188

١٨٨

لَاتَحْسَبَنَّ الَّذينَ يَفْرَحُونَ بِمَا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَليمٌ

(188) la tahsebennel lezine yefrahune bi ma etev ve yühibbune ey yuhmedu bi ma lem yef’alu fe la tahsebennehüm bi mefazetim minel azab ve lehüm azabün elim

sakın sanma şımaran kimseler verdikleri şeye övülmeyi sevenler yapmadıkları şeylerle kesinlikle sanmasınlar azaptan kurtulduklarını onlar için elim bir azap (vardır)

(188) Think not that those who exult in what they have brought about, and love to be praised for what they have not done, think not that they can escape the penalty. For them is a penalty grievous indeed.

1. lâ tahsebe-enne : sakın zannetme
2. ellezîne : onlar
3. yefrahûne : ferahlarlar, sevinirler, şımarırlar
4. bi mâ etev : getirdikleri şey ile
5. ve yuhıbbûne : ve severler
6. en yuhmedû : övülmek, methedilmek
7. bi mâ lem yef’alû : yapmadıkları şey ile
8. fe lâ tahsebe- enne-hum : bu yüzden, artık sakın sanma ki onlar
9. bi mefâzetin : kurtulacak yer
10. min el azâbi : azaptan
11. ve lehum : ve onlara, onlar için vardır
12. azâbun elîmun : elîm azap

لَا تَحْسَبَنَّ sakın (kurtulmuş) sanmaالَّذِينَ يَفْرَحُونَ hoşlananlarıبِمَا أَتَواYaptıklarıylaوَيُحِبُّونَ sevinenأَنْ يُحْمَدُوا övülmektenبِمَا لَمْ يَفْعَلُوا yapmadıklarıylaفَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ onların zannetmeبِمَفَازَةٍ kurtulacaklarınıمِنْ الْعَذَابِazaptanوَلَهُمْ onlar içinعَذَابٌ bir azap vardırأَلِيمٌ çok acıklı


SEBEB-İ NÜZUL

Bu âyet-i kerimenin münafıklar ve yahudiler hakkında nazil olduğuna dair iki rivayet vardır.

l. Ebu Saîd el-Hudrî’den: Hz. Peygamber (sa)’in asr-ı saadetinde, o bir gazveye çıktığında münafıklar sefere katılmaz, Efendimizle onun arzusu hilâfı­na sefere çıkmamalarına sevinirler, O seferden dönünce de yeminler ederek ka­tılmamalarını mazur gösterecek mazeretler ileri sürer, yapmadıkları iyiliklerle övülmek isterlerdi. Bunun üzerine onlar hakkında Allah Tealâ bu âyet-i kerime­yi indirdi.

2. Suddî’den: Yahudiler, Hz. Peygamber (sa)’in (Tevrat’ta zikredildiğini buldukları) ismini gizlediler ve buna sevindiler, bir de kendilerini tezkiye ediyor ve “Biz oruç, namaz ve zekât ehliyiz, biz İbrahim’in dini üzereyiz.” diyorlar, kendilerini bununla avutarak Muhammed (sa)’in peygamberliğini inkârda ağız birliği ettiklerine seviniyor, bu vasıflarıyla övülmek istiyorlardı. İşte bunlar hakkında Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi. Dahhâk te bu görüştedir.

Mervan ibnu’l-Hakem kapıcısına: “Ey Rafı’, git İbn Abbâs’a ve ona de ki: “Eğer bizden yaptığına sevinen ve yapmadığı İle övülmek isteyen herkese azâb olunacaksa bizden azâb olunmıyacak kimse yok demektir.” Râfî’in bunu söyle­mesi üzerine ibn Abbâs şöyle dedi: “Bu âyet-i kerimenin sizinle ilgisi yok. Çünkü o, ehl-i kitab hakkında nazil olmuştur. Allah’ın Rasûlü (sa) yahudilere Tevrat’ta olan bir şeyi sormuş, onlar da Efendimiz (sa)’in sorduğu şeyin Tev­rat’taki doğru cevabını gizleyip başka bir cevap vermişler, O’nun yanından çı­kışlarında sorusuna cevap verdikleri için övülmelerini istemişler, gerçek cevabı giziemiş oldukları için de için için sevinmişlerdi.

Yine Mervan ibnu’l-Hakem’in bu sefer bizzat kendisinin bu sefer Ebu Saîd el-Hudrîye bu âyeti sorduğunu anlatan ve Yezîd ibn Eslem’den gelen rivayet şöyledir: Mervan ibnu’l-Hakem Medine emiri iken bir gün Ebu Saîd el-Hudrî, Zeyd ibn Sabit ve Râfi ibn Hadîc yanındaydilar. “Ey Ebu Saîd “Yaptıklarıyla kıvanan, yapmadıklarıyla övülmelerini arzu eden o kimseler var ya…” âyetini görmez misin? Allah’a yemin olsun ki biz, yaptıklarımıza seviniyor, yapmadık­larımızla övünmeyi seviyoruz.” dedi. Ebu Saîd: Bu âyet senin bu söylediğini yapanlar hakkında değil. Rasûlullah (sa)’ın zamanında bazı adamlar vardı. O’nun ve ashabının çıktığı bazı gazvelerde geri kalır, gazaya çıkmazlar; onları başına hoşlanılmıyacak bir şey gelmişse bu gazveden geri durduklarına sevinir­ler, eğer gazve hoşlarına gidecek şekilde sonuçlanırsa bu sefer de gelip Hz. Peygamber (sa)’e yeminler ederek mazeret ileri sürerler ve yapmadıkları bu işle, yani katılmadıkları bu gazve ile övülmelerini sever, isterlerdi. İşte bu âyet onlar hakkındadır.” dedi.

Katâde’den rivayete göre de Allah düşmanı Hayber yahudileri Allah’ın Rasûlü (sa)’ne gelmişler; sapıklıklarına sıkı sıkıya yapışmış, yahudiliklerinde devam ettikleri halde O’ndan ve getirdiklerinden razı olduklarını ve O’na tâbi olduklarını iddia etmişler; bu tebeiyyet iddiasından dolayı Efendimiz (sa)’den övgü beklemişlerdi de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.

Suddî ve Dahhâk der ki: Medine yahudileri Irak, Yemen yahudilerine ve mektuplarının ulaşacağı yeryüzünde bulunan bütün yahudilere mektuplar yazıp: “Muhammed peygamber filân değil, aman dininizde sebat edin.” dediler ve onu inkârda birleştiler, buna sevindiler ve: “Bizi bir kelimede birleştiren, hepimizi aynı görüşte birleştiren Allah’a hamdolsun ki ayrılmadık, dinimizi terketmedik.” dediler. Onlar: “Biz oruç ve namaz ehliyiz, Allah’ın dostlarıyız.” da diyorlardı. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu (İbnu’l-Cevzî, age. i,523). Ki onların yapmadan övülmeyi istedikleri bu sözlerinde ileri sürdükleri oruç, namaz ve Allah’a ibadettir.

Taberî bu iki görüşle ilgili rivayetleri zikrettikten sonra âyet-i kerimenin, yahudileri zemmetme siyakında olduğunu ve bu yüzden yahudiler hakkında indiğini belirten rivayetlerin daha çok tercihe şayan olduğunu söylemektedir.