve inatçılıkta ısrar ettikleri sahnelerden hayret verici bir sahnedir. Kur’an bu sahneyi şu ayetle tasvir etmektedir:
“Huzurumuza çıkacaklarını ummayanlar: “Bize melekler indirilse veya Rabbimizi görsek, derler.”
Yani dirilişi, sevap ve cezayı inkâr eden müşrikler: “Peygamberlere indirildiği gibi bize de melekler indirilseydi biz de bunları apaçık görseydik, bu melekler bize Muhammed’in (s.a) peygamberlik davasında sadık ve samimî olduğunu bildirseler, ya da gündüz açıkça Rabbimizi görsek, O da Muhammed’i bize kendisinin gönderdiğini bildirse ve bize onu tasdik edip ona uymamızı emretseydi.” derler. Bir başka ayette onların bu teklifleri şu şekilde anlatılır: “Yahut Allah’ı ve melekleri kefil olarak getiresin.” (İsra, 17/92). Gerçek şudur ki bu sözleriyle sana büyüklenme, inkâr ve inatta devam etme maksadı güdüyorlardı. Bunun için Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:
“Yemin olsun ki onlar kendilerini büyük görmüşler ve azgınlıkta çok ileri gitmişlerdir.” Yani Allah’a yemin olsun ki onlar büyüklendiler, hakkı kabul etmeme gururunu gizlediler. Bu onların kalplerinde olan küfür ve inatçılıktır. Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu gibi: “Onların göğüslerinde hiç şüphe yok ki asla yetişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur.” (Mümin, 40/56). Onlar buna inandılar zulüm ve küfür hususunda haddi aştılar. Bu hususta son derece aşın gittiler. Bunlar bu çirkin söze ancak kibir ve azgınlıkları sebebiyle cüret ettiler.
Onlar gerçekte ise asla iman etmezler. Nitekim Cenab-ı Hak bir başka ayette şöyle buyurmaktadır: “Eğer gerçekten biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı, her şeyi de onlara karşı (senin söylediklerine) kefiller olmak üzere bir araya getirip toplasaydık onlar Allah dilemedikçe yine iman edecek değillerdir.” (En’am, 6/111).
Cenab-ı Hak daha sonra onların melekleri görme durumunu tehdit ederek bildirdi ve şöyle buyurdu:
“Melekleri gördükleri gün, işte o gün suçlulara müjde yoktur. Melekler: Size bugün müjde yasaktır, mahrumsunuz.” derler. Yani onlar melekleri iyi bir durumda görmezler, sadece kötü bir durumda görürler. Onlar melekleri ölüm anında ya da kıyamet gününde görürler. Melekler: “Size hayırlı bir müjde yoktur. Size hoşgeldiniz diyemiyeceğiz.” derler. Onlara cehennemi ve Cebbar olan Allah’ın gazabını müjdelerler. Melekler onlara şöyle derler. ” (Haydi) canlarınızı kurtarın. Allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz, Allah’ın ayetlerinden kibirlenerek uzaklaştığınız için bugün horlayıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” (En’am, 6/93).
Bir görüşe göre ise kâfirler, “hicran mahcûran” derler. Yani Allah’ın kendilerinden tehlike ve zararı kaldırması için: “Allah’a sığınırız, O’na niyaz ederiz.” derler. Bundan maksat meleklerden sığınmalarıdır.
İbni Kesir diyor ki: Bu ifadenin kaynağı ve delili olsa da ayetin akışına göre bu uzak bir görüştür. Bilhassa cumhur bundan farklı bir görüşü ortaya koymuştur. Bu “hicran mahcûran” sözü meleklerin kâfirlere söylediği bir sözdür. Bununla, “mağfiret ve cennetle müjdelenmek, takva sahiplerine verilen müjde size haramdır, yasaktır. Bugün size kurtuluş haramdır.” anlamı kastedilmiştir.
Bu müminlerin ecellerinin yaklaşması vaktindeki durumlarının aksinedir. Çünkü müminler hayırlarla ve sevinçli olayların meydana gelmesiyle müjdelenirler. Allah Tealâ şöyle buyurur: “Şüphesiz ki Rabbimiz Allahtır deyip de sonra doğruluk üzere yürüyenlere, korkmayın, tasalanmayın vaad olunduğunuz cennette sevinin diye diye melekler inecektir. Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınınız. Çok mağfiret edici ve çok merhamet edici Allah’tan bir lütuf olmak üzere burada canlarınızın hoşlandığı her şey sizindir. Burada ne isterseniz (hepsi) sizin.” (Fussilet, 41/30-32).
Sahih hadiste Bera b. Azib’den (r.a.) rivayet ediliyor ki: “Melekler müminin ruhuna şöyle derler: Ey güzel cesetteki güzel nefis, eğer o cesedi imar ediyorsan çık. Ravh ve Rayhan cennetine ve gazaplı olmayan Rabbinin huzuruna çık.”
Cenab-ı Hak daha sonra kâfirlerin dünyada iftihar ettikleri ikram, sadaka, esiri serbest bırakma, yardım isteyeni kurtarma, iltica edeni himaye etme, Beytullah’a ve hacılara hizmet etme gibi hayırlı hizmetlerinin boşa çıktığını haber verdi ve şöyle buyurdu:
“Biz onların işledikleri her ameli ele alıp saçılmış toz zerreleri yaparız.” Biz kıyamet günü kulların işledikleri hayır ve şer amellerinin hesabı görüldüğü zaman dünyada kâfirlerin güzel amellerini ele alırız. Biz bu amelleri ya Allah için ihlâsı ya da Allah’ın şeriatına tabi olma şeklindeki amellerin kabulünün şer’î şartı bulunmadığı için hiçbir faydası ve yararı olmayan saçılmış toz gibi dağınık şekle getiririz. Zira Allah rızası için halisane yapılmayan ve Allah’ın razı olduğu şeriat metodu üzerine yapılmayan her amel batıldır. Kâfirlerin amelleri bu iki şarttan birini ve her ikisini de taşımamaktadır. Bu sebeple kabulden uzak olur.
Cenab-ı Hak bundan sonra o kâfirlerin durumuyla müminlerin durumunu karşılaştırdı:
“O gün cennetlikler en hayırlı yerde en güzel dinlenme yerindedirler.” Yani cennet, en güzel sığınak ve konaktır, en kâmil istikrar yeridir. Buradakilerin durumu, müşriklerin cehennemdeki durumundan daha iyi, daha rahattır. “Müstekarr” istikrar yeri “makîl” kaylüle yeri demektir. Bu onların yer açısından en güzel yerde, zaman açısından da en güzel zamanda olduklarına işarettir. Cehennemde hayır olmaması sebebiyle ayetten murad Cenab-ı Hakk’ın “Bu mu, yoksa ebediyet cenneti mi daha hayırlıdır.” ayetiyle murad edildiği gibi tehdit ve azarlamadır.
Bu mahlûkatın hesabının yarım gün içinde biteceğine delildir. Nitekim hadis-i şerifte şu ifade yer almaktadır: “Şüphesiz ki Cenab-ı Hak mahlûkatın hesabını yarım gün içinde görecektir. Bunun üzerine cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme yerleşecektir.”
Bu ayetin bir benzeri Cenab-ı Hakk’ın şu ayetidir: “Şüphesiz ki bugün cennetlikler sevinçli olarak bir zevk ve eğlence içindedirler. Kendileri de, eşleri de gölgelerdedir. Tahtların üzerine kurulup dayanmışlardır.” (Yasin, 36/55-56).