14

١٤

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ اَنْشَاْنَاهُ خَلْقًا اخَرَ فَتَبَارَكَ اللّهُ اَحْسَنُ الْخَالِقينَ

(14) sümme halaknen nutfete alekaten fe halaknel alekate mudğaten fe halaknel mudğate izamen fe kesevnel izame lahmen sümme enşe’nahü halkan ahar fe tebarakellahü ahsenül halikiyn

sonra getirdik o nutfeyi bir kan pıhtısı haline sonra kan pıhtısını bir et nutfe yarattık sonra yarattık o et parçasından bir takım kemikler sonra o kemiklere et giydirdik sonra ona hayat verdik (ruh verip) başka bir yaratılışla Allah ne mübarektir yapıp yaratanın en güzeli

(14) Then We made the sperm into a clot of congealed blood then of that clot We made a (foetus) lump then We made out of that lump bones and clothed the bones with flesh: the We developed out of it another creature. So blessed be Allah, the Best to create!

1. summe : sonra
2. halaknâ : biz halkettik, yarattık
3. en nutfete : bir nutfe, bir damla
4. alakaten : alaka (rahim duvarına bir noktadan bağlı olan), embriyo
5. fe halaknâ : sonra yarattık
6. el alakate : alaka (rahim duvarına bir noktadan bağlı olan), embriyo
7. mudgaten : (bir çiğnem et görünümünde) mudga, cenin
8. fe halaknâ : sonra yarattık
9. el mudgate : (bir çiğnem et görünümünde) mudga, cenin
10. izâmen : kemik
11. fe kesevnâ : sonra giydirdik (üzerini kapladık)
12. el izâme : kemik
13. lahmen : et
14. summe : sonra
15. enşe’nâ-hu : biz onu inşa ettik, şekillendirdik
16. halkan : bir yaratılış
17. âhara : başka, diğer
18. fe : öyleyse, işte böyle
19. tebârekallâhu : Allah tebarektir, mübarektir (tebâreke allâhu)
20. ahsenu : en güzel
21. el hâlikîne : halkedenler, yaratanlar, yaratıcılar

SEBEB-İ NÜZUL

l. Enes ibn Mâlik’ten rivayete göre Hz. Ömer şöyle demiştir: Dört şeyde Rabbime muvafakat ettim:

“Ey Allah’ın elçisi, (İbrahim’in) makamı arkasında namaz kılsak.” dedim. Allah Tealâ: “İbrahim’in makamından bir namazgah edinin.” (Bakara, 2/125) âyetini indirdi.

“Ey Allah’ın elçisi, hanımların için bir örtü edinsen (hanımlarını kapatsan); onların yanma iyi insanlar da giriyor, günahkâr insanlar da.” dedim. Allah Tealâ: “Bir de O’nun hanımlarından lüzumlu bir şey istediğiniz vakit onlardan perde arkasından isteyin.” (Ahzâb, 33/53) âyetini indirdi.

Hz. Peygamber (sa)’in eşlerine: “Ya Allah’ın Rasûlü’nden bu istedikleri­nizden vazgeçersiniz, ya da Allah sizlerin yerine O’na sizden daha hayırlı eşler verir ve sizi onlarla değiştirir.” demiştim. “Eğer o sizi boşarsa, Rabbinin, sizin yerinize ona sizden daha hayırlılarını vermesi umulur.” (Tahrîm, 66/5) âyeti nazil oldu.

“Andolsun ki Biz, insanı çamurdan, süzülmüş bir özden yarattık…” âyet-i kerimesi nazil olduğunda ben: “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın sânı ne yü­cedir!” dedim de âyetin sonu bu şekilde nazil oldu.

2. Zeyd ibn Sabit tarafından bu âyet-i kerimenin Hz. Peygamber’e nüzulü üzerine Efendimiz (sa)’ce kendisine yazdırılırken sonunu “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın sânı ne yücedir!” şeklinde söyleyenin Muâz ibn Cebel olduğu da rivayet edilmiştir.

3. Abdullah ibn Saîd ibn Ebî Şerh, Hz. Peygamber için vahy yazardı. Al­lah’ın Raûlü (sa) bir gün ona: “Andolsun ki Biz, insanı çamurdan, süzülmüş bir özden yarattık…” âyetlerini yazdırıyordu, “…ve sonra onu apayrı bir yaratık yaptık.” kısmına gelince Abdullah ibn Saîd ibn Ebî Şerh Hz. Peygamber (sa)’in âyet-i kerimenin sonunu söylemeden kendiliğinden: “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın sânı ne yücedir!” dedi. Hz. Peygamber (sa) ona: “Böylece nazil oldu.” buyurdu. Abdullah: “Eğer Muhammed, kendisine vahy gelen bir pey­gamber ise işte ben de kendisine vahy gelen bir peygamberim.” deyip irtidad etti ve Mekke müşriklerine katıldı. Ancak daha sonra, Hz. Peygamber henüz hayatta iken bu Abdullah ibn Saîd ibn Ebî Şerh tekrar müslüman olmuştur.

Ancak Sûrenin mekkî oluşu bu hadiseyi şüpheli kılmaktadır. Yani ya âyet Mekke’de nazil olmakla birlikte Hz. Peygamber (sa)’in bu âyet-i kerimeyi Ab­dullah ibn Ebî Şerh’e yazdırması Medine-i Münevvere’de olmuştur, ya da sûre mekkî olmakla birlikte âyet Medîne-i Münevvere’de nazil olmuştur. En doğrusunu Allah bilir.

Büyüklük taslıyor, gece ağzınıza geleni söylüyordunuz.

İbn Ebî Hâtim’in Saîd ibn Cübeyr’den rivayete göre Kureyş, geceleyin Ka’benin etrafında oturur, sohbet eder ve tavaf etmezler; bir de bununla övünürlerdi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: “Büyüklük taslıyor, gece (Beytullah’ın) etrafında sohbet ediyor, ağzınıza geleni söylüyordunuz.” âyet-i kerîmesini in­dirdi.