٩٣
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ سَيُريكُمْ ايَاتِه فَتَعْرِفُونَهَا وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
(93) ve kulil hamdü lillahi seyüriküm ayatihi fe ta’rifuneha ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta’melun
De ki hamd Allah’a mahsustur o size ilerde ayetlerini gösterecek sizde onları tanıyacaksınız senin Rabbin gafil değildir yaptıklarından
(93) And say: Praise be to Allah, who will soon show you His Signs, so that ye shall know them and thy Lord is not unmindful of all that ye do.
1. | ve kuli | : ve de, söyle |
2. | el hamdu | : hamd |
3. | li allâhi | : Allah’a mahsus, Allah’a |
4. | seyurî-kum | : size gösterecek |
5. | âyâti-hi | : onun âyetleri |
6. | fe | : artık, böylece |
7. | ta’rifûne-hâ | : onu tanıyacaksınız |
8. | ve mâ | : ve değil |
9. | rabbu-ke | : senin Rabbin |
10. | bi gâfilin | : gâfil olan |
11. | ammâ | : şeylerden |
12. | ta’melûne | : yapıyorsunuz |
AÇIKLAMA
De ki: “Ben sadece bu beldenin Rabbine ibadet etmekle emrolundum. Allah bu beldeyi haram kılmıştır.”
Ey Rasul! Onlara şöyle söyle: Ben Mekke’nin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki O Mekke’yi insanlara haram kılmıştır. Burayı şerefli, emin, muhterem bir yer yapmıştır. Burada kan dökülmez, kimse zulme uğramaz, av avlanmaz, otu koparılmaz, kuşları ürkütülmez ve hiçbir kimse korkutulmaz. Her taraftan dünyanın meyveleri oraya toplanır.
Buraya şeref vermek üzere “Mekke” adı özellikle zikredilmiştir. Çünkü ibadet için tayin edilen ilk Beytullah orada bulunmaktadır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Onları açlıktan doyuran, korkudan emin kılan bu beytin Rabbine ibadet etsinler.” (Kureyş, 106/3-4). Burada Allah’a ibadeti terk etmeleri ve putlara tapmaya yönelmeleri sebebiyle Mekke ehline azarlama vardır.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: “De ki: Ey insanlar! Eğer siz benim dinimden şüphe içinde iseniz, ben sizin Allah’ı bırakıp taptığınız şeylere tapmam. Fakat sizin canınızı alan Allah’a ibadet ederim.” (Yunus, 10/104).
Peygamberimiz (s.a.) Mekke’nin haram belde kılınması tezahürlerini beyan etmiştir. Buharî ve Müslim Sahihlerinde İbni Abbas’tan rivayet ediyorlar ki: Peygamberimiz (s.a.) Mekke’nin fethi günü şöyle buyurdu: “Allah gökleri ve yeri yarattığı gün bu beldeyi haram kıldı. Bu, kıyamet gününe kadar Allah’ın haram kılmasıyla haramdır. Dikeni koparılmaz, avı takip edilmez. Bulunan eşyası tarif etme dışında alınmaz. Yeşil otu koparılmaz.”
“Her şey yalnız O’nundur.” Yaratma mülk ve tasarruf olarak her şey, hiçbir ortak olmaksızın sadece Allah’ındır. Bu umumun hususa atfedilmesidir. Yani o bu beldenin Rabbi olduğu gibi her şeyin de Rabbi ve malikidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.
“Ben müslümanlardan olmakla emrolundum.” Rabbim bana emrine boyun eğen, O’na itaat eden, ihlâslı muvahhidlerden olmamı emretti.
“Bir de Kur’an okumakla (emrolundum).” Rabbim bana insanlara Kur’an okumayı, gece-gündüz yanlız başıma Kur’an okumayı emretti. Böylece onun sırları bana açılacak, daima onun ayetlerine tevdi edilen kâinatın delillerini tanıyacağım. Dolayısıyla imanın artacak, nefsim aydınlanacaktır.
“Kim hidayet yolunu tutarsa ancak kendisi için hidayet yolunu tutmuş olur.” Yani kim hakka ve imana yönelirse sadece kendi nefsi için hidayete kavuşur. Kim risaletime iman eder ve bana tabi olursa doğru yolu bulur, Rabbi-nin azabından emin olur.
“Kim de saparsa ben ancak uyarıcılardanım, de.” Yani sapıklığa düşer, hak, iman ve hidayet yolundan saparsa, benim davetimi ve Allah tarafından bana gelen Kur’anı yalanlarsa sapıklığının günahı onun üzerinedir. Ben sadece kavimlerini Allah’ın azabından korkutan ve uyaran kimselerdenim. Benim üzerime düşen uyarıda bulunmak ve tebliğ etmektir. Ben görevimi yerine getirdim ve bana vahyolunanları size tebliğ ettim. Sorumluluktan kurtuldum. Artık hesabınız Allah’a aittir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Senin üzerine düşen sadece tebliğdir. Hesabı görmek de bizim üzerimizedir.” (Ra’d, 13/40); “Sen sadece bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir.” (Hud, 11/12).
“De ki: Hamdolsun Allah’a. O size ayetlerini gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız.” Yani ey Rasul! Onlara şöyle söyle: Aleyhine hüccet ortaya koymadan ve kendisine uyanda bulunulmadan hiçbir kimseye azap etmeyen Allah’a hamdolsun. Bana ihsan ettiği peygamberlik nimetinden dolayı, beni ilim sahibi kıldığından, risalet yüklerini taşımaya ve bana indirilen ayetlerle amel etmeye muvaffak kılmasından dolayı Allah’a hamdolsun.
Allah azametine, hikmetine ve kudretine delâlet eden ayetlerini, azabının ve gazabının alâmetlerini size gösterecektir. Davetimin doğruluğu açıkça ortaya çıkacaktır. Siz de bütün bunları bileceksiniz ama o zaman imanın size bir faydası olmayacaktır.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: “Gerek ufuklardaki ve gerekse nefislerdeki ayetlerimizi yakında onlara göstereceğiz. Nihayet onun hak olduğu şüphesiz kendileri için de apaçık meydana çıkacaktır. Rabbinin her şeye hakkıyla şahit olması sana kâfi değil mi?” (Fussılet, 41/53).
“Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.” Allah müşriklerin ve başkalarının yaptıklarından gafil değildir. Bilakis O her şeye şahittir. Fakat onların azaplarını iradesi ve hikmetine uygun vakte kadar erteler. Bu daha önce geçen vaad ve vaîdi tekit etmekte, Peygamberimize (s.a.) Allah’ın kendisine yardım edeceği ve düşmanları olan kâfirleri rezil ve rüsvay edeceği müjdesini vermektedir.
İbni Ebî Hatim, Ebu Hureyre’den (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Ey insanlar! Sizden biriniz sakın Allah’ı aldatmaya kalkışmasın. Zira Allah bir şeyden gafil olsaydı kara sinekten, hardal tanesi ve zerre kadar küçük şeylerden gafil olurdu.”
Yine İbni Ebî Hatim, Ömer b. Abdülaziz’in (rh.a.) şu sözünü nakletmektedir: “Allah bir şeyden gafil olsaydı rüzgârların silip yok ettiği Ademoğlunun kumdaki ayak izlerinden gafil olurdu.”