٢
وَاتُوا الْيَتَامى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبيثَ بِالطَّيِّبِ وَلَا تَاْكُلُوا اَمْوَالَهُمْ اِلى اَمْوَالِكُمْ اِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبيرًا
(2) ve atül yetama emvalehüm ve la tetebeddelül habise bit tayyibi ve la te’külu emvalehüm ila emvaliküm innehu kane huben kebira
yetimlere mallarını verin değiştirmeyin temizi pis ile yemeyin onların mallarını kendi mallarınızla (beraber) çünkü bu büyük günahtır
(2) To orphans restore their property (when they reach their age), nor substitute (your) worthless things for (their) good ones and devour not their substance (by mixing it up) with your own. For this is indeed a great sin.
1. | ve âtû | : veriniz |
2. | el yetâmâ | : yetimlere |
3. | emvâlehum | : onların mallarını |
4. | ve lâ tetebeddelû | : değiştirmeyin |
5. | el habîse | : pisi, kötüyü, zarar vereni |
6. | bi et tayyîbi | : temiz, iyi |
7. | ve lâ te’kulû | : yeyin |
8. | emvâlehum | : onların mallarını |
9. | ilâ emvâlikum | : kendi mallarınıza, sizin mallarınıza |
10. | innehu | : muhakkak ki o |
11. | kâne | : oldu, idi, …dır |
12. | hûben | : günah |
13. | kebîran | : büyük |
وَآتُوا verinالْيَتَامَى yetimlereأَمْوَالَهُمْ mallarınıوَلَا تَتَبَدَّلُوا ve değiştirmeyinالْخَبِيثَ pisiبِالطَّيِّبِ temizleوَلَا تَأْكُلُوا yemeyinأَمْوَالَهُمْ onların mallarınıإِلَى أَمْوَالِكُمْ sizin mallarınızla beraberإِنَّهُ muhakkak ki buكَانَ حُوبًا bir günahtırكَبِيرًا çok büyük
SEBEB-İ NÜZUL
Mukatil ve Kelbî şöyle diyorlar: Yanında bulunan yetim kardeşinin oğluna ait çok mal olan Gatafaniı bir adam hakkında nazil oldu. Yetim, rüşdüne erince amcasında bulunan malını istedi, o da vermedi. Davayı Hz. Peygamber (sa)’e ulaştırdılar da bu âyet-i kerime nazil oldu. Yetimin amcası âyet-i kerimeyi duyunca: “Allah’a ve RasÛlü’ne itaat ettik. O büyük günahtan Allah’a sığınırız.” dedi ve çocuğun malını kendisine geri verdi. Hz. Peygamber (sa): “Her kim nefsinin cimriliğinden korunur ve bu şekilde cimrilikten dönerse cennet onun için hak olur.” buyurdu. Yetim çocuk amcasından malı alır almaz hepsini Allah yolunda infak etti de Efendimiz; “Ecir sabit oldu, günahı ise aynen kaldı.” buyurdular. Ashabı, kalan günahın çocuk veya çocuğun amcası üzerinde kaldığını zannederek: “Ey Allah’ın elçisi, mükâfatın sabit olmasını anladık, fakat o, malını Allah yolunda harcamışken günahın nasıl baki kaldığını anlamadık.” dediler de Allah’ın Rasûlü (sa: “Çocuk için mükâfat sabit oldu, babası üzerinde (helâlinden mi yoksa haram yoldan mı kazandığı belli olmadığından) günahı kaldı.” Buyurdular. Hadiseyi İbn Ebî Hatim de Saîd ibn Cubeyr’den rivayetle tahric etmiştir.
Hasen’den rivayete göre bu âyet-i kerime “Temizi murdarla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin.” âyeti nazil olunca yetim velileri yetimlerinin mallarım kendi mallarından ayırmaya başladılar. Ama bu onlara ağır geldi de Hz. Peygamber (sa)’e şikâyet ettiler. Bunun üzerine “Sana yetimleri sorarlar. De ki: Onlar için ıslah en hayırlıdır. Eğer onların mallarını kendi mallarınıza katarsanız onlar sizin dinde kardeşlerinizdir…” (Bakara, 2/220) âyet-i kerimesini indirdi. Ancak Fahreddin Râzî bu sebebi vârid görmemekte, râvînin bir hatası olsa gerek demektedir.
AÇIKLAMA
Ayet-i kerimenin konusu: Yüce Allah ergenlik yaşına geldikleri takdirde yetimlere mallarının tam ve eksiksiz olarak verilmesini emretmekte, mallarım vasilerin kendi mallarına katmalarını yasaklamaktadır. Hitap, mal ellerinde yetimler de yanlarında bulunduğu sürece vasilere yöneliktir.
İşte bu, takvanın değişik hallerinin açıklanmasının bir başlangıcıdır. Takvanın başı ise -Yüce Allah sıla-i rahimi ve akrabalık bağını hatırlattıktan sonra- zayıf ve güçsüz yetimlerin mallarını korumaktır.
Anlamı şudur: Ey yetimlerin vasileri olanlar! Ergenlik yaşına geldikten sonra yetimlere mallarını tam ve eksiksiz olarak veriniz. Onlar küçüken harcamalannı mallarından yapınız. Onların mallarından herhangi bir şeyi kendi mallarınıza katmayınız. Burada, malları telef eden diğer tasarruflar ve çeşitli yararlanma yollarını ifade etmek üzere “yemek” tabirini kullandı. Çünkü tasarrufların pek çoğu yemek için yapılır. Yüce Allah’ın, “(ilâ) = e, a” harf-i çeri burada “ile birlikte” ya da gerçek manasına kullanılmış olabilir. Yani onların mallarını yemek hususunda kendi mallarınıza katmayın, eklemeyin. Çünkü sizler ne yapacak olursanız Allah’ın lütfuyla kazanmış olduğunuz kendi malınız olan helâl bir şeyi, yetimlerin malları olup sizin için haram olana değişmiş olursunuz. Böyle bir yemek büyük bir günah, büyük bir vebaldir. Rivayet edildiğine göre onlar -İslâm’dan veya bu ayetin nüzulünden-önceleri zayıf koyun verir, yerine semiz bir koyun alırlardı. Böyle davranmaları yasaklandı.
Yetim, mutlak olarak babası ölmüş kimseye denir. Fakat önceden de açıklandığı gibi şeriat ve örfte bu tahsis edilmiş bulunmaktadır. Çünkü Resulullah (s.a.) -Ebu Davud’un Ali (r.a.)’den rivayetine göre- şöyle buyurmuştur: “Ergenlik yaşından sonra yetimlik olmaz.”
Ayet-i kerime yetimlere mallarının verilmesi hususunda zahiri üzeredir ve ergenlik yaşına gelmeden önce mallarının onlara verilmemesi anlamında değildir. Burada yetimlere mallarının verilmesi mecaz yoluyla o mallara kötü bir maksatla el uzatmadan onları sağ salim sahibine bırakmak demektir. Buna delil ise sonraki, “Yetimleri … deneyin.” (Nisa, 4/6) ayetidir. Yani ergenlik yaşma geldikleri vakit mallarını teslim alabilecek durumda olup olmadıklarını deneyiniz. Bu ayet-i kerime ergenlik ve reşitliğin gerçekleşmesi halinde fiilen mallarının yetimlere teslim edilmesine bir teşviktir. “Yetimlere de mallarını verin” ayeti ise ergenlik yaşma gelip reşit oldukları vakit mallarının kendilerine teslim edilmesi için yetimlerin mallarının korunmasını teşvik etmektedir.
Fakat daha uygun olan “verme”nin gerçek anlamı ile kullanılmış olmasıdır ki, bu da fiilen vermek demektir. Buna göre “yetimler” kelimesi ise daha önceki durumları nazarı itibara alınarak kullanılmış mecazî bir tabirdir. Bu şekilde yetimlik tabirinin kullanılmasının sebebi küçüklükleri üzerinden fazla bir zaman geçmeden mallarını kendilerine vermekte eli çabuk tutup acele etmenin vücubuna işaret etmektir. Çünkü yetimlik zayıflıktır. Bu ise merhameti, iffeti gerektirir. Adeta yetim adı ergenlikten sonra da devam ediyor gibi bir intiba verilmiştir. Usûl-i fıkıhta bu gibi anlatımlara nassın işareti adı verilir.