19

١٩

اَفَمَنْ يَعْلَمُ اَنَّمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ اَعْمى اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُولُواالْاَلْبَابِ

(19) e fe mey ya’lemü ennema ünzile ileyke mir rabbikel hakku ke men hüve a’ma innema yetezekkeru ülül elbab

Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse kör kimse gibi (olur mu?) ancak akıl sahipleri düşünürler

(19) Is then one who doth know that which hath been revealed unto thee from thy Lord is the truth, like one who is blind? it is those who are endued with understanding that receive admonition

1. e : mi
2. fe men : artık kim
3. ya’lemu : bilir
4. ennemâ : olduğunu
5. unzile : indirildi
6. ileyke : sana
7. min rabbi-ke : senin Rabbinden
8. el hakku : hak
9. ke : gibi
10. men huve : o kimse
11. a’mâ : görmeyen, kör
12. innemâ : sadece, ancak, fakat
13. yetezekkeru : tezekkür eder
14. ûlu el elbâbi : sır sahipleri

SEBEB-İ NÜZUL

Şimdi, sana indirilenin hak olduğunu bilen, hiç kör olan gibi midir? Ancak akıl sahipleri tezekkür ederler.

İbn Abbâs’tan rivayet edildiğine göre bu âyet-i kerime Hz. Hamza ve Ebu Cehl hakkında nazil olmuştur

AÇIKLAMA

Ey Muhammed! Sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak akıl sahipleri ibret alırlar.

Birinci ayet, Kur’an veya iman demek olan hakkın sabit oluşuna, ebedîliğine ve yararlı oluşuna ve inkâr manasına gelen batılın azar azar çözülmesine ve yok olup gitmesine verilen iki misali ihtiva etmektedir. Allah Tealâ şöyle bu yurmuştur:

“Gökten su indirir…” Yani Allah Tealâ, bulutlardan yağmur indirir. Her vadi ve nehir, büyüklük ve küçüklüğüne göre bu yağmurdan payını alır. Aynı zamanda burada, tamamen imanla kaplı ya da imanı derece derece zayıf kalplere işaret edilmiştir. Bu yağmurdan oluşan sel, üzerinde meydana gelen köpükleri ve çerçöpü beraberinde sürükler götürür. İşte hak ve batıla ya da iman ve inkâra verilen ilk örnek budur.

Bundan sonra Allah Tealâ ikinci örneği zikretmiştir: “Ve madenlerden de…” Yine hak veya iman, altın, gümüş, demir ve bakır gibi faydalı madenlere benzer. Öyle ki bu madenler, ateşte eritilerek toprak ve pastan arındırılır ve süs eşyası, kap kaçak, silah ve diğer faydalı metal eşyalar yapılır. Bunların erimeleri sırasında üzerlerinde pas ve kir oluşur. İşte bu da batıla örnektir.

“İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir…” Allah, böylece bahsi geçenleri, hak ve batıl biraraya geldiğinde onlara misal olarak verir. Sabit ve faydalı olan hak, yine sabit ve faydalı suya, temiz ve saf madene benzer. Yok olup giden ve fayda vermeyen batıl ise selin etrafına fırlatıp attığı köpük, çerçöp ve eriyince madenden çıkan kir ve pas gibidir. Netice olarak hak karşısında batılın devam edebilme imkânı yoktur.

Bundan sonra Allah Tealâ, batılın yavaş yavaş çözüldüğünü ve kaybolup gittiğini zikrederek şöyle buyurmuştur: “Köpüğe gelince” “Suyun üzerinde oluşan köpük ve çerçöp dağılıp, yok olarak selin etrafında kalır ve oraya buraya takılır. Rüzgâr da onları savurarak alıp götürür. Kendisinden yararlanılan su ve maden ise yeryüzünde kalıcıdır. Suyu içer ve ekinlerimizi sularız. Madenler den de süs eşyası, kap kaçak, silah ve diğer eşyaları yaparak istifade ederiz. Allah Tealâ, demir hakkında şöyle buyurmuştur: “Pek sert olan ve insanlara birçok faydası bulunan demiri var ettik. ‘”(Hadid, 57/25).

“İşte Allah, örnekleri böyle vermektedir” Allah Tealâ, size bu misalleri açıkladığı gibi aynı şekilde iman ve inkâr, hak ve batıl gibi aslî inançların esasları arasındaki farkları izah etmek için daha nice apaçık misaller verir.

Netice olarak hakkın ve iman nurunun vücut bulduğu Kur’an-ı Kerim kalplere hayat veren iman; yer ölüyken onu dirilten suya ve insanlara pek çok yarar sağlayan saf ve temiz madenlere benzetmiştir. Küfür, şirk sapıklığı ve müşriklerin batıl itikatları ise; hiçbir yarar sağlamayıp çabucak yok olur “Fevran” dağılıp gider. Bütün bunlar, suyun ve selin yavaş yavaş çözülen ve rüzgârın savurup götürdüğü köpük ve çerçöpüne ve madenlerin uzaklaştırılıp bir tarafa atılan kir ve pasına benzer.

Bu mükemmel misal, sadece insanın hayrı için verilmiştir. Öyle ki akıbetini hazırlamak ve ahiret hayatında kendisini bekleyen mutluluk ve bedbahtlığı elde etmek, bu insanın elindedir. Kıyamet günü gelip çattığında, insanlar ve yaptıkları Rablerine arz olununca batıl hemen bir tarafa meyleder ve yok olur. Hak ehli ise haktan faydalanırlar.

Allah Tealâ, Bakara suresinin başında münafıklar için ateş ve sudan iki misal vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Onlar, çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzerler ki…” (Bakara, 2/17). “Bir kısmı da karanlıklarda gök gürlemeleri ve şimşek arasında gökten boşanan sağanağa tutunup, yıldırımlar dan ölmek korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye benzer”. (Ba kara, 2/19).

Yine Allah Tealâ, Nur suresinde de kâfirler için iki misal vermiştir: “inkâr edenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir.” (Nur, 24/39). Bilindiği gibi serap, aşırı sıcakta olur. “Veya engin denizin karanlıklarına benzer.” (Nur, 24/40).

Hadislerde de benzeri misaller zikredilmiştir. Rasulullah (s.a.), sünnetin den yararlananları, suyun düştüğü üç toprak parçasının durumuna benzetmiştir.

Buharı ve Müslim’de Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.), Rasulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, yağan yağmur gibidir. Bu yağmur, bazen öyle bir toprağa düşer ki, bir kısmı suyu içer ve çayır ile bol ot bitirir, bir kısmı da kurak olup suyu üstünde tutar. Allah, bu sudan insanları faydalandırır. Hem içerler, hem hayvanlarını sularlar, hem de ziraatte kullanırlar. Bir de yağmur, düz ve kaypak bir toprağa düşer ve bu toprak, ne üstünde su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, tıpkı Allah’ın dinini anlayan, Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilimden faydalanan, öğrenen ve öğreten kimseyle, buna başını bile kaldırıp bakmayan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimse gibidir”.Bu, Allah Tealâ’nın münafıklar için verdiği misale benzeyen suyla ilgili bir darb-ı meseldir.

İmam Ahmed, Buharî ve Müslim, Ebû Hüreyre (r.a.)’den Rasulullah s.aj’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Benim ve sizin durumunuz, çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzer. Kelebekler ve şu birtakım hayvanlar kendilerini ateşe atmaya başlarlar. Adam, onlara mâni olmaya çalışır. Bu hayvanlar adama galip gelip ateşe dalıverirler. İşte bu, benimle sizin durumunuza benzer. Ben, sizi cehennemden korumaya çalışırım. Ateşten geri durun.

Siz de bana aldırmayıp cehenneme koşarsınız”.Bu da ateşle ilgili bir misal olup, Rasulullah (s.a.), burada ümmetini cehennemden uzaklaştırmak için ne kadar aşırı gayret gösterdiğini ve insanların bir kısmının, kelebeklerin ateşe hücum ettikleri gibi birbiri ardınca cehenneme kayıverdiklerini açıklamıştır. Bu misal, Allah’ın münafıklar için verdiği misal gibidir.

Hemen arkasından Allah Tealâ, yeni bir cümle ile teşvik edip korkutarak hak ehlinin ve batıl taraftarlarının akıbetlerini ve mutlu olanlarla bedbahtla rın sonunu beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: “İcabet edenlere…” Cennet, Al lah ve Rasulü’ne itaat eden, Allah’ın emirlerine boyun eğen ve O’nun geçmiş ve gelecekle ilgili haberlerini tasdik edenler için, “en güzel karşılık,” cennet nimetleri ve büyük sevap “vardır”. Yine Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: “İyi davranıp, salih amel işleyenlere, daima daha iyisi ve üstünü verilir.” (Yunus, 10/26).

“Ama iman edip, sâlih amel işleyene, mükâfat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz.” (Kehf, 18/88).

Ve “Uymayanlar ise” Allah ve Rasulü’ne itaat etmeyenler, ahirette, dünya da sahip oldukları herşeyi ve daha bir katını fidye olarak verseler, bu onlara hiçbir yarar sağlamaz. Yani, onların ahiret yurdunda yeryüzü dolusu altını ve daha bir katını fidye vererek Allah’ın azabından kurtulmaları mümkün değildir. Eğer onlar bu servete sahip olsalar, gözlerini kırpmadan verirler. Fakat Allah, bunu kabul etmez. Çünkü Allah Tealâ, kıyamet gününde onların fidye ve tevbelerini kabul etmeyecektir.

İşte Allah’a itaat etmeyenler için ahiret yurdunda kötü bir azap vardır. Onlar, yaptıkları herşey için inceden inceye hesaba çekilir, hiçbir günahları bağışlanmaz. Kim ince bir hesaba tâbi tutulursa sonu azaptır. Onların varacakları yer cehennemdir. Konaklayacakları yer, ne kötü konaktır. Bu ayetde Allah ve Rasulü (s.a)’ne itaat etmeyenleri, Rablerinin emirlerine uymayıp şehvetlere dalmaları hususunda gafillikleri sebebiyle şiddetli bir şekilde korkutmaktadır.

Arkasından İbn Abbâs (r.a.)’ın da belirttiği gibi Hamza (r.a.) ve Ebû Cehil hakkında indirilen şu ayet gelmektedir: “Ey Muhammed! İnsanlardan sana Rabbinden indirilenin şüphe götürmeyen, içinde hiçbir karışıklık bulunmayan bilâkis her şeyiyle doğru olan bir hak olduğunu, bütün haberlerinin doğru, emir ve yasaklarının adaletli olduğunu bilen ile bunları bilmeyen bir değildir. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: “‘Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle tamamlandı” (En’am, 8/115).Yani, ‘Verilen haberler doğru ve istekler adaletlidir’ demektir. Muhammed (s.a)’in getirdiklerini tasdik eden ile tasdik etmeyen bir olamaz. Zira tasdik etmeyen kördür, görmez, hayra ulaşamaz ve onu anlayamaz. Eğer anlayabilse zaten boyun eğer, tasdik eder ve tâbi olur. Bu misaller den ancak selim akıl sahipleri doğru fikirlere ve olgun görüşlere sahip olanlar yararlanabilir, ibret ve öğüt alabilir ve onları kavrayabilir.

Şu ayet de aynı manayı ihtiva etmektedir: “Cehennemliklerle cennet ehli bir değildir. Kurtuluşa ermiş kimseler cennetliklerdir.” (Haşr, 59/20).