77

٧٧

سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْويلًا

(77) sünnete men kad erselna kableke mir rusülina ve la tecidü li sünnetina tahvila
sünnetim (budur) gerçekten, senden önce gönderdiğimiz resüllerimiz sünnetlerimizde hiçbir değişiklik bulamazsın

(77) (This was Our) way with the messengers We sent before thee: thou wilt find no change in Our ways.

1. sunnete : sünnet (Allah’ın kanunu)
2. men : kimse, kim
3. kad : olmuştu
4. erselnâ : biz gönderdik
5. kable-ke : senden önce
6. min rusuli-nâ : resûllerimizden
7. ve lâ tecidu : ve bulamazsın
8. li sunneti-nâ : sünnetimizde
9. tahvîlen : bir değişiklik


AÇIKLAMA
Bu buyrukların anlamı şudur: Her ne kadar müşrikler türlü hile, tuzak ve aldatmaları ile bizim sana vahyettmiş olduğumuz şer’î hükümlerden emir, yasak, vaat ve tehditlerinden uzaklaştırmak isteyip bize iftira ederek söylemediğimiz şeyleri aleyhimize uydurmanı sağlamaya uğraşmışlar, bir başka Kur’ân uydurup istedikleri şekilde vaadi tehdit ile ve tehdidi vaat ile değiştirmeni ve seni Sakîflilerin teklif ettiği şekilde, Allah’ın sana indirmediği bir şeyi kendisine izafe etmeni sağlamaya kalkışmış olsalar dahi… Allah’ın koruması sayesinde onlar bunu yapamadılar, “O zaman seni dost edineceklerdi.” Yani eğer sen onların istediklerine uymuş olsaydın, seni kendilerine dost edinirlerdi ve insanlara senin kendilerine üzerinde bulundukları şirk hususunda muvafakat ettiğini açıklar ve sen onların bir dost ve yardımcısı olurdun. O takdirde de benim (ilâhî) velayetimden yani koruma, himaye ve dostluğumdan çıkmış olurdun.

“Şayet sana sebat vermemiş olsaydık, andolsun ki az da olsa onlara meyledecektin.” Yani eğer biz hak üzere sana sebat vermeyip seni korumamış olsaydık, onların hilelerine ve aldatmalarına az dahi olsa meyleder, yaklaşırdın.

Bu ifade, Yüce Allah’ın peygamberini bu konuda uyarması ve harekete geçirmesi hedefine yöneliktir. Yüce Allah’ın ona lütfuyla sebat verdiğini, müminlere de lütufta bulunduğunu ifade etmektedir. Yani sen belki de onlarla anlaşırdın. Ancak bunu imanındaki zayıflık dolayısıyla değil de onların hile, tuzak, aldatma ve desiselerinden kısmen de olsa emin olmak düşüncesiyle yapardın. Fakat bizim inayetimiz dolayısıyla sen onlara meyletmedin. İşte bu Peygember (s.a.)’den onlara karşı güzel davranmak ve onların isteklerini yerine getirmek gibi bir isteğin sadır olmadığını açıkça ifade etmektedir. Hatta o böyle bir noktaya yaklaşmamıştır bile.

Bu aynı zamanda Yüce Allah’ın Rasulünü desteklediğine, ona sebat verdiğine, onu koruduğuna, kâfirlerin hile ve tuzaklarından esenlikle kurtardığına, Hz. Peygamberin işlerini görüp gözetenin, koruyanın, ona yardımcı olanın, onun gerçek velisinin Allah olduğuna, onu yarattıklarından hiç kimseye bırakmayacağına, peygamberinin dinini kendisine düşmanlık ve ona muhalefet edenlerin dinine üstün kılacağına açık bir delildir.

Katâde der ki: Bu ayet -i kerime nazil olunca Rasulullah (s.a.): “Allah’ım, sen beni bana bir göz açıp kapayacak kadar dahi bırakma.” diye buyurmuştur.

“O zaman biz sana hayatın da kat kat azabını, ölümün de kat kat azabını tattırırdık.” Yani şayet sen bunu yapmış olsaydın dünyada da ahirette de seni kat kat fazlasıyla, hayat azabının da, ölüm azabının da kat kat verilmesidir. Yani dünya azabı da ahiret azabı da katlanacaktır. Çünkü önderin yahut büyük kişinin günahı daha büyük, daha ağır bir cezayı gerektirir. Bundan dolayı önder konumunda olan ilim adamı, ona tabi olan avamdan birisinin cezasından daha ağır bir ceza ile cezalandırılır. Hz. Peygamber, Mâlik, Ahmed, Müslim ve sair (Ebu Davud müstesna) Sünen sahiplerinin Ebu Cuhayfe ile Vasile b. el-Eska’dan yaptıkları rivayete göre şöyle buyurmuştur: “Her kim kötü bir yol açarsa kıyamet gününe kadar onun günahını da alır, onunla amel edenlerin günahını da alır.”

Bu aynı şekilde Yüce Allah’ın şu buyruğunda Rasulullah (s.a.)’m hanımlarının cezası hakkında da varittir: “Ey peygamber hanımları, sizden biri apaçık bir hayasızlık yaparsa onun azabı iki kat artırılır.” (Ahzâb, 33/30).

Mekkeliler’in Hz. Peygamber’e kurmak istedikleri tuzaklardan birisi de onu Mekke’den çıkartmaya kalkışmalarıydı. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Yakında seni memleketinden çıkartmak için rahatsız edeceklerdir…” Yani andolsun Mekke halkı da aradan fazla zaman geçmeden düşmanlıklarıyla, hile ve tuzaklarıyla seni rahatsız edecekler ve senin arzdan yani Mekke’den çıkartmaya çalışacaklardır.

“O zaman senin ardından onlar da ancak çok az kalabilirler.” Yani seni çıkartacak olurlarsa, seni çıkartmalarından sonra ancak kısa bir süre kalırlar, Allah onları helak eder. Nitekim bu tehdit de Yüce Allah’ın buyurduğu şekilde gerçekleşmiştir. Allah Hz. Peygamber’i Mekke’den çıkarmalarından kısa bir süre sonra müşrikleri Bedir’de helak etti. Bu süre de hicretten yahut Mekke’ den çıkartılmasından sonra on sekiz aydır.

“Bu senden önce gönderdiğiniz peygamberlerimize de uyguladığımız bir sünnettir…” Yani bizim peygamberlerimizi inkâr eden ve onlara eziyet eden kimselere uyguladığımız kanunumuz, adetimiz azabın onlara geri gelmesi şeklindedir. Peygamber onların aralarından çıkmakla birlikte azap gelip onları bulur. Aralarından peygamberlerini çıkartan her bir kavme Allah’ın uygulayageldiği sünneti, onları helak etmek şeklindedir ve eğer Hz. Peygamber Allah’ın bağışlanmış olan bir rahmeti olmasaydı, dünya hayatında herhangi bir kimsenin tahammül edemeyeceği kadar büyük imtihanlarla karşı karşıya kalırdı. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sen aralarında iken Allah onlara azap edecek değildir.” (Enfâl, 8/33).

“Sen bizim sünnetimizde değişiklik bulamazsın.” Yani Allah’ın sünnetinde, düzeninde ve adetinde değişiklik olmaz, onun vaadi şaşmaz.