٣٤
وَلَقَدْ اَنْزَلْنَا اِلَيْكُمْ ايَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقينَ
(34) ve le kad enzelna ileyküm ayatim mübeyyinativ ve meselem minellezine halev min kabliküm ve mev’izatel lil muttekiyn
yemin olsun size açıklayıcı ayetlerimizi indirdik sizden önce gelenlerin misallerini (anlattık) ve (mutlaka) muttaki olanlara bir nasihat (indirdik)
(34) We have already sent down to you verses making things clear, an illustration from (the story of) people who passed away before you, and an admonition for those who fear (Allah).
1. | ve lekad | : ve andolsun |
2. | enzelnâ | : indirdik |
3. | ileykum | : size |
4. | âyâtin | : âyetler |
5. | mubeyyinâtin | : açıklanmış |
6. | ve meselen | : ve örnek, misal |
7. | min ellezîne halev | : daha önce gelip geçmiş kimselerden (nesillerden) |
8. | min kabli-kum | : sizden önce |
9. | ve mev’izaten | : ve bir öğüt |
10. | li el muttekîne | : takva sahipleri için |
AÇIKLAMA
Ayetlerin konusu birinci evliliğin emredilmesi olan bazı hükümleri ve emirleri beyan etmektir. Yani buradaki hükümler evlilikle ilgili hükümlerdir.
Allah Tealâ buyuruyor ki: “İçinizden bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin.” Ey veliler! Ey efendiler! Ey ümmet! Hür kadın ve erkekleri engelleri kaldırmak ve işbirliği yapmak suretiyle evlendirin. Ayrıca kölelerinizden ve cariyelerinizden kendisinde salâh bulunan ve evlilik haklarını yerine getirmeye muktedir olanları evlendirin. Malla destek vermek, evlenmeyi engellememek, buna ulaştıracak vesileleri kolaylaştırmak suretiyle onlara yardımcı olun. Doğru olan görüşe göre bu hitap velilere, bir başka görüşe göre ise eşlere aittir.
Bu emrin zahirî şekli cumhurun görüşüne göre mendup, müstehap ve müstahsen manası içindir. Çünkü Peygamberimiz’in (s.a.) asrında ve ondan sonraki asırlarda bekâr erkek ve kadınlar bulunmuş hiçbir kimse bunu yadırgamamıştır. Zira bekâr ve dul kimse evlenmek istemezse velinin onu evlenmeye zorlama hakkı yoktur. Alimlerin ittifakıyla efendi köle ve cariyesini evlenmeye zorlayamaz.
Razî gibi alimlerden bir gurup buradaki emrin gücü yeten her kimse için vücup ifade ettiği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bunun delili ise Buharı ve Müslim’in Sadi’lerinde İbni Mes’ud’dan rivayet edilen: “Ey gençler topluluğu! Sizden kim evlilik masraflarını karşılamaya muktedir olursa evlensin. Çünkü evlilik gözü daha çok kapatır, ırzı daha iyi korur. Kimin gücü yetmezse oruç tutsun. Çünkü oruç ona (zinadan korunmak için size) kalkan olur.” hadisidir.
Ebu Davud ve Nesaî’nin Ma’kıl b. Yesar’dan (r.a.) rivayet ettikleri hadiste Efendimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Sevecen ve doğurgan olan kadınla evlenin. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” Bazı fakihler bu emrin vacip olduğu görüşü üzerine nikâhın velisiz caiz olmayacağı kaidesini bina ettiler.
“Salâh” dan murad edilen mana şer’î manasıdır. Bu da dinin emirlerini ve nehiylerini gözetmek demektir. Denilmiştir ki: Bundan murad edilen lügat manası olup nikâha ehil olmak ve nikâhın haklarını yerine getirmek demektir.
Ayette geçen “ves-sâlihîn” kelimesinde tağlib yoluyla erkekler sigası kullanılmıştır. Salâh bekâr ve hür kimseler için değil de sadece köleler için itibara alınmıştır. Çünkü bu vasıf efendinin köle ve cariyelerden elde edeceği menfaatleri görmezden gelmeye teşvik edici bir unsurdur. Efendiyi köle ve cariyesini evlendirmeye teşvik edecek olan husus bu köle ve cariyelerin istikamet üzere ve salih kimseler olmaları ya da evlilik görevlerini yerine getirme kanaatlerini taşımalarıdır.
İmam Şafiî (rh.a) “İçinizden bekârları evlendirin.” ayetinin zahirini, velinin bulûğa ermiş bekâr kızı kızın rızası olmaksızın evlendirmesinin caiz olduğuna delil getirmiştir. Çünkü ayetteki hitap velilere aittir. Velisi oldukları kimseler ister büyük ister küçük olsunlar, ister evlenmeye razı olsunlar, isterse razı olmasınlar, bu kimseleri evlendirmekle emrolunanlar velilerdir. Sünnetten velinin büyük dul kadını rızası olmaksızın evlendiremiyeceğine delâlet eden diğer deliller olmasaydı bu ayetin umumuna binaen dul kadının hükmü de büyük bakire kızın hükmü şeklinde olurdu. Fakat Peygamberimiz’in (s.a.): -Müslim, Ebu Davud ve Nesaî’nin İbni Abbas’tan (r.a.) rivayet ettikleri- “Bakirenin kendisine sorulur. Susması onun izin vermesidir.” hadis-i şerifi bakireden izin istenmesinin ve onun rızasının alınmasının vacip olduğuna delâlet etmekte ve bu hadis ayeti tahsis etmektedir:
Şafiîler bu ayeti kadının evlilikte veli olamayacağına delil getirmişlerdir. Zira o kadını evlendirmekle emrolunan velisidir. Lâkin evlâ olan, ayetteki bu hitabın bütün insanlara yapılan ve onları evlilik hususunda yardımcı olmaya teşvik eden bir hitap olarak kabul edilmesidir. Akit yapma hükmü ise bu ayet dışındaki ayetlerden alınır.
Bazı Hanefîler de “… evlendirin.” ayetinin zahirini hür erkeğin, hür kadının mihrini vermeye gücü yetse bile cariye ile evlenmesinin caiz olduğuna delil olarak kabul etmişlerdir.
Şafiîler de buna karşılık “Kim namuslu kadınlarla evlenmeye muktedir olmazsa…” (Nisa, 4/25) ayetinin bu ayetten daha has olduğu şeklinde cevap vermişlerdir. Has ise amma takdim edilir. Nitekim alimler “Bekârları evlendirin.” ayetindeki bekârların birtakım şartlarla mukayyed olduğu hususunda icma etmişlerdir. Bu şartlar, kadının erkeğe hala veya teyze ile, erkek kardeşin kızı veya (kızkardeşin kızıyla evlenmek gibi) nesep yönünden, yahut süt emme sebebiyle ya da (iki kızkardeşle aynı anda evlenmek gibi) hısımlık yönünden haram olmasıdır.
Alimler “Kölelerinizden salih olanlar…” kavl-i cehlini şu iki hususa delil saymışlardır.
a) Efendinin kölesini veya cariyesini rızası olmaksızın evlendirmesi caiz değildir.
b) Kölenin veya cariyenin, efendisinin kendi üzerindeki haklarını kullanmasını engellemek için onun izni olmaksızın evlenmeleri caiz değildir. Bunu İmam Ahmed’in rivayet ettiği Peygamberimiz’in (s.a.) şu hadisi teyit etmektedir: “Efendisinin izni olmadan evlenen her köle zinakârdır.”
Cenab-ı Hak mal bulamama sebebinin ileri sürülmesini ortadan kaldırdı ve şöyle buyurdu:
“Eğer fakir iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah geniş lütuf sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.”
Bu ayet evlenecek kimseye zenginlik vaadinde bulunmaktadır. Evlenmek isteyen erkek ya da kadın isterse fakir olsunlar fakirlik problemine bakmayın. Allah’ın lütfunda onları zengin kılacak imkânlar vardır. Allah her şeyden müstağnidir, geniş imkân sahibidir. O’nun hazineleri tükenmez, kudretinin sınırı da yoktur. O mahlûkatının durumlarını gayet iyi bilir. O dilediği kimseye rızkı genişletir, dilediğine de hikmete ve maslahata uygun olarak daraltır.
İmam Ahmed, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mace’nin Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Üç kişi vardır ki onlara yardım etmek Allah üzerine borçtur:
– İffetli bir hayat isteyerek nikâh yapan,
– Borcunu ödemek üzere mükâtebe akdi yapan köle,
– Allah yolunda cihada çıkan kimse.”
İbni Mes’ud (r.a.) diyor ki: Zenginliği nikâhta arayın. Ancak evlenecek kimsenin zengin kılınması ilâhî irade şartına bağlıdır. Bunun delili: “Fakirlikten korkarsanız Allah sizi lütfuyla zengin kılar.” (Tevbe, 9/28) ayetiyle buradaki “Allah geniş lütuf sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” ayetidir. Yani Allah maslahatı gayet iyi bilir ve hikmetiyle bağışta bulunur.
“Eğer onlar fakir iseler…” cümlesindeki “onlar” zamiri hür olan bekâr erkeklerle bakire kızlara ve salih olan kölelerle saliha cariyelere racidir. Dolayıyla zengin kılmaktan murad imkân genişliği verilmesi ve muhtaçlığın kaldırılmasıdır. Bir görüşe göre ise bu zamir sadece hür olan bekâr ve bakirelere, Zira “Allah onları lütfuyla zengin kılar.” ayetindeki “zengin kılmak”tan zenginliğe sebep olacak mal vermektir. Köleler ise mal sahibi olamazlar.
Bazı alimler bu ayeti nafakadan âciz kalmak sebebiyle nikâhın feshedilmesinin caiz olmadığına delil kabul etmişlerdir. Çünkü Cenab-ı Hak fakirliği peşin olarak evliliğe engel kabul etmemiştir. Dolayısıyla evliliğin devamına hiç sagel sayılmaz. Her ne olursa olsun ayetten maksat, Allah katında olan lütuflara güvenerek fakir olan gencin yaptığı evlilik talebinin reddedilmemesidir. Aynı şekilde kadının da kocası nafakasında zorlandığı zaman sabretmesi mendup olmaktadır.
Ayetten anlaşılmaktadır ki fakir kimsenin evlilik masraflarını bulamasa İ» evlenmesi menduptur. Çünkü velinin fakiri evlendirmesi teşvik edildiğine -t fakirin kendisinin evlenmeye talip olması da teşvik edilmektedir.
Zengin olsun fakir olsun, hür veya cariyelerin evlendirilmesi emredildik-,,–. sonra Kur’an-ı Kerim evliliğin sebeplerinden aciz olup kendisini evlendire-si kimse bulamayanın durumuna çare olarak şöyle buyuruyor:
“Evlenme imkânı bulamayanlar Allah ‘m kendilerini lütfuyla zenginleştirmesine kadar iffetlerini korusunlar.” Yani evlilik nafakalarını elde edemeyen nmseler iffetli olmaya ve nefsini korumaya gayret etsinler. Nikâh lafzından murad şer’î hakikatidir. “Nikâh bulamayanlar” nikâh kıyma imkânı bulamayanlar demektir. Nikâhtan murad kendisiyle nikâhlanacak mihir de demek olabilir. Tıpkı binilecek şeye alet ismi olarak verilen “rikâb” kelimesi gibi.
Ayette evlenmekten aciz olan kimselerin Allah kendilerini lütfuyla zengin-eştirip evleninceye kadar kendilerine haram kılınan fuhşu yapmayıp iffet ta-afını tutmaya çalışmaları tavsiye edilmektedir. Haramdan uzaklaşıp iffet sa–ibi olmak bütün müminlere vaciptir. Bu ayette Allah tarafından bu kimselere zenginlik lutfedileceği şeklindeki önemli ve değerli bir vaad vardır. Yani insanlar hiç bir zaman ümitsizliğe ve endişeye kapılmasınlar.
Daha önce zikri geçen hadis-i şerifte: “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenme masrafını karşılamaya gücü yetiyorsa evlensin. Çünkü o gözü harama karşı daha iyi kapatır, ırzı daha iyi korur. Kimin gücü yetmiyorsa oruç tutsun. Çünkü oruç onun için kalkandır.” buyrulmuştur.
Bazı alimler bu ayeti, arzu duymakla birlikte hazırlığa sahip olmayan kimsenin evliliği terk etmesinin mendup olduğuna delil getirmişlerdir. O za-raan evliliği teşvik eden önceki ayetle çelişki meydana gelmektedir.
Şafiîler diyor ki: Bu ayet önceki ayeti tahsis etmektedir. Yani önceki ayet evlilik hazırlığına sahip olan fakirler hakkındadır. Bu ayet ise evlilik hazırlığından aciz olan fakirler hakkındadır.
Hanefîler bu ayetin te’vil edilmesi görüşündedirler. Ayette geçen “nikâh” kelimesi “mektub” manasındaki “kitab” gibi; “menkûha” yani nikâhlanacak kadın manasmdadır. Buradaki iffet sahibi olma emri de eş bulamayan kimseye hamledilir. O zaman iki ayet arasında çelişki yoktur. Fakat “Allah ‘ırı kendilerini lütfuyla zenginleştirmesine kadar…” kavl-i celîli bu te’vili uzak kılmaktadır.
Kölelerin Mükâtebe Akdi:
“Sahip olduğunuz kölelerinizden azat olmak için bedel vermek isteyenlerin eğer kendilerinde bir hayır görüyorsanız hemen bedel vermelerini kabul edin.”
Yani efendilerinden belirli bir müddet içinde belirli bir mal ödemek üzere mükâtebe akdi yapmak isteyen köleler salih, takva sahibi, güvenilir, efendisi için şart koşulan malı ödemeye ve kazanmaya muktedir iseler onlarla mükâtebe akdi yapın.
“… kendilerinde bir hayır görüyorsanız…” ayetindeki “hayır” kelimesi birkaç şekilde tefsir edilmiştir.
a) Denilmiştir ki burada geçen “hayır” güvenilir olmak ve kazanmaya muktedir olmak demektir. Bu İbni Abbas ve İmam Şafiî’nin tefsiridir.
b) Yine denilmiştir ki bu, meslek sahibi olmak demektir. Bu hususta Ebu Davud’un Merasîl’de, Beyhakî’nin Sünen’inde rivayet ettiği şu merfu hadis vardır: “Onlarda bir mesleğe ait beceri görüyorsanız onları insanlara yük olarak bırakmayın.”
c) Bir başka görüşe göre buradaki “hayır” mal manasmdadır. Bu görüş Hz. Ali’den bir gurup alimden rivayet edilmiştir.
d) Bir diğer görüşe göre ise buradaki “hayır” salâh ve iman demektir. Bu Hasan-ı Basrî’nin tefsiridir. Bu görüş müslüman olmayan kimse ile mükâtebe yapılmamasını gerektirir ki bu görüşte sertlik vardır.
Cumhur’un görüşü şudur: “… onlarla mükâtebe akdi yapın…” kavl-i celîlindeki emir irşad içindir, mendup ve müstahap içindir, farz ve vücup emri değildir. Bilakis efendi kölesi kendisinden mükâtebe istendiği zaman muhayyerdir: Dilerse mükâtebe akdi yapar dilerse yapmaz. Bunun delili Peygamberi-miz’in (s.a.) – İmam Ahmed ve Ebu Davud’un rivayet ettikleri – şu hadisi şerifidir: “Müslüman kişinin malı ancak kendisinin gönül hoşluğuyla helâl olur.”
Nitekim kefaret hususunda efendinin köleyi azat edecek birisinden satın alması vacip olmaz, buna mecbur da edilmez. Efendiye mükâtebe akdi yapması vacip değildir, buna mecbur da değildir. Bütün akitler karşılıklı rıza üzerine kurulur.
Ebu Davut ez-Zahiri ile tabiinden bir gurup şöyle demişlerdir: Buradaki emir vücup içindir. Bunun delili Buharî’nin muallak olarak rivayet ettiği ayrıca Abdurrezzak, Abal b. Humeyt ve İbni Cerîr’in Enes b. Malik’ten rivayet ettikleri şu hadistir: Şirin benden mükâtebe akdi yapmamı istedi. Ben kabul etmedim. Hz. Ömer’e gitti. Hz. Ömer (r.a.) bana kamçı ile geldi ve şu ayeti okudu: “Onlarla mükâtebe akdi yapın.” Enes (r.a.) bunun üzerine Şirinle mükâtebe akdi yaptı.
“Onlarla mükâtebe akdi yapın.” ayetinin mutlak oluşu zahiriyle amel edip bu konulacak azat bedelinin ya peşin, ya da tek taksit ve ya bir kaç taksit ile tecil edilmiş olması caizdir. Bu Hanefîlerin ve İmam Malîki’nin ashabının mezhebidir.
Şafîiler ise peşin bedelle yapılan mükâtebeyi kabul etmemişlerdir. Çünkü mükâtebe taksitle yapılmayı gerekli kılar. Zira mükâteb bu bedeli derhal ödemekten acizdir. Dolayısıyla tekrar köleliğe döner. Mükâtebe maksadı hasıl olmaz.
Mükâtebe yapılması ayette mükâtebe yapılacak kölede hayır ümid edilmesi şartına bağlıdır. Eğer kölede hayır ümid edilmezse mükâtebe yapılması ne vacip olur ne de mendup olur, bilakis bu durumda mükâtebe haram olur. Nitekim mükâteb kölenin fasıklık yoluyla kazandığını ya da açlıktan öleceğini bilirse yine haram olur. Tıpkı sadaka ve ya ödünç parayı haram yolda harcayacak kimseye sadaka ve ya ödünç para vermenin haram olduğu gibi.
“Allah ‘in size verdiği mallardan onlara da verin.” Yani, ey efendiler! Mükâteb kölelere mükâtebe malından dörtte bir, veya üçte bir, yahut yedide bir veyahut onda bir gibi bir şey verin. Bütün bunlar tabiinden rivayet edilmiştir. Ya da İmam Şafiî’nin dediği gibi verilebilecek çok az bir şey de olsa verin. Mükâtebe malından bir kısmının indirilmesi vermekten daha evlâdır. Çünkü sahabeden nakledilen de budur. Cumhura göre yardım ve kurtuluş için efendilerin bağışta bulunmaları menduptur. İmam Şafiî bu bağışın yapılmasının vacip olduğu görüşündedir. -Ayetin zahiriyle amel edilerek- indirim yapılan da bu manadadır.
Alimlerden bir gurup şöyle demiştir: Buradaki emir bütün insanlara yönelik olup “kölelerin hürriyete kavuşturulması” zekât hisselerinden biridir. Bu Hanefîlerin mezhebidir. Bu durumdaki emir vücup içindir.
Bunu daha önce geçen Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen şu hadis teyit etmektedir:
İbni Kesir diyor ki: Birinci kavil daha meşhurdur. Yani hitabın efendilere ait olup müslümanlann cemaatine ait olmaması kavli daha meşhurdur. Çünkü zekâtta hitap kesin bir farzdır. Buradaki ayet zekâta efendilerden başka bir istek ilâve etmektedir.
Zinaya Zorlama:
Allah Tealâ müminleri haram yollardan mal toplamaktan nehyetmekte ve şöyle buyurmaktadır: “İffetli olmak isteyen cariyelerinizi dünya hayatının geçici menfaatini kazanma hırsıyla fuhşa zorlamayın.” Yani cariyeleriniz iffetli olmak istese de istemese de mal, evlât gibi dünya menfaatlerini talep ederek cariyelerinizi zinaya zorlamayın.
Cenab-ı Hakk’ın “iffetli olmak isterlerse…” kavli zorlamanın meydana gelmesi için şarttır; ayetin iniş sebebi olan mevcut durumu beyan etmek için bir kayıttır. Bunun delili İbni Merduveyh’in Hz. Ali’den (r.a.) rivayet ettiği şu haberdir: Onlar cahiliyette ücret elde etmek için cariyelerini zinaya zorluyorlardı. Müslüman olduktan sonra bundan nehyolunmuşlar ve bu ayet inmişti. Nüzul sebebinin de Abdullah b. Übeyy’in cariyeleri olup para kazanmak maksadıyla bunları zinaya zorladığını nüzul sebebinde beyan etmiştik.
İffetli olmayı istemek ve dünya hayatının geçici menfaatlerini kazanma kayıtlarının konulmasının pratikte yasaklamayı kaldıracak bir anlamı yoktur. Bu iki kayıt bulunsa da bulunmasa da zinaya zorlamak mutlak olarak haramdır. Cahiliyet zamanında uygulanan bir durumu ayıplamak için bu açıklama yapılmıştır. Ayrıca iffetli olmayı isteme kaydı zorlamanın tasavvurunda ve gerçekleşmesinde şarttır, nehiy için ise şart değildir. Fakat gerçekte zorlamanın zikredilmesi bu kayda ihtiyaç bırakmamıştır. Zinayı isteyen cariyeler dışındakiler için zorlama tasavvur edilebilir. İffetli olmayı isteme veya iffetli olmayı istememe anında zinaya zorlamanın haram olduğunda icma meydana gelmiştir.
“Eğer iffetli olmayı isterlerse…” cümlesinde “izâ” yerine “in” edatının kullanılması iffetli olmayı isteme tereddüdü ve şüphesi durumunda zinaya zorlama yapılmamasının vacip olduğuna işaret etmek içindir. Bunun meydana geldiği anda zinaya zorlamanın haram oluşu daha şiddetli, daha çirkin ve daha evlâdır.
“Kim onları buna zorlarsa şüphesiz ki Allah cariyelerin buna zorlanmalarından sonra çok çok mağfiret eden, çok merhamet edendir.” Kim bu cariyeleri zina etmeye zorlamışsa şüphesiz ki Allah cariyelerin buna zorlanmalarından sonra o cariyelere karşı çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir. Bu ifadeye göre zorla zina olmuş olsa bile bu bir günahtır, mağfiret edilmesi bunun delilidir. Çünkü bu gibi bir fiil teslim ve kabulden uzak değildir.
Gayet açıktır ki mağfiret zorlanan cariyelere aittir. Bu alimlerin çoğunun görüşüdür. İbni Mes’ud’un ayeti “min ba’di ikrâbihinne lehünne” şeklindeki kıraati bunu teyit etmektedir.
Bazı alimler de şöyle demiştir: “Mağfiret tevbe şartıyla zinaya zorlayan kimselere aittir. Bu önlerinde ümit kapısının açılmasıdır.” Bu zayıf ve uzak bir tevildir. Çünkü bu ifade, zinaya zorlama emrinin basite alınmasıdır. Bu hal zinayı zorlamaya teşebbüs eden kimseye karşı bir korkutma ve ayıplamadır.
Bu hükümlerin açıklanmasından ve beyanından sonra Allah Tealâ bu surenin faziletlerini zikretmiş ve Kur’anı şu üç vasıfla tavsif etmiştir:
a) “Andolsun ki biz size apaçık ayetler … indirdik.” Yani biz bu surede ve diğer surelerde sizin ihtiyaç duyduğunuz hükümleri, hadleri ve şer’î esasları tafsilatlı ayetler halinde indirdik.
b) “… Sizden önce gelip geçenlerden misaller… indirdik.” Yani önceki ümmetlerin haberleri gibi hayret verici bir kıssa indirdik. Bu kıssa Hz. Yusuf (a.s.) ve Hz. Meryem kıssasına benzeyen ve Hz. Aişe’ye yapılan çirkin iftiraya konu olan kıssadır.
c) “… takva sahiplerine öğütler indirdik.” Yani Allah’tan korkan ve O’nun azabından sakınan kimselere öğütler ve tehditler indirdik. Meselâ: “Zina edenlere karşı Allah’ın dininde (hükmün uygulanmasında) sizi acıma duygusu kaplazmasın.” (Nur, 24/2) ve “Siz bu iftirayı işittiğiniz zaman…” (Nur, 24/12) ayetleri .gibi.
Yani bu vasıflar ya bu surede bulunan hükümler, temsiller ve öğütler sebebiyle, ya da Kuran’ın tamamında bulunan apaçık ayetler, temsiller ve öğütler verilmiştir. Birinci, Zemahşerî’nin, ikincisi ise Razî ile İbni Kesir’indir.