٢٠
اُولءِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزينَ فِى الْاَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّهِ مِنْ اَوْلِيَاءَ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ مَاكَانُوا يَسْتَطيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ
(20) ülaike lem yekunu mu’cizine fil erdi ve ma kane lehüm min dunillahi min evliya’ yüdaafü lehümül azab ma kanu yestetiy’unes sem’a ve ma kanu yübsirun
işte bunlar aciz bırakamazlar arzın içindekileri onların yoktur Allah’tan başka dostları da onların azapları katlanır onların işitmeye güçleri de yetmez ve onlar basiretsizdirler
(20) They will in no wise frustrate (his design) on earth, nor have they protectors besides Allah their penalty will be doubled they lost the power to hear, and they did not see!
1. | ulâike | : onlar |
2. | lem yekûnû | : değildir, olmazlar, olamazlar |
3. | mu’cizîne | : aciz bırakanlar |
4. | fî el ardı | : yeryüzünde |
5. | ve mâ kâne | : ve yoktur, olmaz |
6. | lehum | : onlara |
7. | min dûni allâhi | : Allah’tan başka |
8. | min evliyâe | : velîlerden, dostlardan (bir dost) |
9. | yudâafu | : kat kat ziyadeleştirilir, arttırılır |
10. | lehum | : onlara |
11. | el azâbu | : azap |
12. | mâ kânû | : olmadılar |
13. | yestetîûnes sem’a | : işitmeye güç yetirirler (sem’î hassaları çalışır) |
14. | ve mâ kânû | : ve olmadılar |
15. | yubsirûne | : görüyorlar (basar hassaları çalışıyor) |