٢٣
وَاِنْ كُنْتُمْ فى رَيْبٍمِمَّا نَزَّلْنَا عَلى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهوَادْعُوا شُهَدَاءَ كُمْ مِنْ دُونِ اللّهِاِنْ كُنْتُمْ صَادِقينَ
(23) Ve in küntüm fi raybim mimma nezzelna ala abdina fe’tu bi suratim mim mislih ved’u şühedaeküm min dunillahi in küntüm sadikiyn
Eğer (sizler bunun) içindekilerden şüphe ediyorsanız kulumuza indirmiş olduğumuzdan da hemen onun misli gibi bir sure getirin Allah’tan başka şahitlerinizi de davet ediniz eğer sizler sadıklarsanız
(23) And if ye are in doubt as to what We have revealed from time to time to Our servant, then produce a like thereunto and call your witnesses or helpers (if there are any) besides Allah, if your (doubts) are true.
1. | ve in kuntum | : ve eğer siz iseniz |
2. | fî reybin | : şüphe içinde |
3. | mimmâ (min mâ) | : şeyden |
4. | nezzelnâ | : biz indirdik |
5. | alâ | : üzerine, … a |
6. | abdi-nâ | : (bizim) kulumuz |
7. | fe’tû (fe u’tû) | : o zaman, öyleyse getirin |
8. | bi sûretin | : bir sureyi |
9. | min misli-hi | : onun mislinden, onun benzeri, onun gibi |
10. | ved’û (ve ud’û) | : ve davet edin, çağırın |
11. | şuhedâe-kum | : sizin şahitleriniz |
12. | min dûni allâhi | : Allah’tan başka |
13. | in kuntum | : eğer siz iseniz |
14. | sâdıkîne | : sadıklar, doğru söyleyenler |
وَإِنْ كُنتُمْ فِيeğer içindeyseniz رَيْبٍşüpheمِمَّا نَزَّلْنَاindirdiğimiz şeyden عَلَى عَبْدِنَاkulumuzaفَأْتُواsiz de getirinبِسُورَةٍbir sureمِنْ مِثْلِهِonun benzerinden وَادْعُواçağırınشُهَدَاءَكُمْşahitlerinizi de مِنْ دُونِ اللَّهِallah’tan başka إِنْeğerكُنتُمْiseniz صَادِقِينَdoğru kimseler
SEBEB-İ NÜZUL
Müşrikler Kur’ân’ı işittikleri zaman: “Bu, Allah’ın sözüne benzemiyor. Biz doğrusu onun Allah kelâmı olduğundan şüpheliyiz.” demişlerdi de âyet bunun üzerine nazil oldu
Elbetteki bu müşriklerin ilk örnekleri asr-ı saadette Kur’ân’ın ilk muhatabları olan Mekke müşrikleri olmakla birlikte Kur’ân’ın bu meydan okuması kıyamete kadar bütün inkarcılar hakkında geçerlidir
AÇIKLAMA
Ey inkarcı Araplar ve diğer inkarcılar! Allah’ın, kulu ve rasûlü ümmî Peygamber Abdullah oğlu Muhammed’e indirmiş olduğu Kur’an-ı Kerim’in doğruluğundan yana şüphe içinde bulunuyor ve onun insan sözü olduğunu iddia ediyorsanız sizin gibi bir insan olan o zatın buna güç yetirebildiği gibi siz de onun benzerini getiriniz. Eğer sizler bu Kur’an-ı Kerim’in uydurma ve insan kelâmı olduğunu söylerken, onunla boy ölçüşebileceğiniz iddiasında doğru söylüyor iseniz; -ki onlar: “Eğer biz dileseydik bunun benzerini elbette söylerdik” (Enfâl, 8/31) diyorlardı dilediğiniz başkan, eşraf, uydurma tanrılarınızı da Kur’an-ı Kerim’in benzerini ortaya koymak için yardıma çağırınız. Ancak Allah’tan başka hiçbir kimse onun benzerini meydana getiremez. Sizler bu işten yani alışılmadık beyanı, üstün belagati, parlak üslubu, her türlü kusurdan uzak fikrî yapısı, her zaman ve mekana elverişli göz kamaştırıcı yasama ve hükümleri ve gayba dair haber vermesi hususlarında Kur’an’a benzer bir sûre getirmekten acze düştüğünüz, ve buna şimdi güç yetiremiyeceğiniz gibi gelecekte de aciz kalacaksınız.
Fiilen bu konuda aciz olduğunuz açıkça ortaya çıktığına göre hakka yani Kur’an-ı Kerim’e imana, Peygamber (s.a)’in risâletini tasdike dönünüz. Çünkü yakıtı kâfir insanlar ile taşların, putların olacağı cehennemden, biricik kurtuluş bununla mümkündür. Demir ve buna benzer diğer sert maddeleri eritmek için en üstün dereceli ateş fırınları dahi, bu cehennem ateşinin benzeri olamaz. Allah işte bu cehennemi, İslâmın risâletini inkâr edip kabul etmeyen kâfirler için küfür ve inkarlarına uygun bir ceza olmak üzere hazırlamıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gerçekten siz ve Allah’tan başka taptıklarınız, Cehennemin odunusunuz. Siz oraya varacaksınız” (Enbiyâ, 21/98).
Özetle: Kur’an-ı Kerim’in en kısa bir suresinin bile şimdi ve gelecekte bir benzerini ortaya koymaktan aciz kalışınız ortaya çıktığına göre artık şu inadınızı bırakın. Bırakın da kafirler için hazırlanan cehennem ateşine odun olmamak için Kura’ın Allah kelamı olduğunu itiraf edin.