147

١٤٧

وَالَّذينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَلِقَاءِ الْاخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

(147) vellezine kezzebu bi ayatina ve likail ahirati habitat a’malühüm hel yüczevne illa ma kanu ya’melun

o kimseler ki ayetlerimizi yalanlamışlar kavuşacakları ahireti de onların amelleri boşa gitmiştir amellerin dışında mı cezalandırılıyorlar onlar, yapmış oldukları

(147) Those who reject our Signs and the meeting in the Hereafter, vain are their deeds: can they expect to be rewarded except as they have wrought?

1. ve ellezîne : ve o kimseler
2. kezzebû : yalanladılar
3. bi âyâti-nâ : âyetlerimizi
4. ve likâi : ve kavuşma, ulaşma
5. el âhireti : sonraki gün (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşması günü)
6. habitat : boşa gitti, heba oldu
7. a’mâlu-hum : onların amelleri
8. hel yuczevne : onlar cezalandırılır mı
9. illâ : başka, hariç
10. mâ kânû : oldukları şey
11. ya’melûne : yapıyorlar

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا yalanlayanlar var yaبِآيَاتِنَا ayetlerimiziوَلِقَاءِ ve kavuşmayıالْآخِرَةِ ahireteحَبِطَتْ boşa çıkmıştırأَعْمَالُهُمْ onların amelleriهَلْ يُجْزَوْنَ cezalandırılacaklarإِلَّا başkasıylaمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ onlar yaptıklarından


AÇIKLAMA
Benim itaatımdan yüz çevirenlerin ve haksız yere insanlara karşı kibirlenenlerin kalblerini, benim azamet ve şeriatıma işaret eden delilleri anlamak­tan alıkoyacağım. Nitekim başka bir ayette de Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Onlar eğritince Allah da kalblerini eğriltti.” (Saff, 61/5). Burada ayetlerden murad, deliller ve beyyinelerdir.

Bu, Firavun ve kavmine benzeyen bütün ümmet ve fertleri içine alan bir hitaptır. Allah, bunları Musa’nın ayetlerini anlamaktan alıkoydu. Çünkü onlar, bazı ayetleri anladıkları halde, sırf gurur ve kibirlerinden dolayı inkâr ediyor­lardı. Nitekim başka bir ayette Allah şöyle buyurur: “Onların kalbleri onlara inandığı halde, zulüm ve büyüklenmeleri sebebiyle onları inkâr ettiler” (Nemi, 27/14). Nitekim Hz. Muhammed’in doğruluğunu bildikleri halde, sırf kibirleri yüzünden ayetleri inkâr eden Kureyş kâfirlerine de yapılan bir sesleniştir.

Bu gibi mütekebbirlerin ilk sıfatı, hakka işaret eden hiçbir ayete inanma­malarıdır. Çünkü ayetler, ancak anlamaya ve hakkı kabule uygun olan kimse­ye fayda verir: “Muhakkak ki üzerlerine Rabbinin kelimesi hak olanlar iman et­mezler. Onlara bütün ayetler gelmiş olsa bile, acı azabı görünceye kadar (iman etmezler.)” (Yunus, 10/96-97).

Mütekebbirlerin ikinci sıfatı, hidavetten, kurtuluşa götüren yoldan uzak olmalarıdır. Onlardan biri, bu yolu gördüğünde onu izlemez, başka yola sapar. Bu da, inattan dolayıdır. Bazısı da cahilliktendir. Her ikisi de aynıdır.

Mütekebbirlerin üçüncü sıfatı, sapıklık ve bozgunculuk yolu ortaya çıktı­ğında, heva ve nefs-i emmarelerinin güzel göstermesi dolayısıyla hızla ona ko­şarlar.

Sonra Cenab-ı Hak, onların bu hale gelişlerinin temel sebebini açıklıyor: Allah’ın peygamberlerine indirdiği ayetlerini yalanlamaları, o ayetler üzerinde düşünmekten gafletleri ve onlarla amel etmekten yüz çevirmeleri..

Elbette mütekebbirlerin bu hali, Allah onları küfür ve sapıklık üzere ya­rattığı için değil, kendi istekleriyle meydana gelmektedir. Çünkü onlar, ayetleri yalanladılar, kendi heva ve heveslerine daldılar. Hak ve hidayeti anlamaktan, saadet ve kurtuluş yoluna girmekten anlayışlarını engellediler. Nitekim Ce­nab-ı Hak şöyle buyurur: “Andolsun ki biz cehennem için cin ve ins’ten çok kim­seler yaratmışızdır. Onların kalbleri vardır, fakat bunlarla idrak etmezler. Göz­leri vardır, fakat onunla görmezler. Kulakları vardır, fakat onunla işitmezler. Onlar dört ayaklı hayvanlar gibi, hatta daha sapıktırlar. Ve onlar gafil olanla­rın ta kendileridir” (A’raf, 7/179).

Sonra Allahü Teâlâ, dünyada yaptıkları hayırlı işlerin sonucunu yani amellerin boşa gitmesi, onlara sevap verilmemesini açıklamış, şöyle buyurmuş­tur: Peygamberlerimize indirilen ayetlerimizi yalanlayıp onlara inanmayanlar, ahireti ve öldükten sonra dirilmeyi, amellerden hayırlı olanlara sevap, şer olanlara ceza verileceğini tasdik etmeyenler, bu halde ölünceye kadar devam edenler yok mu, onların amelleri boşa gitmiştir. Çünkü onlarda, amellerin ka­bul şartı olan iman yoktur ve Allah’ın sünneti, ahirette insanlara dünyada yap­tıkları amellere göre karşılık vermektir. Hayırsa hayır, şerse şer, yapılana göre muamele