46

٤٦

وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسيميهُمْ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ

(46) ve beynehüma hicab ve alel a’rafi ricalüy ya’rifune küllem bisimahüm ve nadev ashabel cenneti en selamün aleyküm lem yedhuluha ve hüm yatmeun
ikisinin arasında perde (vardır) araf’ın üzerinde şahıslar (vardır) hepsini tanırlar onların simalarından nida ederler cennet ashabına selam sizin üzerinize oraya girememişlerdir onlar ümit ettikleri halde

(46) Between them shall be a veil, and on the Heights will be men who would know every one by his marks: they will call out to the Companions of the Garden, “Peace on you”: they will not have entered, but they will have an assurance (thereof).

1. ve beyne-humâ : ve ikisi arasında (var)dır
2. hicâbun : bir perde
3. alâ el a’râfi : A’raf (cennet-cehennem arasındaki tepelerin adı) üzerinde
4. ricâlun : bir erkek, bir adam
5. ya’rifûne : tanırlar
6. kullen : hepsini
7. bi sîmâ-hum : onları yüzleri
8. ve n��dev : ve seslendiler
9. ashâbe el cenneti : cennet halkına, ehline
10. en selâmun aleykum : selâmlanmak sizin üzerinize olsun (selâm üzerinize olsun)
11. lem yedhulû-hâ : henüz oraya girmediler
12. ve hum : ve onlar
13. yatme’ûne : ümit ediyorlar, çok istekli oluyorlar

وَبَيْنَهُمَا onların arasındaحِجَابٌ perde vardırوَعَلَى ve üzerindeالْأَعْرَافِ a’rafرِجَالٌ adamlar vardırيَعْرِفُونَ tanıyanكُلًّا hepsiniبِسِيمَاهُمْ yüzlerindenوَنَادَوْا seslenirlerأَصْحَابَ ehlineالْجَنَّةِcennetأَنْ سَلَامٌ selamunعَلَيْكُمْ aleykumلَمْ يَدْخُلُوهَا henüz oraya girememişlerdirوَهُمْ ki bunlarيَطْمَعُونَ unutulmamakla birlikte