88

٨٨

وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّهِ اِلهًا اخَرَ لَا اِلهَ اِلَّا هُوَ كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

(88) ve la ted’u meallahi ilahen ahar la ilahe illa hüve küllü şey’in halikün illa vecheh lehül hukmü ve ileyhi türceun
Yalvarma Allah ile beraber başka bir ilaha ondan başka ilah yoktur her şey helak olacak ancak o’nun zatı kalacak hüküm o’nundur o’na döndürüleceksiniz

(88) And call not, besides Allah, on another god. There is no god but He. Everything (that exists) will perish except His own Face. To Him belongs the Command, and to Him will ye (All do Him will ye (all) be brought back.

1. ve lâ ted’u : ve tapma, ibadet etme
2. meallâhi (mea allahi) : Allah’la beraber
3. ilâhen : ilâh
4. âhara : öteki, diğer
5. lâ ilâhe : ilâh yoktur
6. illâ : den başka
7. hûve : onun
8. kullu : her
9. sey’in : şey
10. hâlikun : helâk olucu
11. illâ : ancak
12. veche-hu : onun vechi, zatı
13. lehu : onun
14. el hukmu : hüküm
15. ve ileyhi : ve ona
16. turceûne : döndürüleceksiniz


SEBEB-İ NÜZUL

“Her nefis ölümü tadıcıdır.” (Ali-İmrân, 3/185 veya Enbiyâ, 21/35 veya Ankebût, 29/57) âyet-i kerimesi nazil olunca O’na: “Ey Allah’ın elçisi melekler ne olacak, onlar da ölümü tadacaklar mı?” diye soruldu da bu: “O’nun vechi dışında her şey helak olucudur.” âyet-i kerimesi nazil oldu.


AÇIKLAMA

Allah Tealâ Rasulüne ilâhî mesajı tebliğ etmesini ve insanlara Kur’an okumasını emretmekte ve onu tekrar dönülecek yere döndüreceğini haber vermektedir:

“Sana Kur’an in tebliğini farz kılan Allah seni dönülecek yere döndüre­cektir. “

Yani sana Kur’an’la amel etmeyi vacip kılan ve Kur’an’ı insanlara eda etmeyi senin üzerine farz kılan Allah seni sevgili beldene yani Mekke’ye fa­tih, muzaffer ve galip olarak tekrar döndürecektir. Bu küfrün ve putperestli­ğin merkezini kuşatıp almanın, Kâbe-i Muazzamanın etrafında dikilen put­ların kırılmasının gerçekleştirildiği büyük fetih idi.

Bu Allah tarafından Rasulü Mekke’de olup Medine’ye giderken yapılan sâdık ve mutlaka gerçekleşecek bir vaaddir. Bu sebeple Rasulullah (s.a.) mutmain olup sükûnete erdi. Muhakkak alimler diyorlar ki: Bu, peygamber­liğe delâlet eden alâmetlerden biridir. Çünkü bu ayet gaybı haber vermiş ve aynen haber verdiği gibi gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu mucize olmaktadır.

Allah Tealâ Rasulüne, dönülecek yere tekrar döndüreceğini vaad edince kendisini sapık söz söylemekle itham eden müşrikleri (Mekke kâfirlerini) azarlamak üzere onlara şöyle söylemesini emretti:

“De ki: Rabbim kimin hidayete geldiğini, kimin de apaçık bir sapıklık içinde bulunduğunu çok iyi bilir.”

Yani Ey Rasulüm, sana muhalefet eden kavminden seni yalanlayan müşriklere ve küfürlerinde onlara tabi olan kimselere şöyle söyle: “Görünen ve görünmeyeni gayet iyi bilen, her şeyi gayet iyi gören sonsuz ilim sahibi olan Allah Tealâ benden de sizden de kimin hidayete -yani Kur’anla- geldiği­ni gayet iyi bilir.” Bu bizzat Peygamberimiz (s.a.) dir. Yine Cenab-ı Hak ahirette kimin sevaba lâyık olduğunu ve Mekke’ye tekrar geri döndürülmekle izzet ve şerefe nail kılınacağını, dünya ve ahirette hayırlı sonuç ve zafere ki­min ereceğini, müminin zafere ereceğini, kâfirin zelil olacağını gayet iyi bile­ceksiniz.

Daha sonra Cenab-ı Hak peygamberini insanlara göndermekle onlara ihsan ettiği bu nimetini hatırlatarak şöyle buyurdu:

“Sen bu kitabın sana indirileceğini hiç ummuyordun. Fakat (bu kitap) Rabbinden rahmet olarak indi.” Yani ey Peygamber bu vahiy sana indirilme­den önce vahyin sana nazil olacağını, Kur’anın senin kalbine ineceğini, Kur’anla geçmişlerin haberlerini öğreneceğini, hayat düstûrunu, toplumun saadetine ve kurtuluşuna vesile olacak hükümleri Kur’an ışığında öğrenece­ğini beklemiyordun. Fakat Rabbin sana vahyi indirdi, sana kitabı kendi nezdinden, sana ve senin sebebinle kullarına bir rahmet kaynağı olarak indirdi.

Bundan dolayı Rabbi onu şu beş görevle görevlendirdi:

1- “O halde sakın kâfirlere destek olma.” Sakın kâfirlere herhangi bir şe­kilde yardımcı olma. Onlardan ayrıl ve onlara muhalefet et. Sadece müslümanlara destek ver. Allah seni te’yit edecek ve seni koruyacaktır.

2- “Allah’ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın kâfirler seni onlar­dan alıkoymasınlar.”

Yani o müşriklere yönelme, onlarla ve onların sana muhalefet etmele­rinden etkilenme. Onların sözlerine eğilme ki sana indirilen Allah’ın ayetle­rine tabi olmana ve bu ayetleri insanlara tebliğ etmene engel olmasınlar. Zi­ra Allah seninle beraberdir, senin dinini te’yit edecek ve seninle gönderdiği dini diğer dinlere üstün kılacaktır.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan O’nun risaletini tebliğ etmiş olmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Maide, 5/67).

3- “Sera Rabbine davet et.” Yani sen tek olan ve hiçbir ortağı bulunma­yan Rabbine ibadet etmeye davet et. O’nun dinini tebliğ et. Hiçbir tereddüt, korku ve bekleme olmaksızın O’nun risaletini ilân et.

Bu kesin ve açıktan davet etme emridir. Burada kâfirleri ve müşrikleri davet etmekte şiddetle ısrar vardır. Fakat bu, emniyet, barış, antlaşma ve uzlaşma gölgesinde olacaktır.

4- “Sakın müşriklerden olma.” Yani Rabbine şirk koşan, Allah’a eş ve or­tak koşan kimselerle beraber olmaktan ve helak edenlerden olmaktan sakın. Çünkü m��şriklerin metoduna, yoluna razı olan kimseler onlardan sayılır.

Müşrikleri desteklemekten nehyeden bu ayet heyecanı alevlendirmek, hissiyatı galeyana getirmek ve tevhid dininin istiklali ve sadece Allah’a kul­luk için gayreti kamçılamak kabilindendir.

Sonra da bu nehiy şöyle açıklandı:

5- “Allah ile beraber başka birini ilâh edinme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.” Yani Allah’la birlikte hiçbir ilâha ibadet etme. Amellerden herhangi bir amelde Allah’tan başka hiçbir ilâha dua etme. Çünkü ibadet sadece O’na lâyıktır. Başkasına yalvarmanın hiçbir faydası yoktur. Ulûhiyet sadece Onun azametine yakışır. O’ndan başka ibadete lâyık hiçbir mabud yoktur. Nitekim bir başka ayette şöyle buyurulmaktadır: “O hem doğunun hem de batının rabbidir. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde O’nu vekil ola­rak edin.” (Müzzemmil, 73/9). Yani işlerinde O’nu vekil kıl. O ne güzel vekil­dir.

Bu herkese vacip olmakla birlikte Allah Tealâ ta’zim maksadıyla Rasulullah’a (s.a.) özellikle hitap etti.

Allah Tealâ kendisine has “ulûhiyet” sıfatlarını beyan ederek şöyle bu­yurdu:

Birincisi: “O’nun zatından başka her şey yok olacaktır.” Yani varlık âle­minde bulunan herkes fanidir. Ancak Allah’ın mukaddes zatı müstesnadır. Daimî ve baki olan, diri olan, kendi zatıyla kaim olan, bütün mahlûkatı öldü­ren ama ölümlü olmayan O’dur.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde bulunan her canlı fanidir. Ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabbinin zatı baki kalacak­tır.” (Rahman, 55/26-27).

Sahih bir hadiste Ebu Hureyre’den (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “Şair Lebîd’in söylediği en doğru söz ‘İyi bi­lin ki Allah’tan başka her şey batıldır’, sözüdür.”

Bunun gereği olarak Allah Tealâ’nın mukaddes zatından başka her şey fanidir ve yok olmaya mahkûmdur. Çünkü ilk olan ve son olan O’dur. Her şeyden önce ve her şeyden sonra olan O’dur.

İkincisi: “Hüküm sadece O’nundur.” Yani mahlûkatı hakkında geçerli hüküm verme, tasarrufta bulunma ve mülk yalnız O’nundur. O’nun hükmü­nü değiştirecek hiçbir varlık yoktur.

Üçüncüsü: “Yalnız Ona döndürüleceksiniz.” Yani bütün mahlûkatın va­racağı nokta O’dur. Tekrar diriltildiğiniz günde sadece O’na döndürüleceksi­niz. O amellerinizin karşılığını verecektir. Hayırsa hayır, serse şer…