8

٨

اَمْ يَقُولُونَ افْتَريهُ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لى مِنَ اللّهِ شَيًْا هُوَ اَعْلَمُ بِمَا تُفيضُونَ فيهِ كَفى بِه شَهيدًا بَيْنى وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحيمُ

(8) em yekulunefterah kul inifteraytühu fe la temlikune li minellahi şey’a hüve a’lemü bima tüfidune fih kefa bihi şehidem beyni ve beyneküm ve hüvel ğafurur rahiym
Yoksa onu uydurdun mu diyorlar? de ki eğer onu ben uydurdumsa malik değilsiniz Allah’tan bana (gelecek) olan şeyi durdurmaya o, bilendir sizin neye dalıp durduğunuzu o şahit olarak yeter benimle sizin aranızda o, bağışlayan, merhamet sahibidir

(8) Or do they say He has forged it? Say: Had I forged it, then can ye obtain no single (blessing) for me from Allah. He knows best of that whereof ye talk (so glibly)! Enough is He for a witness between me and you! And He is Oft-Forgiving, Most Merciful.

1. em : mi, yoksa, veya
2. yekûlûne : derler, diyorlar
3. ifterâ-hu : onu uydurdu
4. kul : de
5. in iftereytu-hu : eğer onu uydursaydım
6. fe : o zaman, o taktirde
7. lâ temlikûne : siz tutamazsınız, mani olamazsınız
8. : bana
9. min allahi : Allah’tan
10. şey’en : bir şey
11. huve : o
12. a’lemu : daha iyi bilir, en iyi bilir
13. bi mâ : şeyi, şeyleri
14. tufîdûne : taşkınlık yapıyorsunuz, lâfa dalıyorsunuz
15. fî-hi : onun hakkında
16. kefâ : kâfi, yeter
17. bi-hi : ona
18. şehîden : şahit olarak
19. beynî ve beyne-kum : benimle sizin aranızda
20. ve huve : ve o
21. el gafûr : gafurdur
22. er rahîmu : rahîmdir

أَمْ yoksaيَقُولُونَ mu diyorlarافْتَرَاهُkendisi onu uydurduقُلْ de kiإِنْ eğerافْتَرَيْتُهُ ben uydurdumsaفَلَا تَمْلِكُونَ bu durumda siz malik olamazsınız.لِي banaمِنْ اللَّهِ Allah’tanشَيْئًا hiç bir şeyeهُوَ Oأَعْلَمُ iyi bilendirبِمَا تُفِيضُونَ sizin ne kadar ileri gittiğiniziفِيهِ onun hakkındaكَفَى بِهِ O yeterشَهِيدًا şahid olarakبَيْنِي benimleوَبَيْنَكُمْsizin aranızdaوَهُوَ şüphesiz Oالْغَفُورُ Ğafur’durالرَّحِيمُ Rahim’dir