29

٢٩

يُوسُفُ اَعْرِضْ عَنْ هذَا وَاسْتَغْفِرى لِذَنْبِكِ اِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِينَ

(29) yusüfü a’rid an haza vestağfiri li zembik inneki künti minel hatiin

yusuf sen bundan vazgeç bağışlanmasını iste (ey kadın) sende günahının şüphesiz sen günahkarlardan oldun

(29) O Joseph, pass this over (O wife), ask forgiveness for thy sin, for truly thou hast been at fault

1. yûsufu : Yusuf
2. a’rıd : yüz çevir
3. an hâzâ : bundan
4. vestagfirî (ve istagfirî) : mağfiret iste
5. li zenbi-ki : senin suçun, günahın için (kadın için)
6. inne-ki : muhakkak sen (kadın)
7. kunti : oldun (kadın)
8. min el hâtıîne : kasten günah işleyenlerden


AÇIKLAMA

Hz. Yusuf (a.s.) son derece güzel ve yakışıklı idi. Mısır Azizi hanımına Yu­suf a iyi bakmasını ve güzel davranmasını tavsiye etmiş, kadın da güzelliği, ya­kışıklılığı ve göz alıcı oluşu sebebiyle Yusuf u son derece sevmişti. Bunun üzeri­ne süslenmiş ve Yusuf u birlikte olmaya çağırmış, onu zina etmeye davet etmiş­ti. Köşkün kapılarının tamamını -7 kapıyı da- sıkıca kapatmış ve Yusuf a “Hay­di gelsene!” demişti.

“Heyte leke” haydi gel, haydi gelsene, çabuk ol, senin için hazırlandım de­mektir. “Sukyen leke” “ra’yen leke” gibi muhatabın bildirilmesi için (leke) keli­mesi ilâve edilmiştir. Bu son derece nazik bir üslûptur.

Hz. Yusuf ise bu teklifi şiddetle reddetmiş ve “Senin benden istediğin bu şeyden Allah’a sığınırım, O’na iltica eder, O’nun himayesini niyaz ederim. O be­ni cahillerden olmaktan korur. Doğrusu o kocan Kutfîr benim efendim ve sahibimdir. Bana iyilik yapmıştır. Ona hıyanette bulunmak ve ailesiyle fuhuş yap­mak suretiyle karşılık veremem. Şüphesiz iyiliğe kötülükle karşılık veren za­limler iflah olmazlar, zalimler arzularına kavuşamazlar. İyiliğe kötülükle kar­şılık veren hainler de zalimlerden sayılır” demişti.

Kadın, Hz. Yusuf’un emrine isyan etmesi, arzusunu yerine getirmemesi, kendisi hanımefendi ve o köle olduğu halde onun isteğine avkırı hareket etmesi sebebiyle Yusuf tan intikam alıp onu cezalandırmayı düşünmüş yahut onu baş­tan çıkarmak istemişti.

‘Yusuf Rabbinin burhanını görmeseydi kadının arzusuna uyabilirdi.” Bu ayetin manası hakkında çok sözler söylenmiştir. Halbuki durum gayet açık ve anlaşılırdır.

“Ve hemme bihâ” buyruğunun, cümlenin geri kalan kısmından ayrı olarak yalnız başına tefsir edilmesi doğru olamaz. Cümle bir arada topluca tefsir edil­diği zaman Hz. Yusuf (a.s.)’un kadının arzusuna kesinlikle uymadığı anlaşıl­maktadır. Çünkü Hz. Yusuf (a.s.)’un Rabbinin burhanını görmesi buna engel ol­muştur. “Levlâ” kelimesinin bir şeyin meydana gelmesinin imkânsız olduğunu beyan eden ve cevabı daima mahfuz olan bir kelime olması buna delildir. Cüm­lenin takdiri şöyledir: Yusuf Rabbinin burhanını görmemiş olsaydı, o kadının arzusuna uyabilir, onunla birlikte olabilirdi. “Ve hemme bihâ” ifadesi buna de­lâlet etmektedir. Bu cümle, “Onu öldürmeye teşebbüs ederdim, Allah’tan korkmasaydım” cümlesi gibidir. Bunun manası, Allah’tan korkmasaydım Onu öldü­rürdüm demektir. Cümlede takdim ve tehir vardır.

Ayrıca “el-hemm” kelimesinden murad, gönülden geçen arzular ve beşeri tabiatın gereği olarak kadınla birlikte olmaya meyletmektir. Şer’an bunda mu­aheze edilecek hiçbir şey yoktur. Yani “Nasıl Allah’ın peygamberinin günaha arzu duyması ve ona kasdetmesi caiz olabilir” denemez.

Günaha azmetmek ve günahı işlemeye karar vermek derecesinden daha düşük bir mertebede olan “el-hemm (arzu)” sebebiyle muaheze olunamayacağı­nın delili Begavî’nin Abdurrezzak’tan naklettiği ve Buharî ile Müslim’in Sahih­lerinde Ebu Hureyre’den naklettikleri şu Hadis-i kudsîdir.

Peygamberimiz (s.a.) buyurdular ki: Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ku­lum bir iyiliğe niyet ettiği, onu arzu ettiği zaman ona bir hasene yazın. Eğer bu ameli yaparsa kuluma on misliyle karşılık yazın. Kulum eğer bir kötülüğe niyet etmiş ama bu kötülüğü istememişse onu bir hasene olarak yazın. O bunu sırf benden kaçındığı için terk etmiştir. Eğer bu kötülüğü yaparsa onu bir kötülük olarak yazın.”

Hz. Yusuf (a.s.)’un gördüğü burhan Allah’ın her mükelleften aldığı haram­lardan kaçınmak burhanıdır, yahut Allah’ın zinayı haram kılması hususundaki hücceti ve zina edenlerin tabi olacağı cezayı bilmektir. Bir başka görüşe göre peygamberlerin gönüllerinin kötü ahlâktan temizlenmesidir. Bir diğer görüşe göre fuhuş irtikap etmeye engel olan peygamberliktir. Ancak bütün bu manala­rın hepsi de murad edilmiş olabilir. Çünkü bunlar hepsi de aynı hedefi, Allah’a itaati gerçekleştirmeye yönelik birbiriyle çelişmeyen, birbirine yakın manalardır.

Özetle: Hz. Yusuf (a.s.) kesinlikle böyle bir günah işlememiştir. Şayet Al­lah’ın koruması, himayesi ve gözetimi olmasaydı o da kadının arzusuna uyabi­lirdi.

Alimlerin bu ayet hakkında iki türlü tefsiri vardır:

1- Hz. Yusuf (a.s.) Rabbinin burhanını gördüğü için o kadının arzusuna uymadı. Onu kadının arzusuna tabi olmaktan men eden Allah’tır.

2- Hz. Yusuf (a.s.) beşerî tabiatın gereği olarak bu arzuyu duydu ise de gü­naha düşme korkusuyla hemen uyandı. Rabbinin burhanını görüp emrini hatırladı. Bu ayet aynen şu ayet gibidir: “Eğer biz seni sebatkâr kümasaydık, nerdeyse onlara bir parça meyledecektin.” (İsra, 1777’4).

Böylece iki arzunun, kadının arzusu ile Hz. Yusuf (a.s.)’un arzusu arasın­daki fark ortaya çıkmaktadır:

Kadın kinini dindirmek için Hz. Yusuf (a.s.)’tan intikam almayı ve ona iş­kence ettirmeyi arzu etmişti. Yahut onunla birlikte olmak istiyordu. Yani gaye­si günah işlemekti. Bu azimlilik ve kararlılık arzusu idi.

Hz. Yusuf (a.s.) ise, bu kadının (Zeliha’nın) kendisine yaklaştığını görünce kendini savunmak ve bu kadından kurtulmak arzusundaydı. Ancak Rabbinin burhanını ve kendisine bu sıkıntıdan kaçmaya teşebbüs etme arzusu veren ilâ­hî himayeyi görünce bütün arzusu bu kadından kurtulmak oldu. Bu sadece nefsinin bir vesvesesinden ibaretti. Hz. Yusuf (a.s.) Rabbinin burhanını görün­ce peygamberlerin günah işlemekten masum olmaları sebebiyle kötülüğe yönelmedi.

Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştu: “Biz Yusuf u kötülük ve fuhuştan alıkoy­mak için böyle yaptık. Çünkü o, kendisine ihlâs verilmiş kullarımızdandı.”

Hemen bunun ardından “İkisi de kapıya koştular” ayetini getirdi. Yani Hz. Yusuf (a.s.)’u kötülükten alıkoymak istiyordu:

“Biz Yusuf u kötülük ve fuhuştan alıkoymak için böyle yaptık.” Yani biz fit­neye düşürücü ve aldatıcı sebepler karşısında bu şekilde iffet ve namusluluk üzerine onu sebatkâr kıldığımız ve onu içinde bulunduğu durumdan kurtaran burhanı ona gösterdiğimiz gibi aynı şekilde onu bütün işlerinde kötülükten ve fuhuştan da koruruz, “es-su (kötülük)”, haramlar, günahlar ve efendisine iha­net etmesi;

“el-fahşa” ise fuhuş, zina ve fücur demektir.

“… Çünkü o, kendisine ihlas verilmiş kullarımızdandı.” Yusuf, Allah’ın seç­tiği, vahyi ve risaleti için lâyık kıldığı, her türlü lekelerden temiz kıldığı, ihlâslı, bundan dolayı Şeytanın aldatamayacağı kullarındandı. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyordu: “Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlardandır.” (İsra, 17/47)

İkisi birlikte kapıya koştuklarında kadının kocasının aniden karşılarına çıkmasıyla sürpriz bir olay meydana geldi.

Cenab-ı Hak “Her ikisi de kapıya koştular” buyurdu. Bu cümlede “ilâ (-e, -a> -ye» -ya)” harf-i cerri hazfedilmiştir. Tıpkı “Musa kavminden yetmiş kişiyi seçti.” (A’raf, 7/155) ayetinde “min (-den, -dan)” harf-i cerrinin hazfedilmesi gi­bi.

“Tesâbuk”, yarışma, koşuşma, değişik gayelerle yapılan koşmadır. Hz. Yu­suf (a.s.) dışarı çıkmak isteğiyle koşarak kadından kaçıyor, kadın ise onun dı­şarı çıkmasını engellemek için onun arkasından koşuyordu.

“Kadın Yusuf un gömleğini arkadan boydan boya yırttı.” Yani Yusuf kaçar­ken kadın ona yetişti ve arkadan gömleğini tuttu ve yırttı.

“Kapıda kadının beyi ile karşılaştılar.” Yani o anda kadının efendisini -ya­ni kocasını- kapıda buldular. Kadın derhal hile ve desise ile suçtan sıyrılmak için suçu Yusuf un üzerine yıkmaya teşebbüs etti ve kocasına hitaben “Ailenle fuhuş yapmak isteyen kişinin cezası ya hapsedilmesi yahut acıklı, can yakıcı bir azaba uğratılması ve şiddetli bir şekilde dövülmesi olmalıdır” dedi.

Mısır kadınları kocalarını “seyyid (efendi)” lakabıyla anarlardı. Ayette “ikisinin efendisi” tabiri kullanılmamıştır. Çünkü Hz. Yusuf (a.s.)’un hür oldu­ğu halde köle olarak satılması meşru (şeriata uygun) bir muamele değildi.

Fahreddin er-Razî burada Hz. Yusuf (a.s.)’un doğru söylediğine delâlet eden birçok alametler zikretmektedir:

1- Hz. Yusuf (a.s.) onların nazarında köle idi. Köle efendisine bu derece sarkıntılık yapamaz.

2- Hz. Yusuf (a.s.)’un evden dışarı çıkmak için hızla koştuğu görülmüştü. Kadına talip olan böyle davranmaz.

3- Kadın kendisini tam manasıyla süslemişti. Halbuki Hz. Yusuf (a.s.)’un durumu böyle değildi.

4- Hz. Yusuf (a.s.)’un o zamana kadarki hayatı kesinlikle bu çirkin fiille uyum içinde olabilecek bir durumda değildi.

5- Kadın Hz. Yusuf (a.s.)’un fuhuş yaptığını açık bir ifade ile söyleyemedi. Sadece ima yollu bir ifade kullandı. Hz. Yusuf (a.s.) ise gerçeği açıkça anlattı.

6- Kadının kocası yaşlı, yaşı geçmiş bir kimse idi. Böyle birinin hanımının şehvete talip olması daha muhtemeldir.

Bütün bu sebeplerden dolayı kadın şiddetli bir ceza istemedi. Sadece hafif­letme istedi. Çünkü Yusuf a olan aşkı ona şefkat göstermesine sebep oluyordu. Fakat öbür yandan ‘Yusuf bana kötülük yapmak istedi” demekten de utandı. Bir mazeret bulmak ve böylece kocasının önünde şeref ve onurunu korumak istedi.

Bazı alimler şöyle demişlerdir: Mısır’da kadınlar Hz. Yusuf (a.s.)’a şehvet­le meyletmek istiyorlardı. Nihayet Allah ona peygamberlik verdi. Üzerini pey­gamberlik heybeti bürüdü. Bu heybet onu gören herkesin güzelliğine değil, peygamberlik yönüne bakmasını sağladı.

Bundan sonra Hz. Yusuf (a.s.)’un aklanması sırası geldi. Hz. Yusuf (a.s.) büyük bir vefakârlıkla, doğru sözlü olarak, kadının yaptığı kötülük etme itha­mına karşılık kendini savundu. Kendisini baştan çıkarmak isteyenin asıl o ka­dın olduğunu, kendisinin bundan imtina ettiğini, kadının kendisinin peşinden gelerek elbisesinden çektiğini ve gömleğini arkadan yırttığını, kendisiyle cima etmesi için bütün hilelere baş vurduğunu anlattı.

“Kadının ailesinden bir şahit şöyle hakemlik etti…” Buradaki “şahit” hak­kında alimlerin çeşitli görüşleri vardır: Bu şahit büyük mü, küçük mü? Bu şa­hit insan mı, yoksa gömlek mi? Bu şahidin belirlenmesinde de üç ayrı görüş bulunmaktadır.

Birincisi: Bu şahit kadının amcasının oğlu olup yaşlı bir kişi idi. Hikmetli konuşan, zeki ve görüşleri isabetli bir zat idi. Şöyle dedi: “Gömleğin yırtılan tarafı önde ise, ey Zeliha sen haklısın, o adam yalancıdır. Eğer arkada ise adam haklı sen yalancısın.” Gömleğe baktılar ve gömleğin arkadan yırtıldığını gördü­ler. Amcasının oğlu “Bu, siz kadınların tuzaklarındandır. Doğrusu sizin tuzağı­nız büyük olur” dedi. Sonra Yusuf a döndü “Bundan vazgeç ve bu olayı gizli tut” dedi. Kadına da “Günahın için istiğfar et” dedi.

Bu görüş müfessirlerden büyük bir grubun görüşüdür.

İkincisi: İbni Abbas’ın ve bir grup alimin görüşüdür. Ayette geçen “şahit” bir çocuk olup Allah Tealâ onu beşikte konuşturmuştur.

İbni Cerîr, İbni Abbas rivayetiyle Peygamberimiz (s.a.)’in şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmektedir: “Küçük çocuk olduğu halde beşikte konuşan dört kişi vardır:

– Firavun’un kızı Maşita’nın oğlu,

– Yusuf un şahidi,

– Cüreyc isimli rahibe nispet edilen çocuk,

– İsa b. Meryem.

Üçüncüsü: Bu şahit bizzat gömleğin kendisi idi. Razî diyor ki: Bu son dere­ce zayıf bir görüştür. Çünkü gömlek bu vasıfla tavsif edilmez. Gömleğin ailesi diye bir şey de olmaz.

Kadının kocası Hz. Yusuf (a.s.)’un doğru sözlülüğünü ve kadının da Hz. Yusuf (a.s.)’a yaptığı iftira ve ithamda yalancı olduğunu kesin olarak anlayın­ca, orada bulunanlar da Hz. Yusuf (a.s.)’un bu çirkin fiilden tamamen uzak ol­duğunu görünce kadının kocası veya şahit şöyle dedi:

“Bu, siz kadınların tuzaklarındandır”. Yani bu itham sizin hile ve desise­lerinizden biridir. “Doğrusu sizin tuzağınız büyük olur.” Yani kadınların hile ve tuzağının gönüllerde bıraktığı tesiri fazla olur, erkeklerin kolayca fark edeme­yeceği kolayca önleyemeyeceği hemen çare ve tedbir bulamayacağı şekilde ga­rip olur.

“Ey Yusuf! Bundan vazgeç.” Bu olayı başkalarına anlatma ve bu haberi in­sanlardan gizli tut. Ey kadın “Sen de günahın için istiğfar et. Şüphesiz sen gü­nah işleyen kimselerin zümresine girdin” dedi.

Kocasının bu sözü söylemesi ya kıskançlık olmaması dolayısıyla sakin olma­sı yahut Allah Tealâ’nın onun kalbinden kıskançlık duygusunu alması ve Hz. Yu­suf (a.s.)’a lütufla muamele etmesiyle açıklanabilir. Zira Hz. Yusuf (a.s.) yapması muhtemel olan davranışlardan sorumlu tutulmamış, kadın da affedilmişti.