٤٤
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذلِكَ الْيَوْمُ الَّذى كَانُوا يُوعَدُونَ
(44) haşi’aten ebsaruhüm terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu’adune
Gözleri zelil olduğu halde kendilerini bir horluk kaplayacaktır işte bu, o gündür (onların) uyarılmış oldukları
(44) Their eyes lowered in dejection, ignominy covering them (all over)! Such is the Day the which they are promised!
1. | hâşiaten | : korkulu bir halde |
2. | ebsâru-hum | : onların bakışları |
3. | terheku-hum | : onları kaplar |
4. | zilletun | : zillet, alçaklık |
5. | zâlike | : işte bu |
6. | el yevmu | : gün |
7. | ellezî | : ki o |
8. | kânû | : oldular |
9. | yûadûne | : vaadolundular |
خَاشِعَةًdüşükأَبْصَارُهُمْgözleriتَرْهَقُهُمْyüzlerini de kaplamıştırذِلَّةٌ bir zilletذَلِكَ işte buالْيَوْمُ gündürالَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَkendilerine vaadedilmiş olan
AÇIKLAMA
“Bu kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru hızlıca geliyorlar. Sağdan ve soldan; bölük bölük etrafını sarıyorlar.” Yani ey peygamber, ne oluyor bu kâfirlere? Niçin küfre, yalanlamaya, seninle alay etmeye hızlıca yöneliyorlar? Onların Peygamber (s.a.)’in sağında, solunda dağınık topluluklar, çeşitli fırkalar ve gruplar halinde ondan kaçışıp ayrılarak gittikleri görülüyor. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ne oluyor onlara ki, öğütten yüz çeviricidirler. Onlar sanki aslandan ürküp kaçan yaban eşekleridir.” (Müddessir, 74/49-51)
“Bölük bölük” lafzının boyunlarını uzatmış ve sürekli sana bakmaktadırlar, anlamında olduğu da söylenmiştir.
Daha sonra Yüce Allah onların cenneti temenni edişlerinin yersizliğini söz konusu ederek cennetlere girmekten ümitlerini kesilmeleri için şöyle buyurmaktadır:
“Acaba onların herbiri Naim cennetine koyulmayı mı ümit eder?” Bu müşrikler bu şekilde küfür içinde iken yalanlıyorlar ve Rasulullah (s.a.)’dan kaçıp, haktan uzaklaşmakta iken Naim cennetlerine girmeyi mi ümit ediyorlar? Asla, aksine onların varacakları yer cehennemdir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Hayır, gerçekten bizler onları bildikleri o şeyden yarattık.” Yani onların asla cennete girme ümitleri yoktur. Biz onları oldukça güçsüz bir meniden yarattık. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı?” (Mürselat, 77/20) Bu buyruk, ölümden sonra dirilişin ve onların gerçekleşmesini inkâr ettikleri, varlığını uzak bir ihtimal olarak kabul ettikleri azabın meydana geleceğinin açık bir ifadesidir. Buna delil de onların da kabul ettikleri ilk yaratma bir yana baştan yaratmadır. O halde insanların değerlendirmelerine göre tekrar yaratmak, birincisinden daha kolay olacaktır. Yüce Allah’a göre ise ilk yaratmak ile tekrar yaratmak aynı şeylerdir. Ayrıca onlar zayıf ve güçsüz bir şeyden yaratıldıklarına göre, kendileri de zayıftırlar, onların bu şekilde büyüklenmemeleri gerekir.
Ahmed, İbni Mace ve İbni Sad’in rivayetine göre Rasulullah (s.a.): “Bu kâfirlere ne oluyor ki sana doğru hızlıca geliyorlar…” buyruğundan itibaren: “Hayır, gerçekten biz onları bildikleri o şeyden yarattık.” buyruğuna kadar okudu. Daha sonra Rasulullah (s.a.) avucuna tükürdü ve onun üzerine parmağını koyup şöyle dedi: “Allah buyuruyor ki: Ey Ademoğlu, ben seni bunun gibi bir şeyden yaratmışken, sen beni nasıl aciz bırakabilirsin? Nihayet seni, organlarını yerli yerine yerleştirdim, seni dimdik ayakta duracak hale getirdim. İki elbisene bürünüp yürüdün. Yerde ses çıkardın, mal topladın, onu başkalarına vermeyip alıkoydun. Nihayet canın boğaza gelip dayanacağı vakit sadaka verme zamanı geldi(ğini hatırlardın).”
Daha sonra Yüce Allah, iman etsinler diye küfrü sürdürmeleri halinde helak edilmekle korkutup yerlerine başkalarını yaratmakla tehdit ederek buyurdu ki:
“Hayır, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki mutlaka biz güç yetirenleriz; onların yerine onlardan hayırlı olanı getirmeye ve biz önüne geçilecekler değiliz.” Yüce Allah güneşin, ayın ve gezegenlerin sene boyunca her gün doğup battıkları yerlere yemin ederek, biz bunlardan daha iyi, isyankârlık edenlerden daha çok Allah’a itaat eden kimseleri yaratmaya ve bunları da helak etmeye kadiriz diye buyurdu. Biz bunu dileyecek olursak hiçbir şey bizi aciz bırakamaz ve kimse bizi yenik düşüremez. Aksine biz dilediğimizi yapabiliriz. Fakat irademiz ve hikmetimiz onları cezalandırmayı ertelemeyi gerektirmiştir.
Bu da Yüce Allah’ın var etmeye de, yok etmeye de -yemin ile pekiştirilmiş olarak- kudretinin kemalinin delilidir. (Allah tarafından yaratılmış) varlıklardan hiçbir şeyin Onu aciz bırakamayacağını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bu ifadeler onların ciddiye alınmadıklarını ortaya koymakta, sözlerinde çelişki bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Çünkü onlar hem ölümden sonra dirilişi inkâr ediyorlar, hem de cennete girmeyi ümit ediyorlar. Yüce Allah’ın gökleri, yeri ve bildikleri şeyden de kendilerini yarattığını da itiraf ediyorlar. Fakat diğer taraftan onun kendilerini ikinci bir defa yaratabileceğine de iman etmiyorlar.
Daha sonra Yüce Allah, Rasulüne ölümden sonra diriliş gününe kadar onlardan yüz çevirmesini emir buyurarak onlara olan tehdidini daha ileriye götürmekte ve şöyle buyurmaktadır:
“Artık kendilerine vaad olunan günleri ile karşılaşıncaya kadar bırak onları; dalsınlar, oyalansınlar.” Ey Muhammed! Bırak onları da batıl sözlerini söyleyip dursunlar. Dünya hayatlarında oynayıp oyalansınlar. İnatlaşarak, yalanlamalarım, küfürlerini, ölümden sonra dirilişi inkârlarını sürdürsünler. Kıyamet gününe ve o gündeki dehşetli halleri görene, onun azabını tadarak amellerinin karşılıklarını görecekleri güne kadar bu hallerini sürdürüp gitsinler.
O gündeki hallerinden bazıları:
“O gün onlar sanki dikilmiş putlara süratle gidiyorlarmış gibi kabirlerinden hızlıca çıkarlar.” Şanı yüce ve mübarek olan Rabbinizin, hesaba çekilmek üzere durulacak yere gelinmesi için yapacağı çağrı ile kabirlerden hızlıca ve birbirleriyle yarışırcasına kalkıp gidecekleri günü hatırla! Onların, hesabın görüleceği yere hızlıca gidişleri dünyada iken dikilmiş bir bayrak yahut bir sancağa hızlıca koşuşmalarını andıracaktır. Burada “dikilmiş şey”den kasıt, dikilip de Allah’tan başka ibadet olunan herbir şeydir.
“Gözleri korlukla aşağıda, kendilerini de bir zillet sarmış olacaktır. İşte bu onlara vaad edilegelen gündür.” Gözleri zilletle ve üzülerek bakacaktır. Aşırı zillet onları bürüyecektir. Bunun sebebi ise karşılarında duran azabın dehşeti ve dünya hayatında itaate karşı büyüklenmenin karşılığı ve cezasıdır. Pek büyük dehşetler ihtiva eden o gün Yüce Allah’ın karşı karşıya gelmekle onları tehdit edip uyardığı, kendilerinin ise yalanladıkları gündür. Keşke o güne iman etselerdi de azabtan kurtulsalardı.
Olacak hadiselerden mazi (geçmiş) zaman kipiyle söz edilmesi, Allah’ın vaadettiği şeyin kaçınılmaz olarak gerçekleşeceğinden dolayıdır.