10

    RevelationCuzPageSurah
    102 18349Nur(24)

١٠

وَلَوْلَا فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّهَ تَوَّابٌ حَكيمٌ

(10) ve lev la fadlüllahi aleyküm ve rahmetühu ve ennellahe tevvabün hakim
Velev Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı şüphesiz Allah tövbeleri kabul eden hüküm sahibidir

(10) If it were not for Allah’s Grace and mercy on you, and that Allah is Oft-Returning, full of wisdom, (ye would be ruined indeed).

1. ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
2. fadlu allâhi : Allah’ın fazlı
3. aleykum : sizin üzerinize
4. ve rahmetu-hu : ve onun rahmeti
5. ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
6. tevvâbun : tövbeleri kabul eden
7. hakîmun : hakim olan, hüküm ve hikmet sahibi olan

SEBEB-İ NÜZUL

Ya üzerlerinizde Allah ‘in lûtfu ve rahmeti olmasaydı (haliniz nice olur­du?). Gerçekten Allah Tevvâb’dır, Hakim ‘dir.

Bu âyet-i kerimeler, mülâ’ane ya da Li’ân âyetleri denilir ki eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka bu zinaya şahidlik edecek başka şahid bulamryan karı koca için bir çıkış yolu olarak li’ân usûlünü getiren âyet-i kerimelerdir. Bunların nüzul sebebi muteber hadis mecmualarında, siyer kitablarında ve hemen bütün tefsirlerde yer almaktadır. Ancak bazı rivayetlerde Ansar’dan birisi hakkında, bazı rivayetlerde Uveymir hakkında, diğer bazıların­da da Hilâl ibn Ümeyye hakkında anlatılmaktadır. Şöyle ki:

1. Abdullah ibn Mes’ûd’dan rivayette o şöyle anlatıyor: Bir cuma gecesi mescid-i nebevîde oturuyorduk. Ansardan bir adam geldi ve: “Bir adam (veya bizden birisi) karısının yanında yabancı bir erkek bulsa da bunu konuşsa (karı­sının o adamla zina ettiğini söylese) ona hadd-i kazf uygularsınız, öldürse (kısasen) onu öldürürsünüz, sussa bu sefer de (karısına ve zina ettiği o yabancı erkeğe) kin dolu olarak susacaktır. Allah’a yemin ederim ki sabaha çıkınca bunu Rasûlullah (sa)’a soracağım.” dedi. Ertesi gün olunca Rasûİullah (sa)’a geldi, sordu ve: “Bir adam karısıyla birlikte yabancı bir adamı bulsa da konuşsa (o-nunla zina ettiğini söylese) ona hadd-i kazf uygularsınız, onu öldürse kısasla öldürürsünüz, sussa kin ve gayz dolu olarak susar.” deyip “Ey Allahım bunun hükmünü beyan et.” diye dua etmeye başladı ve bunun üzerine Hân âyeti (yani) “Eşlerine zina isnad edip de kendilerinden başka şahidleri olmıyanların şahidliği…” âyetleri nazil oldu ve insanlar içinde işte o adam bu durumla müpte­lâ oldu. O ve karısı Rasûlullah (sa)’a geldiler ve (O’nun huzurunda) lânetleştiler (aralarında liân uygulandı). Adam dört kere doğru sözlülerden olduğuna dair Allah’ı şahid göstererek şehadette bulundu. Beşinci şehadette “Eğer yalancılar­dan ise Allah’ın laneti üzerine olsun.” diye lanette bulundu. Lanette bulunmak üzere (beşinci şehadette kocası doğru sözlülerden ise Allah’ın laneti (gazabı) kendisi üzerine olsun diyerek şehadette bulunmak üzere) hazırlanırken Rasûlullah (sa): “Yeter, sus.” buyurduysa da kadın şehadette ısrar ile beşinci şehadette bulundu.

Kadın arkasını dönüp giderken Rasûlullah (sa): “Herhalde doğuracağı ço­cuk siyah ve kıvırcık saçlı olacaktır.” buyurdular. Kadın tam bu niteliklerde bir çocuk doğurdu.

2. Sehl ibn Sa’d’den rivayete göre Uveymir bir gün Aclân oğullarının efen­disi Asım ibn Adiyy’e gelmiş ve demiş ki: “Karısıyla birlikte yabancı bir erkeği bulan kişi hakkında ne dersiniz? Onu öldürsün de (kısasla) onu öldürür müsü­nüz, yoksa ne yapsın? Bunu Allah’ın Rasûlü (sa)’ne benim için sorar mısın?” Bunun üzerine Hz. Peygamber (sa)’e gelen Asım: “Ey Allah’ın elçisi…” diye söze başlayıp soruyu sormuş, ancak Hz. Peygamber (sa) bu sorudan hoşlanma-yıp cevap vermemiş. Dönüp geldiğinde Uveymir sorusunun cevabını almak umuduyla Asım’ın yanına gelmiş. Asım: “Allah’ın Rasûlü (sa) bu sorudan hoş­lanmadığı gibi kınadı da.” demiş. Uveymir: “Vallahi bundan vazgeçmiyeceğim ve gidip Rasûlullah (sa)’a soracağım.” deyip Hz. Peygamber (sa)’e gelmiş ve: “Ey Allah’ın elçisi, bjr kişi, karısının yanında yabancı bir erkek bulsa onu öl­dürsün ve siz de (kısasla) onu öldürür müsünüz, yoksa ne yapsın?” diye sormuş. Rasûl-i Ekrem: “Allah, sen ve karın hakkında Kur’ân indirdi.” buyurup ikisine Allah’ın, Kitab’ında tarif ettiği şekilde mülâ’anede bulunmalarını emretmiş ve onlar da liânlaşmışlar. Liândan sonra Uveymir: “Ey Allah’ın elçisi, bundan sonra ben bu karıyı tutsam (nikâhım altında ve evimde yanımda) tutsam ona zul­metmiş olurum.” deyip karısını boşamış ve o ikisinden sonra Hân yapan eşler hakkında bu bir yol olmuştur. Allah’ın Rasûlü (sa): “Bakın (kadının ne doğura­cağını gözetleyin), eğer siyah, göz bebekleri koyu siyah, kalçaları ve baldırları iri bir çocuk doğurursa bilin ki Uveymir doğru söylemiştir. Şayet kırmızımsı, kızılca bir böceğe benzer bir çocuk doğurursa bilin ki Uveymir karısı hakkında yalan söylemiş, ona iftira etmiştir.” buyurdular. Kadın, Rasûlullah (sa)’ın Uveymir’in doğru söylemiş olduğunu tasdik edici olarak bildirdiği niteliklerde bir çocuk doğurdu. Bu çocuk daha sonraları (Araplarda âdet olduğu üzere baba­sına nisbetle değil), annesine nisbetle çağrılırdı. Ayrıntı­larda küçük farklarla hadisi Müslim de Sehl ibn Sa’d es-Sâ’idî’den rivayetle tahric etmiştir. İbn Abbâs’tan gelen bir rivayette Uveymir’in karısının adı Havle bint Kays olarak verilmektedir. Kelbî rivayetiyle yine İbn Abbâs’tan gelen bir rivayette bu musibetin Asım ibn Adiyy’in başına geldiği ve karısı ile Şerik ibn Sehmâ’ı zina halinde gördüğü nakledilmişse de doğrusu ve sahih olanı yukarda verdiğimiz veçhile musibetin Asım’in değil, amcasının oğlu olan Uveymir’in başına gelmiş olmasıdır.

3. İbn Abbâs’tan rivayette o şöyle anlatıyor: Hilâl ibn Ümeyye, Hz. Pey­gamber (sa)’in huzurunda karısının Şerik ibn Sehmâ’ ile zina ettiği iddiasında bulunmuştu. Rasûlullah (sa): “Ya delil getirirsin ya da zina iftirası cezasını sır­tında bulursun (ya bu iddiana dört şahid getirirsin, ya da sana zina iftirası ceza­sını uygularım.)” buyurdular. Hilâl: “Ey Allah’ın elçisi, bizden birisi karısının üzerinde yabancı bir erkek bulacak, sonra da onları o halde bırakıp delil (şahid) aramıya mı gidecek?!” dediyse de Hz. Peygamber (sa): “Ya delil getirirsin, ya da zina iftirası cezasını sırtında bil.” buyurdular. Hilâl: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki ben doğru söylüyorum ve Allah, benim sırtımı zina iftirası cezasından kurtaracak bir şey mutlaka indirecektir.” dedi ve hemen aka­binde Cibril geldi ve Hz. Peygamber (sa)’e “Beşincisi ise “Kocası sâdıklardan ise kendisinin Allah’ın gazabına uğraması”dır.”a kadar olmak üzere “Eşlerine zina isnad edip de kendilerinden başka şahidleri olmıyanların şahidliği; kendisi­nin sâdıklardan olduğuna dair dört kere Allah’ı şahid tutmasıdır….” âyet-i keri­melerini indirdi. Rasûlullah (sa)’tan vahy inme hali kalkınca HilâPin karısına haber gönderip çağırttı. Hilâl de geldi ve “Karısının zina ettiğine” dair şehadette bulundu. Rasûlullah (sa): “Allah biliyor ki ikinizden birisi yalan söylüyor; iki­nizden tevbe eden yok mu?” buyuruyordu. Sonra kadın kalktı ve “zina etmedi­ğine ve kocasının yalancılardan olduğuna” dair şehadette bulundu. Beşinci şehadete gelmişti ki onu durdurdular ve: “Dikkat et, bu beşinci şehadet Allah’ın gazabını sana vacip kılıcıdır.” dediler. İbn Abbâs der ki: “Kadın şöyle bir keke­ledi, döndü; biz, şehadetinden dönecek, vazgeçecek zannettik ama o: “Bundan sonraki günlerde elbette kavmimi rüsvay etmiyeceğim.” dedi ve beşinci şehadeti de yaptı.

Rasûlullah (sa): “Bakın, bu kadını gözetleyin; eğer gözleri sürmeli, kalçala­rı dolgun ve baldırları iri bir çocuk doğurursa bu çocuk Şerîk ibn Sehmâ’dandır.” buyurdu ve kadın Hz. Peygamber (sa)’in bu tarifine uygun bir çocuk doğurdu da Efendimiz (sa): “Şayet Allah’ın kitabından geçenler (Hân ile ilgili âyetlerin hükmü) olmasaydı benim için ve o kadın için başka bir durum olurdu (onu recmedardim.)” buyurdular.

Hafız Ebu Ya’lâ’nın Enes ibn Mâlik’ten rivayeti biraz daha ayrıntılı olmak­la birlikte bu ayrıntılarda bazı farkları ihtiva etmektedir. Bu rivayette Hz. Pey­gamber (sa), Hilâl’in karısının doğuracağı çocuğu gözetlemelerini emredip: “Eğer kıvırcık saçlı, ince baldırlı bir çocuk doğurursa bu çocuk Şerîk ibn Sehmâ’dan; beyaz, organları uzun ve tam, gözleri bozuk bir çocuk doğurursa bu çocuk Hilâl ibn Ümeyye’nindir.” buyurduğu ve kadının, kıvırcık saçlı, ince bal­dırlı bir çocuk doğurduğu belirtilmektedir.

İmam Ahmed de hadiseyi İbn Abbâs’tarç daha geniş olarak şöyle naklet­mektedir: “İffetli ve hür kadınlara zina isnadında bulunan, sonra da buna dört şahid getiremiyenlere seksen sopa vurun ve ondan sonra da onların şahitliğini ebediyyen kabul etmeyin.” âyet-i kerimesi nazil olduğunda Ansar’ın efendisi Sa’d ibn Ubâde: “Ey Allah’ın elçisi, aynen böyle mi nazil oldu?” diye sordu. Rasûlullah (sa): “Ey Ansar topluluğu, efendinizin ne söylediğini işitmiyor mu­sunuz?” buyurdular. Onlar: “Ey Allah’ın elçisi, onu ayıplama, muhakkak ili o çok kıskanç bir adamdır, bu yüzden bakire olmiyan hiçbir kadınla evlenmemiş ve kadınlarından hiçbirini boşamamıştır. Onun kıskançlığının şiddetinden biz­den hiç kimse onun boşayacağı bir kadınla evlenmeye cesaret edemez.” dediler. Sa’d: “Ey Allah’ın elçisi, Allah’a yemin olsun kî ben, bunun hak ye Allah’tan olduğunu biliyorum. Fakat ahmak bir kadının bacakları arasına (onunla zina halinde) oturmuş bir adam bulacağım ve benim; dört şahid getirinceye kadar onu hareket ettirme, yerinden ayırma hakkım olmtyacak. Allah’a yemin olsun ki ben ona dört şahid getirmeden önce o adam işiniıbitirir, ihtiyacını giderir. İşte ben buna çok şaştım.” dedi.

Bunun üzerinden çok geçmeden Tebük gazvösine katılmıyarak özürsüz o-larak geri kalması ve bunu gelip Hz. Peygamber (sa)’e itiraf etmesi üzerine geli­şen olaylardan sonra tevbesi kabul edilen üç kişide^ biri olan Hilâl ibn Ümeyye geldi. Gündüz çalıştığı arazisinden gece evine geldiğinde karısının yanında ya­bancı bir erkek bulmuş; zina ettiklerini gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmiş; sabaha çıkıncaya kadar da ona dokunmamış. Sonra iabah olunca da Rasûlullah (sa)’a gelip: “Ey Allah’ın elçisi, gece aileme geldin^ onun yanında yabancı bir erkek buldum; zina ettiklerini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.” dedi.

Rasûlullah (sa), onun getirdiği bu haberden htşlanmayıp sert davrandı. Ansar toplanıp: “Sa’d ibn Ubâde’nin söylediği musibet işte şimdi başımıza gel­di. Rasûlullah (sa) şimdi Hilâl ibn Ümeyye’ye zina iftirası cezası olan sopalan attırır, sonra da şahitliğini insanlar arasında iptal edip ^ok sayar.” dediler.

Hilâl: “Allah’a yemin ederim ki ben, Allah’ın, bana bundan bir çıkış yolu koyacağını umarım.” deyip şöyle devam etti: “Ey Allah’ın elçisi, getirdiğim haberden ötürü bana sert davrandığını görüyorum. Allah’a yemin olsun ki O, benim doğru olduğumu biliyor.”

Allah’a yemin olsun ki Rasûlullah (sa), ona zina iftirası haddinin uygulan­masını emretmeyi istiyordu ki birden Rasûlullah (sa)’a vahy gelmeye başladı.Ashabı, ona vahy indiği zaman bunu yüzünün değişmesinden, bulanmasından bilirlerdi. Vahy bitinceye kadar sustular. “Eşlerine zina isnad edip de kendile­rinden başka şahidleri olmıyanların şahidliği; kendisinin sâdıklardan olduğuna dair dört kere Allah’ı şahid tutmasıdır….” âyetleri nazil oldu ve Rasûlullah (sa)’tan vahy inme hali kalkınca: “Ey Hilâl, müjde; Allah, senin için bir ferahlık ve çıkış yolu kıldı.” buyurdular. Hilâl: “Zaten ben de Rabbımdan bunu umuyor­dum.” Dedi.

Rasûlullah (sa): “Kadına haber gönderin, gelsin.” buyurdular ve kadın gel­di. Allah’ın Rasûlü (sa) her ikisine de âyetleri okuyup onları uyardı, âhiret aza­bının dünya azabından (zina edenlere dünyada verilecek cezadan) daha şiddetli olduğunu haber verdi. Hilâl: “Ey Allah’ın elçisi, Allah’a yemin ederim, ona kar­şı, onun hakkında doğru söyledim.” dedi. Kadın da: “Yalan söyledi.” dedi. Rasûlullah (sa): “Aralarında liân yapınız.” buyurdular. Hilâl’e: “Kalk, karının zina ettiğine dair şehadet et.” denildi. Karısının zina ettiğine ve kendisinin doğ­ru sözlülerden olduğuna dair Allah’ı şahid tutarak dört kere şehadette bulundu. Beşinciye geldiğinde ona: “Ey Hilâl, Allah’tan kork; dünya azabı (zina iftirası sebebiyle sana dünyada verilecek ceza) âhiret azabından daha hafiftir. Bu beşin­ci şehadetle, eğer şehadetinde yalancı isen âhiret azabını kendine vacip kılıyor­sun.” denildi. “Allah’a yemin ederim ki Allah, bu sebeple bana dünyada zina iftirası cezası vermediği gibi bana âhirette azâb etmiyecek.” deyip beşincisinde de: “Eğer yalancılardan ise Allah’ın lanetinin kendi üzerine olması”nı isteyerek şehadet etti.

Sonra kadına: “Onun (kocanın) yalancılardan olduğuna dair dört defa Allah’ı şahid tutarak şehadet et.” denildi. Beşincisine geldiğinde kadına: “Allah’tan kork; muhakkak dünya azabı (zina sebebiyle dünyada verilecek cezanın acısı) âhiret azabından daha hafiftir. Bu beşinci şehadetle azabı kendine vacip kılmış oluyorsun.” denildi de kadın şöyle bir durakladı, sonra: “Allah’a yemin ederim ki kavmimi rüsvay ttmiyeceğim.” dedi ve “Eğer kocam doğru sözlüler­den ise Allah’ın gazabı üzerime olsun” diye beşinci kere şehadette bulundu.

Bu (liândan sonra) Allah’ın Rasûlü (sa), karı-kocanın arasını ayırdı (nikâh­larını feshetti) ve kadında» doğacak çocuğun babasının adıyla çağrılmamasına, doğacak çocuğa zina isnad edilmemesine, kadına veya çocuğuna ;na isnad e-den olursa ona hadd-i kazf uygulanmasına hükmetti. Ayrıca koc^ Imediği ve araları talâk ile ayrılmamış olduğu için de kadının mesken, barındırılma ve ge­çiminin koca üzerine olmamasına hükmedip buyurdu ki: “Eğer kadın kumral, uylukları etsiz ve ince bıldırlı bir çocuk doğurursa bu Hilâl’indir. Eğer esmer, kıvırcık saçlı, iri yapılı, baldırları büyük ve kalçaları etli bir çocuk doğurursa bu, zina isnadında bulunulan adamındır.” Kadın, esmer, kıvırcık saçlı, iri yapılı, baldırları büyük ve kalçaları etli bir çocuk doğurdu. Allah’ın Rasûlü (sa): “Şayet (o Hân’da yapılan) yeminler olmasaydı benimle o kadın hakkında başka bir du­rum olurdu.” buyurdular.

İkrime der ki: (Kadının doğurmuş olduğu) çocuk daha sonra Mısır üzerine emîr oldu. Annesinin ismiyle çağrılır, babasına nisbetle çağrılmazdı. Bu hadis, Ebu Davud tarafından da muhtasar olarak İbn Abbâs’tan rivayetle tahric olunmuştur.

Bu âyet-i kerimenin Hilâl ibn Ümeyye veya Uveymir hakkında nazil oldu­ğuna dair haberleri verdikten sonra Suyûtî der ki: İmamlar bu âyet-i kerimenin Hilâl ibn Ümeyye hakkında mı yoksa Uveymir hakkında mı nazil olduğu konu­sunda hemfikir değillerdir. Kimisi Hilâl hakkında nazil olduğuna dair rivayetleri tercih ederken kimisi de Uveymir hakkında nazil olduğunu ifade eden rivayeti tercih etmişlerdir. Meselâ Taberî âyet-i kerimenin, karısına Şerîk ibn Sehmâ ile zina isnadında bulunan Uveymir hakkında nazil olduğuna dair rivayeti tercih etmektedir (Kurtubî, age. xn,i23). İki rivayet arasını cem sadedinde olmak üzere bu duruma ilk düşenin Hilâl olduğu, Uveymir’in de başına aynı fitnenin âyet-i ke­rime nazil olmadan hemen önce geldiği ve dolayısıyla âyet-i kerimenin her iki­sinin durumu hakkında nazil olduğunu söyleyenler de vardır. Nevevî bu görüşe meyletmiş Hatîb de ona tabi olmuştur. İbn Hacer de benzer görüşte olup şöyle der: Muhtemeldir ki âyet-i kerime Hilâl ibn Ümeyye’nin başına gelen olay üze­rine inmiş. Daha sonra aynı felâket Uveymir’in de başına gelmiş ve âyet-i keri­menin nüzulünden veya Hilâl’in başına gelenden haberi olmıyan Uveymir Hz. Peygamber (sa)’e gelerek durumu hakkında ondan fetva istemiş; Allah’ın Rasûlü (sa) de kendisine daha önce Hilâl hakkında inen âyet-i kerimeyi oku­muştur. Kurtubî ise âyet-i kerimenin biri Hilâl olayında, diğeri de Uveymir ola­yı hakkında iki kere indirilmiş olabileceği ihtimali üzerinde durur. İbn Hacer de âyet-i kerimenin birden çok sebep üzerine nazil olmasını da caiz görmektedir.

4. Bu arada Suyûtî, el-Bezzâr’ın Huzeyfe’den rivayetle tahric ettiği bütün bunlardan farklı ve garip bir rivayete daha yer verir. Bu haberde Huzeyfe şöyle anlatıyor: Allah’ın Rasûlü (sa) bir gün Hz. Ebu Bekr’e: “Ümmü Rûmân’la bir­likte bir adam görsen ne yapardın?” diye sormuş, Ebu Bekr: “Elbette ona bir kötülük yapardım.” diye cevap vermiş. Bu sefer Hz. Peygamber (sa), Hz. Ö-mer’e dönüp: “Ya sen ey Ömer?” diye ona sormuş. Hz. Ömer: “Allah en âciz olana lanet etsin, elbette o habistir.” diye cevaplamış da bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.

Bütün bu rivayetlerden sonra Liân’a esas olan bu âyet-i kerimelerin nüzul vakti olarak Kurtubî, Hicretin dokuzuncu senesi Şaban ayında Hz. Peygamber (sa)’in Tebük’ten dönüşünden sonrasını göstermektedir.

AÇIKLAMA

Buharî ve Müslim’in Sehl b. Sa’ddan rivayetine göre Uveymir Asım b. Adiyy’e gelip:

– Benim için Rasulullah’a (s.a.) sor bakalım: Bir kişi hanımının yanında bir adamı görse ve onu öldürse o sebeple o kişi öldürülür mü? Yahut ona nasıl davr anılır?

Asım bu soruyu Peygamberimiz’e (s.a.) sordu. Rasulullah (s.a.) bu soruyu soranı ayıpladı. Uveymir Asım’ı gördü. Asım’a:

– Ne yaptın? diye sordu. Asım:

– Ne yapayım, sen bana hayırlı bir iş vermedin, dedi. Ben bunu Rasulul­lah’a (s.a.) sordum. O da bu çeşit soru soranları ayıpladı, dedi. Bunun üzerine Uveymir:

– O halde Allah’a yemin olsun ki, ben gidip Rasulullah’a soracağım, dedi. ütti, sordu. Efendimiz (s.a.):

– Allah senin hakkında ve arkadaşının hakkında -yani bu gibi olayla karşı­dan herkes hakkında- vahiy indirdi, dedi.

Allah Tealâ bu ayetle kocaların sıkıntısını gidermiş, onlardan biri hanımına zina isnadında bulunduğunda delil getirmesi zor durumda olduğu zaman çı­kış yolunu göstermiştir. Bu çıkış yolu erkeğin hakime gidip hanımı hakkındaki iddiayı söylemesi ve Allah Tealâ’nın emrettiği şekilde Handa bulunmasıdır. Li-an hakimin kendisine dört şahit yerine geçmek üzere, hanımına yaptığı zina is­nadında doğru sözlü olduğuna dair Allah’a dört defa yemin ederek şahit getir­mesidir.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyordu: “Hanımlarına zina ithamında bulu­nan…” ve bu isnatlarının doğruluğuna tanık olacak dört şahit getiremeyen kimselerden her biri üzerine vacip olan şudur: Hanımına yaptığı zina ithamın­da doğru sözlü olduğuna dair yemin ederek Allah’ı dört defa şahit tutar. Beşin­cide ise şöyle der: Eğer ben hanımıma yaptığım bu zina ithamımda yalancı isem Allah’ın laneti benim üzerime olsun. Lanet ise Allah’ın rahmetinden ko­vulmaktır.

Bunu söylediği zaman bizzat Han sebebiyle Hanefiler dışındaki alimlerin cumhuruna göre erkek hanımından ayrılmış olur. O kadın artık ebediyyen o er­keğe haram olur. Erkek onun mihrini verir. Erkeğin kazif haddi sakıt olur. Ço­cuk varsa o çocuğu erkek reddeder, kadın Han yapmazsa zina haddine çarpılır.

Kadının dört defa, kocasının kendisine yaptığı bu zina ithamında kocası­nın yalancı olduğuna dair yemin etmesi ve beşincisinde “Kocam eğer doğru söy­lüyorsa Allah’ın gazabı üzerime olsun.” demesi kadına zina haddi uygulaması­nı ortadan kaldırır.

Erkeğin lanetle kadının ise gazapla tahsis edilmek suretiyle aralarının ay­rılmasının sebebi kadına şiddetli davranmaktır. Çünkü bu fuhşun sebebi ve kaynağı genellikle erkeği kendi nefsine çektiği için zinakâr kadındır.

Cenab-ı Hak daha sonra bu hükmü vesilesiyle kullarına yaptığı lütuf, ni­met ve rahmeti beyan etmiştir. Zira erkeğin muradını gerçekleştirmek için ve kadının da bu nefsini cezadan korumak için Hanı meşru kılmıştır. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Ya üzerinizde Allah’ın lütfü ve rahmeti olmasaydı ya da gerçekten Allah tevbeleri çok çok kabul edici ve sonsuz hikmet sahibi olmasaydı?” Yani Allah’ın zorluk ve darlıktan kurtarıcı, ferahlık verici hükmü sebebiyle size özellikle ver­diği lütfü, nimeti, ihsanı ve rahmeti olmasaydı siz pek çok işlerinizde sıkıntı ve meşakkate düşerdiniz. Allah sizi rezil eder ve size derhal ceza verirdi. Fakat O sizin hatalarınızı örttü ve Han vesilesiyle sizi tehlikeden kurtardı. Onun zatî sı­fatlarından birisi de kendi nefsine rahmet sahibi olmayı yazması, kendisinin kullarının tevbesi, kasemden ve şiddetli yeminlerden sonra olsa da tevbeleri çok çok kabul edici olması, O’nun takdir ettiği şer’î hükümlerde verdiği emir ve nehiylerde son derece hikmet sahibi olmasıdır. Çünkü O Han yapan karı-koca-dan birinin mutlaka yalancı olmasına rağmen her ikisinden de dünyevî ceza olan had cezasını kaldırmakta ve bu cezadan daha ağır olan uhrevî cezaya lâ­yık kılmaktadır.

Rahmet tevbeye daha uygun olduğu halde ayetin “Rahîm” ismiyle değil de “Hakîm” ismiyle sona ermesinin sebebi Cenab-ı Hakk’m karı-koca arasında ki hükmünü meşru kılmak suretiyle kullarının hatalarını örtmeyi murad etme­lidir