١٤
وَمَنْ يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهينٌ
(14) ve mey ya’sillahe ve rasulehu ve yeteadde hududehu yudhilhü naran haliden fiha ve lehu azabüm mühin
kim Allah’a isyan ederse ve o’nun resulüne ve o’nun hududunu aşarsa (Allah) onu ateşe sokar orada ebedi olarak kalır onun için aşağılayıcı bir azap (vardır)
(14) But those who disobey Allah and His Messenger and transgress His limits will be admitted to a Fire, to abide therein: and they shall have a humiliating punishment.
1. | ve men | : ve kim |
2. | ya’sı | : isyan eder, karşı gelir |
3. | allâhe | : Allah |
4. | ve resûle-hu | : ve O’nun Resûlü, elçisi |
5. | ve yeteadde | : ve aşar |
6. | hudûde-hu | : onun hududu, sınırları |
7. | yudhıl-hu | : onu dahil eder, koyar |
8. | nâren | : ateş |
9. | hâliden | : ebedi kalacak olanlar |
10. | fî-hâ | : onun içinde, orada |
11. | ve lehu | : ve onun için (vardır) |
12. | azâbun | : azap |
13. | muhînun | : alçaltıcı, zelil |
وَمَنْ her kimيَعْصِ isyan edipاللَّهَ Allah’aوَرَسُولَهُ ve Rasulü’neوَيَتَعَدَّ aşarsaحُدُودَهُ O’nun sınırlarınıيُدْخِلْهُ onu girdirirنَارًا ateşeخَالِدًا kalacağıفِيهَا içindeوَلَهُ ayrıca onun için vardırعَذَابٌ bir azapمُهِينٌalçaltıcı
AÇIKLAMA
Yüce Allah, “Allah Alim’dir, Halîm’dir” buyruğundaki uyarısının muhtevasını bu ayet-i kerimelerde bir daha pekiştirmektedir. Bununla daha önce geçmiş bulunan yetimlerin mallarına, zevcelerin hükümlerine ve mirasa dair hallere ait açıklamaların, Yüce Allah’ın sınırları olduğuna dikkat çekmektedir. Yani bunlar Yüce Allah’ın sınırlarını belirlediği hükümlerdir. Allah bunları yetimler, evlilik bağı ve mirasın mirasçılar arasında paylaştırılması hususunda aile hukukunun kanunu yapmıştır. Bu mirasın paylaştırılması ise mirasçıların ölene olan yakınlıkları, ona ihtiyaçları ve onu kaybetmeleri dolayısıyla tespit etmiştir.
İşte bunlar Allah’ın sınırları ve hükümleridir. Sakın bunları aşmayınız, geçmeyiniz. Herhangi bir Müslümanın bu sınırları aşıp geçmesi uygun bir iş değildir.
Her kim Yüce Allah’ın dinden şeriat kıldığı şeylere ve şerefli Rasulüne indirdiklerine itaat etmek suretiyle Allah’a, Rabbinden tebliğ etmiş olduğu hüküm ve ayetlere uymak suretiyle de Rasulüne itaat ederse -ki Rasule itaat şu buyruk gereğince Allah’a da itaattir: “Her kim Rasule itaat ederse Allah’a da itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80). Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Bizler cennete iman eder ve oranın dünyadaki her türlü nimetin üstünde olduğuna, itaatkâr kulların da orada ebedî kalacaklarına inanırız. İşte bu ebedî kurtuluştur (Fevzü’l-azîm). Bu, dünyadaki kurtuluşlara hiç benzemeyen üstün zafer ve felahtır.
Kim Allah’ın sınırlarını aşar, Allah’a ve Rasulüne karşı gelir, Allah’ın haramlarını aşıp çiğnerse Allah da onu yakıtı insanlarla taşlar olan bir ateşe koyar. Onlar için küçük düşürücü, zelil kılıcı bir azap söz konusudur. Çünkü böyle bir kimse Allah’ın hükmüne karşı çıkmış ve O’nun koyduğu hükme razı olmamıştır.
Cennet ehlinin ebedî nimetlerden yararlanıp biribirleriyle ünsiyet bulacakları ebedîlikleri ile, cehennem ehlinin yalnız bırakılarak ile en çetin azabı tadacakları ateşteki ebedîlik arasında çok büyük bir fark vardır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bu gün (pişmanlığınız) size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Muhakkak siz azapta da ortaksınız.” (Zuhruf, 43/39).
Müminlerin isyankârlarına gelince, onlar da cehennemde günahları mik-tarınca azap görecekler, sonra da cennete girmek üzere çıkarılacaklardır. Azabı gerektirici isyan ise, kasten masiyet işlemek ve onun üzerinde ısrar etmektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Hayır, kim bir kötülük işler ve günahı onu kuşatırsa işte onlar cehennemliktirler, orada ebedî kalıcıdırlar.” (Bakara, 2/81). Her nasılsa ayağı kayıp bir masiyet işleyen, sonra da bundan dolayı nefsini kınayıp tevbe eden, Yüce Allah’ın, “Ve onlar bile bile yaptıkları üzerinde ısrar etmezler” (Al-i İmran, 3/135) buyruğunda dile getirilen durumdakilere gelince, bunlar kurtulacaklardan olacaklardır.