16

١٦

وَجَنَّاتٍ اَلْفَافًا

(16) ve cennatin elfafen
Ve ağaçların dalları birbirine girmiş bahçeler

(16) And gardens of luxurious growth?

1. ve cennâtin : ve ağaçlı bahçeler
2. elfâfen : birbirine sarmaş dolaş olmuş, içiçe

وَجَنَّاتٍbahçelerأَلْفَافًاsarmaş dolaş


AÇIKLAMA

Allah Tealâ müşriklerin kıyamet gününün gerçekleşmesine dair kuş­kularını kınayarak şöyle buyuruyor: “Onlar birbirlerine neyi soruşturuyor­lar? Hakkında ihtilâf ettikleri o büyük haberi (mi?)”

Yani, Mekke halkından müşrikler ve diğerleri aralarında neyi soruştu­ruyorlar? Bu soruya Allah Tealâ şunu da ekliyor: “O büyük haberi (mi?)” Yani onların, kimi yalanlayarak kimi de doğrulayarak inkâr eden veya ina­nan, kabul eden ve etmeyen, şüphesi olan ve olmayan olarak tartıştıkları, önemi büyük ve kritik haberi mi? O, Allah Tealâ’nın şu ayetlerinde haber verdiği gibi ölümden sonraki diriliş günüdür: “O bizim dünya hayatımız­dan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız. Biz tekrar diriltilecekler değiliz.” (Mü’minun, 23/37) “Biz kıyamet nedir bilmiyoruz. Sadece bir zanda bulu­nuyoruz ve kesin bir bilgiye dayanarak inanıyor değiliz, demiştiniz.” (Casiye, 45/32)

Mücahid, “büyük haber” in tefsirinde: O, Kur’an’dır demiştir. İbni Ke­sir ise: Daha doğru olan, Allah Tealâ’nın “Hakkında ihtilâf ettikleri” ayeti­ne göre birincisi yani, öldükten sonra dirilişdir, dedi. Razi de, kıyamet gü­nüdür demiştir. Doğruya en yakın olanı da budur.

Sorudan maksat ise, meselenin önemsenmesi ve müşriklerin durumu­na dinleyenlerin dikkatinin çekilmesidir. Razi’nin de dediği gibi, sözün soru cevap kalıbında kullanılması anlatma, açıklama ve cevabı soru soran insanların zihnine yerleştirme açısından daha yararlıdır. Allah Tealâ’nın “Bugün mülk kimindir? Vahid ve Kahhar Allah’ındır.” (Mümin, 40/16) ayetin­de de durum böyledir.

Sonra Allah Tealâ onları, kıyameti inkâr etmelerinden ötürü tehdit ederek şöyle karşılık vermektedir:

“Hayır! Yakında bilecekler. Sonra yine hayır. Yakında bilecekler.” Yani diriliş hakkında onların ihtilâf etmemeleri gerekir. O bir gerçektir, şüphesi yoktur. Onu inkâr edenler yalanlamalarının akibetini bileceklerdir. “Hayır” kelimesi, onlara yönelik bir kınama ve ayıplamadır, ikinci cümlede ise bu kınama ve ayıplama tekrar edilmiştir ki, içinde bulundukları inkâr ve ya­lanlamayı terketsinler. Çünkü onlar, kendilerine azap geldiğinde, yakında işin gerçeğini bileceklerdir.

Bu şiddetli bir tehdit ve önemli bir uyarıdır. Dilciler uyarı ile beraber tehditin tekrar edilmesi, tehditin son derece önemli olduğunu gösterir, de­mişlerdir. “Sonra” ifadesi ise, ikinci tehditin birincisinden daha önemli ol­duğuna işarettir.

Ardından Allah Tealâ, diriltme ve diğer işlerdeki kudretine delâlet eden ve yaratmadaki büyük gücünü gösteren bazı konuları zikretmiştir. İnkâr et­tikleri diriltme ve haşrın doğruluğunu belgeleyen, mutlak kudretin ilme sa­hip olduğuna delâlet eden dokuz konuyu sayarak şöyle buyurmaktadır:

1, 2- “Biz yeri bir beşik, dağları kazıklar yapmadık mı?” Yani Allah’ın sonsuz kudretinin delillerinden olan, çocuk için hazırlanan beşiği andıran yeryüzünü mahlukâtın hizmetine yayması, hareketlenip üzerindekileri sarsmasın, sakin kalsın diye yüksek dağları yeryüzüne kazıklar yapmasını gözlemlediğiniz halde dirilmeyi nasıl inkâr edersiniz? Nitekim şöyle buyu­ruyor: “Dağları dikti.” (Naziât, 79/32)

3- “Sizi çift çift yarattık” Yani insan cinsinin korunması, yardımlaşma ve ünsiyet için erkekler ve dişiler olarak sizi sınıflar halinde ortaya çıkar­dık. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: “Size nefislerinizden, kendilerine ısın­manız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme meydana getirmesi da O’nun ayetlerindendir. Şüphe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavim için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21)

4, 5- “Uykunuzu dinlenme yaptık. Geceyi örtü kıldık.” Uykunuzu be­denleriniz için bir rahatlık, hareket ve gün boyu süren yorucu işlerinize bir fayda yaptık. Uyku ile kuvvetiniz yenilenir, akıl ve vücut canlılık kazanır. Buradaki “dinlenme,” ruh bedende olduğu halde hareketten kesilmedir. Geceyi bir rahatlık, karanlığı da eşyayı ve cisimleri örten bir elbise gibi yaptık. Nasıl, elbise bedeni örtüp onu sıcaktan ve soğuktan koruyor ve av­ret yerlerini kapatıyorsa, gece de düşmandan saklanma ve kimi ihtiyaçları­nı giderme gibi yararları elde etmek ve gündüz mümkün olmayan faydala­rı sağlamak için gizlenmek isteyenlerin gizlenebildiği zamandır.

6- “Gündüzü geçim zamanı kıldık.” Gündüz vaktini aydınlık yaptık ki, insanlar hayatını sürdürmek için kazanma, ticaret, ziraat ve sanat gibi rızık imkânlarını değerlendirebilsinler.

7, 8- “Üstünüze sağlam sağlam yedi (gök) bina ettik. (Ona) parıl parıl parıldayan bir kandil astık.” Yani üzerinizde, yaratılışı ve yapısı muhkem, üstün sanat eseri, yıldızlarla süslenmiş yedi gök bina ettik. Güneşi bütün aleme, aydınlığından ve ısısından yararlanılan parlak bir kandil yaptık; böylece kâinatta bulunan bütün canlılar ondan istifade ediyor.

9- “Sıkışarak (su) çıkaran (bulut)lardan şarıl şarıl su indirdik, onunla dane, nebat ve (ağaçları birbirine) sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye.” Yani bulutlardan şarıl şarıl su indirdik ki o bol, temiz ve yararlı su ile in­sanlara gıda olacak buğday, arpa, mısır ve pirinç gibi muhtelif daneleri, ot saman gibi hayvanların yiyeceği nebatat, aynı toprakta olmalarına rağmen güzel görünümlü, dalları sarmaş dolaş olmuş bostan ve bahçeler, çeşitli meyvalar çıkaralım. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. Biz onlardan bazısını, ye­mişlerinde bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbet ayetler vardır.” (Ra’d, 13/4).