٥٨
وَاِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِءْتُمْرَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ وَسَنَزيدُ الْمُحْسِنينَ
(58) Ve iz kulned hulu hazihil karyete fe külu minha haysü şi’tüm rağadev vedhulül babe süccedev ve kulu hittatün nağfirleküm hatayaküm ve senezidül muhsinin
O zaman şöyle dedik bu memlekete girin oradan dilediğiniz yerden bol bol yeyin ve kapısından secde ederek girin ve Hıttah (mağfiret et) deyin sizin hatalarınızı mağfiret edelim iyilik edenlere (ilerde daha) ziyadesini vereceğiz
(58) And remember We said: “Enter this town, and eat of the plenty therein as ye wish but enter the gate with humility, in posture and in words, and we shall forgive you your faults and increase (the portion of) those who do good.”
1. | ve | : ve |
2. | iz | : olmuştu, olduğu zaman |
3. | kulnâ | : dedik |
4. | udhulû | : girin |
5. | hâzihi | : bu |
6. | el karyete | : |
7. | fe | : artık, böylece |
8. | kulû | : yeyin |
9. | min-hâ | : ondan, oradan |
10. | haysu | : yer (mekân) |
11. | şi’tum | : dilediniz |
12. | ragaden | : bol bol |
13. | ve | : ve |
14. | udhulû | : girin |
15. | el bâbe | : kapı |
16. | succeden | : secde ederek |
17. | ve | : ve |
18. | kûlû | : deyin, söyleyin |
19. | hıttatun | : hıtta, günahların bağışlanmasını |
20. | nagfir | : biz bağışlarız, biz bağışlayalım |
21. | lekum | : sizin için, size |
22. | hatâyâ-kum | : sizin hatalarınız |
23. | ve | : ve |
24. | se-nezîdu | : artıracağız |
25. | el muhsinîne | : muhsinler, ahsen olanlar (fizik vücudunu teslim edenler) |
وَإِذْ قُلْنَاdemiştikادْخُلُواgirinهَذِهِşuالْقَرْيَةَkasabayaفَكُلُواyiyinمِنْهَاoradaحَيْثُ شِئْتُمْdilediğiniz yerde رَغَدًاbol bolوَادْخُلُواgirinالْبَابَo kapıdanسُجَّدًاsecde ederekوَقُولُواdeyin kiحِطَّةٌbizi affetنَغْفِرْbağışlayalımلَكُمْsizeخَطَايَاكُمْhatalarınızı وَسَنَزِيدُdaha da artıracağız الْمُحْسِنِينَmuhsinlere